OKUMA ORANLARINA İNANIR mısınız? İNANIRSINIZ…
DESAM (Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi) açıkladı. Türk halkı günde 6 saatini televizyon izlemeye, 3 saatini internete ayırıyor, yılda 6 saatini de kitap okuyarak geçiriyormuş. Kitap okuma oranımız yüzde 0.01’miş. AB ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı bizde sadece yüzde 0,01’miş. Yılda kitaba 6.5 lira ayırıyormuşuz. Oysa Nur dağındaki Hira mağarasında, Hazreti Muhammed’e gelen ilk vahiy “İkra” yani “oku!” imiş. Bu emre uymuş muyuz? Rakamlar ortada! Hele de dini referansları en güçlü yönetim döneminde uymadığımız ayan beyan ortada…
Kitap okuyanların nüfusa oranları Japonya’da yüzde 14, ABD’de yüzde 12, Almanya ve İngiltere’de yüzde 11, Türkiye’de yüzde 0.01 imiş.
Gazete okuyanların oranına gelince; Japonya’da yüzde 62, Almanya’da yüzde 48, Türkiye’de yüzde 5 iyi mi?
Bir başka iç acıtan kıyaslama ise; Türkiye’de kütüphane ve kahvehane sayıları. 1412 kütüphaneye karşılık 570 bin kahvehaneye sahibiz. Bir başka deyişle 49 bin 500 kişiye bir kütüphane, 122 kişiye bir kahvehane düşüyor ülkemizde.
Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) verilerine göre, ülkemizde 1 yıl içinde 667 milyon kitap üretilmiş. Bu sayı kişi başına 8.4 kitap düştüğünü gösteriyor. Ülkemiz uluslararası yayıncılık sektörü (IPA) verilerine göre dünyada yayımlanan kitap sayısı ve çeşidinde 11.sırada yer alıyor. İyi mi?
Türk çocukları 65 ülke içinde Fen Bilimlerinde 43. Matematik dalında 44. kendi dilini okuduğunu anlamada 65 ülke içinde 42. Sırada imiş. Eğitimde tablo bu denli vahimken ileri teknoloji üretebilir miyiz? Yönetimin sık sık dile getirdiği gibi dünyanın 10 ekonomisi içine girebilir miyiz? Ya da nasıl gireceğiz? Gereken ölçüde ihracat yapabilir miyiz? Gelişmiş ülkelerle yarışabilir miyiz? Yoksa yoksul bir ülke olarak kalmaya mahkûm mu oluruz?
Resmi zevatın açıklamalarına bakılırsa ortada sorun yok ama bizim medya uyuttuğu kadar uyanık da tutabiliyor bazen! Çok sevimli ve samimi konuşanları da tanıtıyor örneğin. MEB İsmet Yılmaz; “Milli eğitim adı kaldırılsın maarif olsun” demiş. Sevimli değil ama kendileri adına samimi bir itiraf değil mi?
Bu konuyu biraz daha uzatsam inanın ağlayacağım. Okudukça yetmeyen, yetinmeyen, yetmeyecek olan kitapseverlere bakınca, kitap fuarlarında uzanan kuyrukları görünce, bakanın yeni açılan İHL’lere İspanyolca konulacağı haberini duyunca içimde yeşerenlere rağmen…
Gün olur devran dönmezse işimiz zor ki ne zor!
Kamuda 3 milyon kişinin çalıştığı, erkeklerin yüzde 69’unun, kadınların yüzde 28’inin işi olduğu ülkemizde; konut, gelir, iş olanakları, eğitim, şeffaflık, yaşam memnuniyeti, güvenlik gibi konuların esas alındığı OECD yaşam kalitesi değerlendirmesinde ülkemiz 34.sırayla sonuncu oldu. Avustralya, İsveç, Kanada’nın ilk üçe yerleştiği sıralamada gel de içinde açan umut çiçeklerini yeşert bakalım!
2002’de 1 litre benzinin 1.48 TL olduğunu, 2017’de 1 litre benzinin durmadan arttığını görünce kitaba para ayırmanın sözü mü olur sorusuna rağmen, yazımı sürdürürsem eğer, şunu söylerim.
Büyüme yavaşlamış, işsizlik tavan yapmış, iflaslar artmış, dükkânlar kapanmış ama bakana göre ekonomi coşmuşsa biz okumayıp da ne yapacağız? İneğin otu Meksika’dan geldiğinde çiftçi rahatsız değilse, turist gelmeyince turizm sektörü huzursuz değilse, evinin yakınındaki okula evladını vermek zorunda kalan veli umutsuz değilse, bilimsel araştırmaların yerini bakla duası alınca bilim adamının uykusu kaçmıyorsa, üniversitesinde yapılan araştırma ve panellerin konusunu gören rektör kendisini sorgulamıyorsa okumayıp da ne yapacağız arkadaş?
Konuşulanlardan, bağırma esaslı toplantılardan, parmak sallamalı hitaplardan, dönen dolaplardan, söylenen yalanlardan, kurulan tezgâhlardan, palavralardan, yaşanan gerçekleri ters yüz etmelerden, en basit kavgaları bile siyasi kutuplaşma nedeni saymalardan sıkılınca kitaba sığınılmaz da ne yapılır arkadaş!
Kentler yıkılıyor, yağma sürüyor, tarih yağmalanıyor, cumhuriyet kazanımları görmezden geliniyor, kayıplar artıyor, çocuklarımız çocukluğunu, kadınlarımız özgürlüğünü, gençlerimiz gençliğini, aydınlarımız kürsülerini hızla yitiriyorsa okumayıp da ne yapacağız dostum!
Gelelim final cümlesine! Yüzde 32’inin hiç kitap okumadığı ülkemizde kitap satılıyor ama okunuyor mu? En çok okuyan yaş grubu 18-35 imiş. En az okuyan yaş grubu 51-65 imiş. (katılmıyorum ama). Daha çok kadınlar okuyormuş. Özetle satın aldığımızdan daha çok kitap okuyor, birbirimize veriyormuşuz. Tüm bunları bi kenara bırakırsak; OECD ülkeleri içinde öğrencilerin en fazla devamsızlık yaptığı ülkelerdeniz, devamsızlık oranımız yüzde 47, bu oran Çin ve Güney Kore’de sadece yüzde 3…
İçinizi karartan bir hafta sonu yazısı oldu biliyorum. Ancak özetin özeti dersek; Çocuklarımızı ne mutlu, ne başarılı kılabiliyor, ne bugüne, ne geleceğe hazırlayabiliyoruz. Tam da burada öğrencilik yıllarıma ait anılarımın tazeliğini koruduğu belleğimde, dönemimin eğitim düzeyini sık sık anıp arar hale gelmem ve derinden özlemem ne acı değil mi?