OKUMA, YAZMA, KONUŞMA ve PAYLAŞMANIN KİŞİYE HİSSETTİRDİKLERİ! (2)
Duygu ve düşünceleri kâğıda dökerken ruhu arındırmak, biçimlenmek, iç dünyanızda yolculuklara çıkmak, sorumluluk yüklenmek, bazı şeyleri göze almak, kendine özgür bir alan yaratarak, bakış açını yansıtarak, tamlamalar ve metaforlarla farkındalık yaratmak…
Bitmedi! Bu derya deniz konu kolay kolay biter mi? Uzak yakın pek çok şeyi dile getirirken duygular, nesneler, düşünceler, hayaller, kentler, kişiler kısaca sizi siz yapan, sizi biçimlendiren, kim olduğunuzu ortaya çıkaran değerler üzerinde cümleler kurmak…
Bağlı ve bağımlı olursanız attığınız her adımı bu bağlantılar bağlayacağından sorgulama, yargılama, eleştirme, hesap sorma gibi alanlarda at koşturamamak…
Dik olmanın, dimdik yürümenin, özgür yazmanın, rahat konuşmanın yolunun birilerinin suyuna giderek değil, ezilip büzülerek hiç değil, saydamlıktan geçtiğini unutmamak…
“Yazıp konuştuklarım, okuyup paylaştıklarım neyi değiştiriyor ki?” sorusu aklınıza takılınca da yazardan etkilenmeden, toplumdan beslenmeden etkileyemeyeceğinizi hep hatırlamak…
Elbette ki yazıp çizmenin, konuşup paylaşmanın bir nedeni vardır. Ne düşündüğünüzü anlatmak için yazıyor, neler hissettiğinizi anlatmak için konuşuyorsanız! Sizi yazmaya yönelten sözcüklerle çevrili dünyanızda, okuduğunuz kitaplar başucunuzda sıra sıra diziliyse! Not kâğıtlarınızı, küçüklü büyüklü defterlerinizi, renk renk kalemlerinizi yanınızdan hiç ayırmıyorsanız! Duyguda, düşüncede ana diliniz size eşlik ediyorsa! Konuşarak, yazarak hayal ettiğiniz dünyayı kurmak için birileriyle yol alıyorsanız! Neden yazmayasınız ki?
Şimdi gelin! “Sanatçı çağının tanığıdır” sözünü alıp “yaşama tanıklık yazar için kaçınılmazdır” şeklinde yorumlayalım! Gözlem gücü olan, tüm duyuları her daim uyanık olan, gözleyen, dinleyen, soran, not alan, izleyen biri olarak neden yazmayasınız ki?
Anlamak için anlatmak bir tercih ya da yolculuksa! Yatağınızda okurken, masa başında yazarken, düşünürken, kurgularken yeme içmeyi, uykuyu, dinlenmeyi unutuyorsanız! Dünyayı kucaklamaya, başka zihinlerde yer etmeye, farklı insanların duygu ve düşünceleriyle kucaklaşmaya, zihinsel olarak başka dünyalara taşınmaya hazırsınız demektir.
Bağımsız olan, önemseyen, saydam olan, etkilenen, sözcüklere dans ettiren, anlayarak okuduklarını başarıyla anlatanlar için dünyaca ünlü deneme ve roman yazarı Susan Sontag; “Okurken her zaman besleniyormuş, yemek yiyormuş gibi hissediyorum!” diyor…
İngiliz kadın yazar! “Kanepenin altını süpüreceğime üstünde kitap okuyarak zaman geçiririm!” diyor…
Gelin de bu sözlere hak vermeyin! Hele de farklı yazarların, farklı konuları içeren kitaplarıyla baş başa iseniz! Hele de aynı anda üç beş kitabı birden ruh halinizi gözeterek okuyorsanız! Hele de defterlerinizle, not kâğıtlarınızla, renkli kalemlerle döne döne çizilmekten kızamık dökmüşe dönen başucu kitaplarınızla kendinize bir dünya kurmuşsanız iflah olmaz bir yola girmişsiniz demektir.
O halde kanepe üstü(!) yazın yolculuğunuzda başarılar ve kolaylıklar…