OLMADI, OLMAZDI da…
Çarşamba günkü yazımda 8 rakamı üzerinden yaptığım analize Adana’dan Antalya’ya, Edirne’den Kıbrıs’a gelen yorum ve değerlendirmeler üzerine (kutlamalara girmiyorum bile!) rakamsız bir analiz yazmak şart oldu. Bu arada bir okurum; “8 yana çevrilince sonsuzluk anlamına gelir!” diye bir göndermede bulunmuş! İnşallah diyelim…
Aslında seçimin dinamikleri üzerine onlarca sonuç yazabiliriz ama gerçek özetle şu ki; “azgın azınlığa” dayatılan yönetim tarzı gözleri açınca “bilinçli kalabalık” haline gelen bu azınlık, planları hezimete uğratmıştır. Seçimi umut ve heyecanın kazandığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Şimdi olup biteni sıralamak adına, seçimin dününde gezip, bugününde dolaşmaya çıkalım!
Öncelikle; kurumsallıktan uzaklaşma, keyfilik, devleti şahsileştirme, kurum ve kuralları günlük siyasi çıkarlara alet etme bu seçimi yerel seçim olmaktan çıkarmıştır. Yine halkla inatlaşan yönetim tarzı, ekonominin gerilemesi, çarkların durması, işsizlik ve pahalılığın artması, kayırmacılığın doruğa çıkması bu seçimi İstanbul seçimi olmaktan çıkarıp halkın ülkenin gidişatına “dur” demesinin önünü-yolunu açmıştır.
Bir başka neden; büyük çoğunluğun aşı- ekmeği küçülürken yönetimin lüksünün büyümesi, İstanbul’daki köşkler ve saraylar yetmeyince; Marmaris’te yazlık, Ahlat’ta kışlık saray yapımına girilmesi, illet, zillet gibi sözcükler havada uçuşurken, İmamoğlu’nun; “Barışma, konuşma, kucaklaşma zamanı” diyerek bölen değil birleştiren bir rota izlemesi ve oya dönük hesaplı kitaplı mektupların işe yaramayarak ters etki yapmasıdır.
Sürecin dinamikleri arasında yine kibir, israf, sert ve kutuplaştırıcı dil, bağırıp çağırarak iri laflarla günü kurtarmalar, açık ara seçimi noktalarken şu gerçeği gözler önüne sermiştir. Bir yanda haksızlıklar, hukuksuzluklar, metal ve mental yorgunluk bariyer oluştururken, diğer yanda ekonomi ve işsizlik önemsenmiş, ancak esas oy dinamiklerini belirleyen ve yönlendiren kucaklayıcı dil olmuştur. Yani seçimin belirleyicisi, bileşeni, birleştiricisi içten, sahici, kavrayan ve kucaklayan dildir. Nokta.
Evlere şenlik taktikler, akıllara seza stratejiler, hatırı sayılırdan çok öte sürpriz kartlar, ajans açıklamalı mektuplar, yenir yutulur olmayan sözler ve suçlamalar işe yaramamıştır. Örneğin rakip adayın; “Sandıklara öyle asılalım ki CHP’nin sesi soluğu kesilsin” şeklindeki sözleri iktidarın aleyhine olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin isim babası! Türk Tipi Başkanlık Sisteminin uygulayıcısı! Partili cumhurbaşkanlığının rakipsiz reisi ve milletin adamı Sn. Erdoğan’dan; Bazen Yıldız Köşkü, bazen Huber Köşkü, bazen Vahdettin Köşkü, bazen Dolmabahçe Sarayı, her zaman Beştepe Sarayından yapılan; “İstikrarlı, inançlı, iddialı, hızlı yürüyüşümüze devam edeceğiz” şeklindeki iddialı açıklamalar bu kez pek alıcı bulamamıştır!
Tüm bunlar yaşanırken olan kime mi olmuştur? Şöyle bi bakarsak!
Ülkemiz küçülmüş, işsizlik patlamış, ödemeler durmuş, insanımız yoksullaşmış, borçlar artmış, satışlar düşmüş, sermaye yatırımdan vazgeçip yaban ellere, başka diyarlara yelken açmayı sürdürmüş, günü kurtarmak, ortamı yumuşatmak için açtığı işe yaramaz birkaç ekonomik paket damadın elinde patlamış, normale dönme bir başka bahara kalmıştır.
Çöken ekonomi, bitmez tükenmez zam yağmuru, nur topu gibi yeni vergiler, artan açlık ve yoksulluk sınırları, üretilen nefret dili, batıyla ilişkilerde gelinen nokta, yaşanan çıkmazlar, değerli yalnızlığımız(!) insanımızı germeyi sürdürmüştür.
Yine milyonlarca işsiz, Suriye’den gelenlerle ve göçmenlerle yaşanan küçük büyük sorunlar, ülkemizi 500 milyar dolar dış borca sürükleyen hesapsız kitapsız, örtülü, örtüsüz harcamalar, fırlayan dolar, ülkeyi kasıp kavuran enflasyon halkı bıktırmış ve arayışa itmiştir.
Bu arada dilim varmasa da, kalemim gitmese de kapalı kapılar ardında yaşanan (yaşatılan mı demeliydim?) dramlar, İstanbul’a yapılan ihanet, halkın yeni bir yüzle yola devam etme kararlılığı sandıkta karşılık bulunca yönetimin her kademede dili biraz değişmiştir. Yani halk adalet, huzur, şeffaflık, ekonomik istikrar talebini sandıkta oylarıyla ortaya koyunca yüksek tepelerden yapılan açıklamaların tonu ve rengi de biraz değişmiştir.
Demem o ki; Toplum Türkiye’nin kuruluş değerlerine ve kurucu liderine yapılan saygısızlığa “hayır” demiş, sürekli insanları azarlayan, aşağılayan, hakaret eden, bağıran siyaset diline “yeter” demiş, nefret dilinden bıktığı için, adalete olan özlemi arttığı için, kaba dilden, ayrıştırma üslubundan, kavgadan, hukuksuzluktan bıktığı için “yetti artık” demiştir! Seçim diye diye bunca iç ve dış sorun arasında 6 ay kaybedilince, 806 bin oy farkı ortaya çıkmış, buna AKP’yi iktidara taşıyanlar bile başkaldırınca takke düşüp, kel görünmüştür.
Ancak; Ekrem Başkan’ın; Çerçevesiyle tutarlı, birleştirici temasıyla kucaklayıcı, yaklaşımıyla, saydamlığıyla, hesap verilebilirlik ve şeffaflık içeren ve fark yaratan konuşması bize yeniden daha güzel, daha adil, daha eşitlikçi bir Türkiye umudunu hayal etme hakkı vermiştir.
Pazartesi; “Bu sonuç ne anlama geliyor?” başlığıyla tam da buradan devam…