Bİ SORALIM BAKALIM
“Paha”nın ne olduğunu da açıklayın
Artık gerçekten çok sıkıldım.
Başta saray olmak üzere, iktidar sözcülerinin ikide bir “Şöyle yaparız, böyle yaparız” diyerek dünyaya kafa tutuyor gibi görünmelerinden artık gına geldi.
Uçağımızı düşürüyor, “Sabrımızı taşırmayın” diyoruz.
PYD'ye 5 bin TIR silah ve mühimmat gönderiyorlar, “Gelmeyeyim oraya kırmayayım ayağını” diyoruz.
Amerika Başkanı “Kürtlere dokunmayın ekonominizi mahvederim” diyor yelkenleri indiriyoruz, sonra ilk fırsatta tekrar efelenmeye kalkıyoruz.
Bunun gibi daha sayısız örnek bulursunuz.
İktidarın artık bu emme basma tulumba gibi tavrının sadece içerdeki AKP tabanını etkilemek için olduğu konusunda hiçbir kuşku kalmadı.
Şimdi gündemde yine Fırat'ın doğusu var.
AKP Genel Başkanı, ağustos ayı içinde buraya girileceğini söyledi önceki gün.
Dışişleri için görevlendirdiği Mevlüt Çavuşoğlu da Erdoğan'ın sözlerini tamamladı.
Dedi ki; “Nasıl Afrin'den temizlendiyse, nasıl Cerablus'tan DEAŞ'lılar temizlendiyse; Fırat'ın doğusundan da YPG, PKK'yı temizleyeceğiz.”
Çok güzel, içimize su serpiliyor değil mi?
Çavuşoğlu, ardından daha da sert sözler söyledi.
“Fırat'ın doğusu ne pahasına olursa olsun temizlenecektir. Burada kararlılığımızda hiçbir şekilde değişiklik yoktur” dedi.
Bu da kesmedi Çavuşoğlu'nu ekledi; “Amerika'nın da artık bizi Münbiç gibi oyalama sürecine girmesine de müsaade etmeyeceğiz.”
Karnımız aslında bunlara tok artık ama bu tür efelenmeler özellikle eğitim düzeyi düşük, kültürü zayıf ve en önemlisi maddi olarak hayli aşağıda olan milyonlarca kişinin milliyetçi duygularını çok körüklüyor.
Ne yazık ki, muhalefet içindeki bir kesim de sırf “Dış tehlikeye karşı tek vücut olmalıyız” anlayışı içinde, bu tür sözde kafa tutmaları alkışlıyor, destekliyor.
Oysa ben yine soru sormak istiyorum.
Örneğin hep şunu merak ederim; “Ne pahasına olursa olsun” cümlesindeki “paha” nedir.
İktidar mensupları “paha”yı “bedel” anlamında kullanıyor.
Demek ki Fırat'ın doğusuna girmemiz halinde bir bedel ödeneceği kesin.
Kendini bu memleketin sahibi sanan Dışişleri Bakanı'nın söylediği “bedel” örneğin 10 bin şehit olabilir mi?
Ya da bölgeye girip de çıkamamak da bir bedel midir?
Fırat'ın doğusuna girelim derken toprak kaybına uğramak da bedeldir.
Yani Dışişleri Bakanı'na göre bunlardan herhangi biri başımıza gelecekse yine Fırat'ın doğusuna girilecek midir?
Bu soruları ve yorumları saçma bulmayın.
Çünkü eğer iktidar bu işin sonunda mutlaka bir bedel ödeneceğini bilmese “Ne pasına olursa olsun” demez, bunun yerine; “Gireriz, kafalarını öyle bir kırarız ki, bir daha kaldıracak gücü bulamazlar” der.
Diyemiyorlar, korkuyorlar çünkü söyledikleri hiçbir şey gerçek değil. Sadece bunlara aklı ermeyenleri kandırmaya çalışıyorlar.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Fırat'ın doğusunda ne var?
Suriye'deki iç savaşın içine balıklama atladığımız günden beri iktidarın ağzından düşürmediği bir kavram var.
“Fırat'ın doğusu” diyorlar.
Burası bizim için çok önemliymiş.
Buraya kimse müdahale edemezmiş.
Burayı kendi hakimiyetine geçirmek isteyen olursa başına çok şey gelirmiş.
Hatta öyle ki “ne pahasına olursa olsun” burayı başkasına yar etmezmişiz.
Buna örnek olarak sayısız şehit verdiğimiz ama nedense destan yazdığımızı söyledikleri El Bab olayını gösteriyorlar.
Askerimiz büyük bir kahramanlık göstererek El Bab'a girmiş ve “terör koridoruna” engel olmuş.
Peki, aranızda bilen var mı, ben de çok merak ediyorum bu “Fırat'ın doğusunda” ne var?
Fırat'ın doğusunda olan her neyse Fırat'ın batısında yok mu?
Eğer bunlar Fırat'ın batısında da varsa buna ses çıkaracak mıyız, çıkarmayacak mıyız?
İşin kötü tarafı şu; Türkiye'de muhalefet dahil pek çok akıllı kesim bile hiç sorgulamadan bu “Fırat'ın doğusu” edebiyatına sessiz kalıyor.
İktidar sözcüleri de akıllarına estikçe “Fırat'ın doğusu” diye tutturup “milli birlik ve beraberlik ruhu” edebiyatı yapıyorlar.
Sonuç; kimse bilmiyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İdlib düşüyor, terörist dalgası gelebilir
Türkiye'de kaç yabancı var, bu biliniyor mu?
Hiç sanmıyorum.
Kafadan rakamlar atılıyor bana göre.
Tabii bunlar aşağı yukarı doğru rakamlardır.
Örneğin Suriyeli sayısının 3 milyonu hayli aştığı çok ortada.
Sadece doğan bebekler 500 bini aştı neredeyse.
Ama Türkiye'deki yabancılar sadece Suriyelilerle veya Iraklılarla sınırlı değil.
Afganistan'dan gelenlerin sayısını bilmiyoruz.
Üstelik bu bölgelerden gelenlerin çoğu 20'li yaşlardaki gençlerden oluşuyor, ailecek gelen yok.
Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Rusya, İran, Ermenistan'dan gelenlerin sayısı da bilinmiyor.
Yıllar önce sadece İstanbul'da 1 milyonun üzerinde İranlı kaçak olduğu söyleniyordu.
Sırf “ümmet ittifakı” için bu göçlere göz yuman iktidar, bugün ipin ucunu kaçırmış durumda.
Çünkü Türkiye'ye akın akın gelen ve sayıları 6 milyonu geçtiği tahminleri yapılan bu göçmenler arasında, suça eğilimli veya zaten suç işlemekte olan, teröre bulaşmış kaç kişi var bu da bilinmiyor.
Şimdi çok daha büyük bir tehlike kapımızda.
Suriye ordusu, İdlib'in güneyindeki El Habeet kasabasını ele geçirdi.
Sırada Han Şeyhun kasabasının olduğu, ondan sonra da İdlib'in tamamen Suriye güçlerinin eline geçeceği ileri sürülüyor.
İdlib daha önce Türkiye tarafından, Halep'ten buraya taşınan binlerce IŞİD'li teröristle kaynıyor.
Paniğe kapılan bu teröristlerin kaçabileceği tek yer var o da Türkiye.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
YENİ ÖĞRENDİM
Turhan Çömez ay sonunda Türkiye'ye dönüyor
Bir haksızlık daha sona eriyor.
Cemaatçilerin hedef tahtasına oturtulan ve Ergenekon kumpasının içine sokulan AKP eski milletvekili Turhan Çömez ay sonunda Türkiye'de olacak.
Çömez, Ergenekon Davası'na sokulduğu sırada yurt dışındaydı ve durumu gözlemek için bir süre beklemeyi tercih etmişti..
Hakkında ömür boyu hapis istenince de Türkiye'ye dönmeyen Turhan Çömez Londra'ya yerleşmişti.
Çömez burada önce İngilizcesini geliştirdikten sonra yeniden tıp sınavlarına girmiş, doktorluk belgesini aldıktan sonra bu ülkede çalışmaya başlamıştı.
Bir yakın dostundan Çömez'in hazırlıklarını bitirdiğini, iptal edilen kimliğini tekrar aldığını, binbir çaba sonunda hakkındaki yakalama kararlarını kaldırdığını ve artık ay sonunda Türkiye'de olacağını söyledi bana.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bu adama bu lafları ettirdiler ya helal olsun yani
Ekrem İmamoğlu'nun İSBAK Genel Müdürü yaptığı ancak bütün yaşamını AKP zihniyetine harcadığı ve bu partinin emrinde olduğu ortaya çıkan Mehmet Bahaddin Yetkin istifa ettikten sonra konuşmuş.
Sosyal medya lincine uğradığını ileri süren Yetkin, durumunu CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile kıyaslamaya kalkmış.
Demiş ki; “Sayın Kaftancıoğlu'nun 7 yıl önce paylaşmış olduğu tweetler nedeniyle yaşamış olduğu olayı kınayan insanlar, bize aynısını yaşattılar. Ülke açısından üzücü bir olay. Geçmişinde neyse öyle gözüken takdir edilmelidir. Herkesin fikri ve düşünce yapısı kendisine özgüdür.”
Oysa kendi durumunun Kaftancıoğlu ile ilgisi yok ki.
İktidar, intikam duyguları ile hareket ederek Kaftancıoğlu'nun tweetlerinde 7 yıl sonra suç aramaya çabalıyor.
Bu nedenle hakimler, Kaftancıoğlu'nun 17 yıl hapsini istiyor.
Bahaddin Yetkin ise suçlanmıyor, CHP'liler “Nasıl olur da CHP'ye, Genel Başkan'a bu kadar hakaretler eden biri bizim başkan tarafından önemli bir göreve atanır?” diyorlar.
Ama AKP zihniyeti bunu bile çarpıtarak bir mağduriyet çıkarmayı beceriyor işte.
Buna neden olanlar şimdi sevinsinler, başka ne diyeyim.
Bu arada Yetkin'in söylediği bir doğru da var.
Demiş ki; “Belediye, özel sektör ve kamuda 15-16 yıl çalıştım. 2011 yılında da Urfa'dan AK Parti aday adayı oldum. Bunları söyledim. Ama ‘Bizim için liyakat önemli' dediler. Takdirle karşıladım açıkçası. İlk teklif onlardan geldi. Ortak tanıdıklar tabii ki var. Üç kez mülakata girdim. Her defasında ‘Bizim için liyakat önemli' dedi.”
Yani adam böyle bir görev beklemiyormuş.
İmamoğlu'nun ekibi bu kişiyi göreve getirebilmek için bayağı uğraşmışlar.
https://twitter.com/can_atakli_