PARA BASMAK: SON ÇARE DEĞİL TEK ÇARE

Koronavirüs salgını dünya ekonomisini allak bullak ettiği ve edeceği gibi zaten krizde olan Türkiye ekonomisini de yere sermiş durumda.

Hanehalkı eve kapandı. İşletmelerin büyük çoğunluğu kapalı. Üretim faaliyetleri büyük ölçüde azalmış durumda. İşsizlik yanında bu süreçte işten çıkarılanlar ve ücretsiz izne gönderilenlerle birlikte istihdamda ciddi sorun doğacak. Tencerelerin kaynamamasına ramak kaldı. Borçlar erteleniyor veya ödenemiyor; mutfak ihtiyaçlarının karşılanamamasına günler kaldı.

İşsizler İŞKUR kapılarında kuyrukta. Borçlarını ödemek için kredi almak isteyenler bankaları aşındırıyor.

Evde kalarak ekmek ve aş sağlanamayacağı için mağdur vatandaş izole falan dinlemeden derdine derman arayışında.

İŞKUR istatistiklerine göre 10 kişiye kadar çalışanı bulunan işletme sayısı yaklaşık 1.700.000. 

Bu işletmelerde sigortalı çalışan sayısı 4.275.000. 

Bu işçilerin en az yarısının işsiz kaldığını, ücretsiz izne çıktığını veya doğru dürüst ücretini alamayacağını ve bunun birkaç ay süreceğini hesaplayın.

Biz bir hesap yaptık (= 3.000 TL/ay brüt ücret X 4 ay X 2 milyon kişi) en az 24 milyar liralık bir ücret maliyeti karşılanamayacak demektir.

Bu işletmelerden çoğu batacak ve/veya el değiştirecektir.

202 bin 50 kişiye kadar çalışanı olan KOBİ’lerde çalışan yaklaşık 4 milyon kişiyi bir de bu hesaplara dahil edersek eyvah ki eyvah.

Bu rakamlara 8 milyon işsizin durumunu ve nüfusun yarısının yoksulluk sınırında olduğunu da hesaplara katarsak karşımıza vahim bir tablo çıkmaktadır.

Bu vahim tabloya borç erteleme ve krediden ibaret önlemler ilaç olmaz.

Bütün bu önlemlerin insanların cebine sıcak para girişini sağlaması ile ilgili sonuç doğurması hem zaman alacak hem de çoğu gerçekleşmeyecek gibi. Kuyruklar, formaliteler bunu gösteriyor.

Pakette eksik olan hane halklarına (işsize, işsiz kalacağa, yoksula) nakit para sağlanması.

Bunun yolu milli dayanışma ruhunu kamçılamasının hoşluğu bir yana bağış ve yardımlar toplama değildir. Bu kısmi bir destek olarak yararlı ama köklü olmayan bir çözüm olarak kalır.

Rudyard Kipling’e nazire yaparak ifade edersek;

Eğer, İşsizlik Sigorta Fonu’nda bulunan yaklaşık 140 milyar TL’nin yüzde 93’ü nakit değil ve tahvilde ise,

Eğer, Merkez Bankası'nda kullanılabilecek rezervleriniz ihmal edilebilir rakamlara inmişse (Net yabancı varlık: 27.4 milyar dolar- kısa vadeli swap işlemleri: 25.9 milyar dolar = 1.5 milyar dolar: serbest varlık),

Eğer, sadece birkaç aylık vergi ertelemelerinden medet umuyorsanız,

Eğer, vergi indirimlerine gitmeye cesaret edemiyorsanız

Eğer, bütçenizde kullanabileceğiniz kaynak yoksa,

Eğer, dış borcunuzu çevirmekte zorlanıyor ve yeni dış kaynak bulamıyorsanız,

Eğer, eskisi gibi bol sıcak paradan mahrum kalmışsanız, hurmalar tükenmişse,

Eğer, iç borçları iç borçla kapatmak durumunda iseniz,

Eğer, ülkede evde izole olmuş milyonlarca kişi üretim zincirinde talep mekanizmasını kırmışsa,

Eğer, sosyal patlamaların olmasını istemiyorsanız,

Para bulmanız-yani para basmanız ve piyasaya sürmeniz lazım.

Piyasaya sürülecek para miktarını da söyleyelim:

1- 25 milyon hane halkına hane başına 1.000 TL/ay X 4 ay = 4.000 TL’den 100 milyar TL

2- En az 2 milyon küçük işletmeye işletme başına 5.000 TL/ay X 6 ay= 30.000 TL’den 60 milyar TL

3- Bir de kalkan paket için hesapladığınız(bizim bulmadığımız) 100 milyar TL

Toplam 260 milyar TL. Yuvarlatalım 300 milyar TL.

Ancak Merkez Bankası, Hazine'ye kısa vadeli avans verebilmesinin sınırı vardır: Hazine'ye verilecek para bütçe ödeneklerinin yüzde 15’ini aşamaz. Yani 150 milyar TL ancak basabilir.

Geri kalanı da iç borçlanma ile kamu bankalarından sağlayabilir. Hazine tahvillerinin canı sağ olsun.

Ama basılacak paranın karşılığını döviz mevduatları olarak görüp dövizlerin Türk lirasına çevrilmesi yoluna da gidilmemesi gerekir.

Piyasaya girecek her lira ile ya borç ödenecek ya harcama yapılacak. Her ikisi de toplam talebi artıracaktır. Toplam talep artıkça veya düşmedikçe üretim zinciri de kopmayacaktır.

Bu paralar ekonomi havuzuna girecek bir kısmı vergi yolu ile hazineye geri dönecek. Ama ekonomide bir kıpırdama olacak.

Piyasaya bu kadar para girince enflasyon olmaz mı? Olmaz olur mu? Hem de hiper enflasyon olur.

Ayrıca paranın bir kısmı dövize kayacak ve döviz kurları artacak.

Ama bu olumsuzlukları düşünecek ne zamanımız ne şartlarımız var.

Çünkü Kovid-19 hem insan öldürüyor, hem toplumsal değişime yol açıyor, hem de ekonomiyi felç ediyor.

https://twitter.com/MPamukoglu
https://www.facebook.com/mustafa.pamukoglu.90