BUNU YAZMAK GEREK
Rıdvan’ın TRT maaşı suç duyurusuna konu oldu
Ne kadar doğru tam bilemiyorum.
Ancak medyada yazıldı çizildi. (Konu ile ilgili TRT’nin ve Rıdvan Dilmen’in açıklamaları diğer yazıda)
İddiaya göre Rıdvan Dilmen futbol yorumları yapmak için TRT ile yeni sözleşme imzalamış.
Ünlü yorumcuya TRT bir yıllık dönemde 8.5 milyon lira ödenecekmiş.
Bu yaklaşım bir milyon Dolar ediyor.
Bu durumda Rıdvan Dilmen’in aylık maaşı 708 bin 333 liraya gelmiş olacak.
Peki bu kadar maaş olur mu?
İlk anda “olmaz” diyor insan değil mi?
Nitekim Halkın Kurtuluş Partisi de buradan hareketle, Rıdvan Dilmen, TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Zahit Sobacı, TRT Genel Müdür Yardımcısı Erkan Durdu ve TRT Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında, “Görevi Kötüye Kullanma” suçunu işlediklerini gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş.
Şimdi gelelim tekrar “700 bin lira maaş olur mu?” sorusuna.
Eğer özel sektörde ise bir patron bir çalışanına 700 bin lira da 7 milyon lira da maaş verir.
Patron bu kadar maaş verdiği kişiden ne kazandığına bakar.
Eğer bir çalışanın şirkete aylık getirisi diyelim ki ayda 5 milyon liraysa o zaman vereceği 700 bin liralık maaş gözüne batmaz.
Bu her çalışan için geçerli değil tabii.
Bazı kişiler çalıştıkları şirketlere tek başlarına çok yüksek kazanç sağlayabilir.
Rıdvan Dilmen bir özel kanalda yorumculuk yapıyordu.
Bu programlar çok yüksek reyting alıyordu.
Çok reyting alınca reklam geliri de hayli yükseliyordu.
Bu kanal Rıdvan Dilmen’e çok ciddi bir meblağ ödüyordu bunun karşılığında.
Ancak TRT söz konusu olunca durum değişiyor.
Bir patrona “Bu kişiye şu kadar maaşı neye göre veriyorsun, zarar etmiyor musun, bu ekonomik değil” diye sorma hakkımız yok.
Ama aklınıza gelen her tüketim maddesinden alınan paylarla bütçesi oluşan TRT’ye bunun sorulması gerek.
TRT yönetimi şu sorulara cevap verdikten sonra dilediği kişiye dilediği maaşı verir.
1- Bu programın toplam maliyeti ne kadardır?
2- Program TRT’nin içyapımı mıdır yoksa dışarıdan bir şirkete mi verilmiştir?
3- Rıdvan Dilmen dışında programın hazırlanmasında için kaç kişi çalışmaktadır?
4- Bu çalışanlara ortalama kaç lira maaş verilmektedir?
5- TRT bu programdan yıllık ne kadar gelir etmeyi düşünmektedir?
6- TRT’nin yüksek gelir getiren programlarında uyguladığı ücret politikası nedir?
7- TRT’nin genel ücret politikası nedir?
Elbette ne benim ne bir başka gazetecinin Rıdvan Dilmen ya da yüksek maaşlar alan diğer gazetecilerin aldığı paralarda gözü yoktur, olamaz, olmamalıdır da.
Ancak bir kamu kurumu ödediği çok yüksek maaşları kamuoyuna şeffaf biçimde açıklamak zorundadır…
ÇOK GÜLDÜM
TRT de Rıdvan Dilmen de kaş yaparken göz çıkardılar
Rıdvan Dilmen’in TRT’den yıllık 8.5 milyon lira alacağı haberinden neredeyse 5 gün sonra hem TRT hem Rıdvan Dilmen açıklama yaptı.
Ama belli ki açıklamaları birbirlerinden habersiz yapmışlar.
Bu nedenle kaş yaparken göz çıkarmış duruma düşmüşler.
TRT açıklamasında her zamanki gibi “afaki kötü adamlara” karşı ifadeler kullanılmış.
Neymiş; yalan ve iftiraya dayalı haberlerin hedefinde olan Rıdvan Dilmen ve diğer spor yorumcularımızın aldığı ücretlere ilişkin gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan rakamlar bilinçli olarak gündemde tutularak, TRT’nin kurumsal itibarına zarar vermek isteniyormuş.
Dilmen ve TRT bünyesinde yer alan diğer spor yorumcularının ücretlerine dair ortaya atılan rakamlar asla doğru değilmiş, akıl ve mantık dışıymış, hayal ürünüymüş.
Nedense TRT açıklamasında Rıdvan Dilmen’e verilen para hiç açıklanmamış.
Hani “Bu kurumda kim ne ücret alıyorsa Dilmen’e verilen de odur” diye bir cümle bile yok.
Daha sonra Rıdvan Dilmen’in açıklaması geldi.
O da diyor ki “Üç yıldır program yapıyorum, bir kuruş bile almadım, yine almayacağım, sözleşme bile yapmadık.”
Aferin Rıdvan Dilmen’e..
Ne kadar vatansever değil mi?
NTV’den yılda 1.6 milyon Dolar alırken sen kalk TRT’ye bedavaya gel. Yahu bunu Bill Gates bile yapmaz.
Enayi mi?
Ama biz yeriz.
Öyle sanıyorlar daha doğrusu.
KOMİK
TV’lerin toplu gösterisinde ikinci hafta
Haftanın son iş gününde Mersin’e gitti AKP Genel Başkanı.
20 yıldır yaptığı gibi yine “toplu açılışlar” şovu yaptı.
Ne açtı bilmiyoruz, musluk da olabilir dükkân da, zaten önemli değil, millet büyük hizmetler yapılıyor sansın yeter.
AKP genel başkanı bu toplu açılış şovundan sonra gençlerle, ama Z kuşağı denilen gençlerle bir sohbet toplantısı yaptı.
Açık havada gerçekleştirilen toplantıya bu yıl üniversite sınavını kazanan 81 ilden gençler davet edilmişti.
Her zaman olduğu gibi sarayın propaganda şefi gençlere nasıl oturmaları, nasıl konuşmaları, neleri sormaları konusunda bilgi verdikten sonra soruları dağıttı ve toplantı başladı.
Gençler yine “akla ziyan” sorularla AKP Genel Başkanı’nı saray medyasının deyimiyle terlettiler.
Yine saray medyasına göre AKP Genel Başkanı ile gençler arasındaki sohbet hem çok samimi hem de esprilerle dolu geçti.
Sarayın propaganda şefi ardından geçen hafta olduğu gibi yine bütün kanalları aradı. Onlara bu toplantının montajlanmış videosunu gönderdi ve hepsinden yayınlamasını istedi.
Tabii yine aynı şart koşuldu kanallara; “Hepiniz aynı anda yayınlayacaksınız.”
Eskiden de AKP Genel Başkanı’nın bazı konuşmaları daha sonra sarayın talimatıyla bu kanallarda yayınlanıyordu ama yayın için herkes dilediği saati seçiyordu.
Sonra baktılar ki AKP Genel Başkanı’nın bu konuşmaları hiç reyting almıyor, çare bulundu; “Aynı anda yayın.”
Böylelikle izleyici zapping yaparken üst üste 10 kanalda birden AKP genel başkanının konuşmasını görüyor, sonunda mecburen birisine takılıyor.
Belli ki panik çok büyük.
Bu nedenle propagandanın en ilkel ve sırıtan yöntemlerini uygulamaya başladılar.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Bir köşe yazısından birkaç cümle koyacağım sonrası NOKTA…
Bundan sonra kimse bana “Ne işimiz var Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da, Somali’de” dediğimde “Vatan haini, casus, Yunan medyası” demeye kalkmasın.
Asla ciddiye almam ama eskisinden fazla öfkelenirim.
Yazı SÖZCÜ’de Saygı Öztürk’ün kaleminden çıkmış.
Bir bölümünü aynen size de sunuyorum.
Değerlendirmesi size ait.
Yazıyı okuduktan sonra avazınız çıktığı kadar “Ne işimiz var Suriye’de, İdlib’de” diye haykırabilirsiniz:
“Suriye’nin İdlib kentiyle 130 kilometrelik bir sınırımız var. Dinci ne kadar örgüt varsa burada üstlenmiş durumda. Bazı komutanlar, bu bölgeye “Küçük Afganistan” diyor ve sıkıntılı bir yer olduğunu belirtiyor. Çoğunluğu İdlib bölgesinden, askerimize dönük saldırılar sonucu şehitlerimiz oluyor. Bu yıl yurtiçi ve çoğunluğu da yurt dışında olmak üzere 69 askerimiz, 3 polisimiz ve 5 köy korucumuz olmak üzere 77 şehidimiz oldu. Şehit sayılarımızı incelediğimizde bazı yıllardan daha fazla şehit verdiğimiz anlaşılıyor. Örneğin AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılında 31 şehit. 2004’de 75 şehit, 2009’da 62 şehit, 2011’de 51 şehit, 2013 yılında ise 61 şehidimiz olmuştu. Yani, bu yılın ilk 9 ayında verdiğimiz şehit sayılarından düşüktü.”
Yazıdaki bir ayrıntı dikkatimi çekti.
Yurt dışında, ülkemize karşı mücadele veren ve birlikte hareket eden terör örgütleri varmış. Askerimize hangi grubun saldırdığı bu yüzden açıklanmıyormuş. Ama devlet bunları biliyormuş.
İşe bak nedense PKK saldırınca hemen adlı adınca açıklıyorlar.
Adını açıklamadıkları son saldırıda olduğu gibi İslami terör örgütleri.
Onlar bizden ya, açıklamayı doğru bulmuyorlar demek ki.
Vatandaş IŞİD’e, El Kaide’ye, Taliban’a öfke duymasın diye olmalı.
Bİ SORALIM BAKALIM
Şişşşt, gazeteciler bu kadar mı meraksızsınız?
New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı var yarın ve öbür gün.
En az 110 ülkenin en üst düzeydeki yöneticileri katılacak bu toplantıya.
AKP Genel Başkanı da Türkiye’yi temsilen Cumhurbaşkanı sıfatıyla bir konuşma yapacak.
Dün sabah yola çıkan AKP Genel Başkanı havaalanında bir basın toplantısı yaparak gazetecilerin önceden verilmiş sorularına cevaplar verdi.
AKP Genel Başkanı bu toplantıda “Türkiye’nin çok taraflılığa ve daha adil bir dünya düzeninin tesisi hedefine olan güçlü desteğini vurgulayacağını, Birleşmiş Milletlerin gündeminde yer alan temel meselelere ilişkin görüşlerini paylaşacağını, tüm insanlığı tehdit eden meydan okumalara yönelik yaklaşımını genel kurul kürsüsünden dile getireceğini” söyledi.
Anlaşılan yine “Dünya beşten büyüktür” konuşması yapacak, muhtemelen tüm Müslüman ülkeler dahil yine kimse ciddiye almayacak.
Peki aylardır beklenen “Biden-Erdoğan” görüşmesi olacak mı?
Bilmiyoruz.
Hiçbir gazeteci bunu sormadı dün AKP Genel Başkanı’nı uğurlarken.
Ne kadar meraksız gazetecilerimiz var böyle.
Sonra ben “Ancak ellerine verilen soruları soruyorlar, başka bir şey sormaları hatta konuşmaları bile yasak” dediğimde de kızıyorlar.
Ek bilgi vereyim; Bir süredir Washington’da çalışan “ricacı heyet” bütün yalvarmalarına rağmen bir görüşme ayarlayamadı.
Ama umutlar henüz tükenmiş değil, saray danışmanları bu görüşmenin son dakikada olabileceği umudu taşıyor.
Allah büyük, belki Biden insafa gelir.
Siz o zaman “Başkanla görüşecek misiniz?” diye soramayan saray medyasının zafer çığlıklarını bir görün.
https://twitter.com/can_atakli_