KAFAMI BOZAN ŞEYLER

SAKALSIZ ERKEKTEN TAHRİK OLAN, KADIN GÖRDÜĞÜNDE DELİRİYORDUR

Artık işin tadı iyice kaçmaya başladı. Sanıyorum bazı şeyler artık kasıtlı yapılıyor. Bu milletin tahammül sınırları zorlanıyor. “Bakalım nereye kadar dayanacaklar” diye bir tür test yapıyorlar sanki. Atatürk'e, Cumhuriyet'e, devrimlere her türlü hakaretin yapılmasına milleti alıştırdılar. Kimi artık tepki göstermeyi “nafile” olarak niteliyor, kimi iyice korkutulmuş, kimi de iyice duyarsızlaştırılmış. Bir bakıyorsunuz sokakta müzik yapanlara saldırıyor IŞİD sakallı ve giysili adamın biri “Burada Yahudi müziği çalamazsınız” diye bağırıyor.  Neymiş, burası Müslüman ülkeymiş, böyle şey olmazmış. Gerçi millet müdahale ediyor bu tuhaf yobaza ama ortaya çıkan birileri de “Tekbiiiir” diye bağırarak herkesi terörize ediyor. Diyanet çıkıyor fetva veriyor “9 yaşındaki kızına şehvet duyabilirsin, dinen bir sakınca yoktur” diyor. Yine Diyanet “Büluğa ermiş kız çocukları evlendirilebilir” fetvası veriyor. Tepkiler üzerine “Canım yaş belirtmedik ki nedir bu gürültü?” diyerek bir de üste çıkıyor.
Fes takmış meczup kılıklı biri ekranlardan “Keşke savaşı Yunan kazansaydı” diye zırvalıyor. “Din elden gidiyor” zanneden biçareler açık havada sergilenen sanat eserlerine saldırıyor. Çini vazonun “put” olduğunu düşünüyor ve kırıyor. En son ortaya çıkanlardan biri de “Sakalsız erkek olmaz” dedi. Olabilir, erkeğin sakallı olması gerektiğine inanıyor olabilir. Ya da sünnete çok saygılı olduğu için “Peygamber efendimiz de sakallıydı o halde Müslüman erkek sakallı olmalı” diyebilir. Bunun bir zararı yok, uyan uyar uymayan uymaz. Ama bu zat öyle demiyor. Diyor ki “Uzaktan bakınca hele bir de saçı uzunsa erkek olduğunu anlayıncaya kadar sakallı kişi hakkında maazallah aklınıza bir şeyler gelirse.” Valla kusura bakmayın ama burada kendimi tutamam. “Oha” yani. Uzaktan bakıyormuş bu adam. Saçı uzun birini görmüş. Sakalı da yok. Artık nesi uyandıysa “maazallah” diyor. Yahu bunlar nasıl insanlar böyle? Bu sadece “bel altı” düşünmekle falan anlatılamaz. Bu sapıklıktan da öte bir durum.  Sakalsız erkekten bile tahrik olan demek ki kadın gördüğünde ne oluyordur. Her halde deliriyordur, kuduruyordur. Peki, bu nasıl bir duygu acaba? Nasıl bir doyumsuzluk, nasıl bir açlıktır? Bütün hayatı “üreme keyfi” olarak görmek inançla, dinle açıklanabilir mi? Her şeyden tahrik olan, bu nedenle “bana göstermeyin” diye herkesi uyaran bir zihniyetin insanlıkla alakası olabilir mi? Diyorum ya, bunlar gerçek olamaz. Olsa olsa bu milletin sabır katsayısı test ediliyordur. “Daha ne yaparsak bu millet alışır ve tepki göstermez bir süre sonra da boyun eğer?” sorusuna cevap arıyorlardır belki de.

ÇOK GÜLDÜM

KAVUN KARPUZ SATILIR GİBİ İNŞAAT YAPILIYOR

Hafta sonunda sevgili annemizle birlikte Yalova Termal'e gittik. Tam 50 yıl önce gitmiştim Termal'e. Demek ki bir daha denk gelmemiş. O zaman sadece devlete ait Termal Otel vardı. Şimdi epey otel olmuş ama çevre de çok bozulmuş. Her yerde gördüğümüz çirkin yapılaşma burada da kendini göstermiş. Belli ki hiç planlama yapılmamış birbirinden çirkin binalar peşi sıra yapılmış. Biz Thermalium otelde kaldık. Temiz bakımlı bir kaplıca oteli. Memnun kaldık. Devletin Termal Otelinin bulunduğu bölge ise sanıyorum “kasıtlı” olarak ihmal ediliyor gibi geldi bize. Örneğin Atatürk'ün burada olağanüstü güzellikte bir yazlık köşkü var. Rehberle gezip dinlemezseniz hiçbir şey öğrenemiyorsunuz. Çünkü hiçbir yerde bir tanıtım yazısı yok. Gerçi yolun başında bir tane var ama onu da estetik olsun diye sarı ayna gibi parlayan bir plaka üzerine yazmışlar, okuyana aşk olsun. Sadece Atatürk'ün köşkü mü Termal içinde hiçbir bilgi alamıyorsunuz. Örneğin “Gözsuyu” diyor. Tabela böyle. Ama nedir, ne işe yarar, ne yapmak gerek, bunların hiçbiri yok. Oturma terapileri var, ama bilgi yok. Ayrıca koca Termal'de bu kaplıcanın suyunun ne olduğu, neye faydalı geldiği bilgisi de yok. Sanki ortada bir sıcak su var “sana ne kaplıca hakkında bilgiden, yıkanmana bak” mantığı hakim. Sanki buraları birine devredilecek de değerinin iyice düşürülmesine çalışılıyor gibi.

Termal taa Atatürk döneminden beri hizmette. Otelin girişindeki duvarlarda çok eski yılların gazete kupürleri var. Tabii gazetelerin asılmasının nedeni Yalova ve Termal'le ilgili haberlerin bulunması. Ancak benim dikkatimi bir başka haber çekti.  22 Ağustos 1932 (o zaman tarih 1932 olarak değil 932 olarak yazılıyormuş) tarihli Cumhuriyet Gazetesi Taksim'e yapılan yeni binaları haber yapmış. Başlıkta Taksim Meydanı'na bir yılda 2 milyon lira harcandığı belirtiliyor. En çok ev yaptıranlar doktorlar ve işlerini sonlandıran tüccarlarmış. Demek ki o tarihlerde bu iki meslek iyi kazanıyormuş. Gazete inşaat sayısının çok artmasını “İstanbul'da kavun karpuz bolluğu kadar inşaat bolluğu var” benzetmesiyle anlatıyor. Yine o tarihlerde apartman sahibi olmanın çok kârlı olduğu belirtilerek “apartman gibi sağlam irat, mimarlık gibi kârlı iş” sözlerinin son iki üç yılda “lisanımıza hediye ettiği iki yeni tabir” olarak niteleniyor. Her adım başında bir yeni apartmanın yapılmakta olması ise yeni dönemin modası olduğu belirtiliyor. Gazete kupürüne bakarken en çok ana başlığın üzerindeki “İstanbul'un Wall Street'inde bir tetkik” tanımı dikkatimi çekti. Demek ki o yıllarda Taksim ve Beyoğlu İstanbul'da ekonominin can damarı olarak anılıyormuş. Biliyorsunuz Wall Street Amerikan borsasının olduğu caddenin adı.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

MATRAK BİR BÜYÜME HESABI

Bir arkadaşımdan gelen büyüme hesabını sizlerle paylaşmak istedim. Kaynağını bilmiyorum, ama bu hesap bana çok matrak gibi geldi. Yanında çalışan 10 işçi ile ayda 100 adet tespih üreten bir esnaf tanesini 50 liradan satarak ayda 5 bin lira gelir elde ediyor. Tespih üreticisi bir süre sonra işçilerden birini işten çıkarır. Bu kez 90 tespih üretir, ancak tespih fiyatlarına 10 lira zam yapar. Böylelikle 90 tespihin satışından 5 bin 400 lira kazanır. İlk bakışta yapılan çok kârlı bir iş gibi görünüyor değil mi? Çünkü sonuçta tespihçinin aylık geliri 5 bin liradan 5 bin 400 liraya çıkmış yani yüzde 8 artmıştır. Kısacası tespihçi yüzde 8 büyümüştür. Mantıken böyle gibi olmasına rağmen bir dönem sonra yapılanın aslında ciddi bir ekonomik krize yol açacağı görünecektir. Çünkü üretim 100'den 90'a düşmüştür. Bu da eksi yüzde 10 büyümedir. Tespih fiyatına zam yapılmıştır bu da enflasyonun yüzde 20 artması demektir. İşçi sayısı da 10'dan 9'a düştüğü için bu da yüzde 10 işsizlik anlamına gelir. İktidar biliyorsunuz son çeyrekte yüzde 11 büyüme ile bir dünya rekoru kırdığımızı söylüyor. Aslına bakarsanız bu büyüme artırılan vergiler, yapılan zamlar ve işten çıkarılanlarla oluşmuş bir sonuç. Göklere sıçramanın âlemi yok yani.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

NETANYAHU BİZDE BAŞBAKAN OLSAYDI!

İsrail'de sokak gösterileri bitmek bilmiyor. Binlerce İsrail vatandaşı adı yolsuzluğa karışan Başbakan Netanyahu'yu protesto ediyor ve hükümetin istifasını istiyor.  Bu protestoları izlerken gözümün önünde bir de Türkiye canlandı. Halk sokaklara çıkmış, ülke yönetimi hakkında ileri sürülen yolsuzluk iddialarına dayanarak büyük protesto gösterileri yapıyor. Ne der bizim iktidar ve yandaşları; “Türkiye şu anda dört bir tarafından kuşatılmış durumda. Amerika ve Batı ülkeleri hükümeti yıkmak için ellerinden geleni yapıyor. Böyle bir ortamda tek vücut olmak, dışa karşı birlik görüntüsü vermek zorundayız. Bunu yapmayan vatan hainidir.” Aynen böyle olurdu ki zaten oluyor. İktidar ve yandaşlar Erdoğan'a ve hükümete yönelik bütün eleştirileri bu cümlelerle savuşturmaya çalışıyor. Oysa İsrail'in durumu bizden daha beter. Bütün Müslüman ülkeler toplanmış, İsrail aleyhine kararlar alıyor. Amerika dışındaki hiçbir ülke Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak büyükelçiliğini bu kente taşımaya yanaşmıyor. Her gün on binlerce Filistinli İsrail'i protesto ediyor, İsrail askeri ve polisiyle çatışıyor. Bu çatışmalarda ölen ve yaralananlar oluyor. Bütün dünya olaylarla ilgili İsrail'i suçluyor. Bütün bunlara rağmen İsrail'de kimse çıkıp da “Dünya bize saldırıyor, tek vücut olmamız gerek, aksini düşünen vatan hainidir” falan demiyor. Çünkü öyle ya da böyle İsrail demokratik bir ülke, iktidarı da insanları da hukuka saygılı. Türkiye'de anlamadıkları bu.

https://twitter.com/can_atakli_