SAKLAMAYA GEREK YOK!

Başlıktan yola çıkarak demem o ki; uzun süredir ayıp, yazık, günah sözcükleri tedavülden kalkmış görünüyor. Öyle olmasaydı bir dokunup bin ah işitebilir miydik? Birileri anlatadururken, biz anlamaya çalışalım derken günler değil yıllar uçup gider miydi? Ya da birileri gülüp geçerken, birileri şüphelere gark olurken harcanan bu güzelim ülke bu duruma gelir miydi?

Tüm bu doğru soruların arasında; aslında milletçe hakkını vermemiz gereken bir doğru daha var ki o da şu! CB’nın halkın diline konu vermekteki ustalığı, gündem değiştirmedeki mahareti, ne yapıp edip yeni bir konu bulmadaki becerisi, gözüne girenlerin bir daha hiç çıkmaması ve bu konudaki rakip tanımazlığı. El hak doğrusu…

Bitmedi. Halkın asıl sorunlarını geri plana itmek için; düşünsel zemini olmayan çıkışlarla, el çabukluğuyla, laf kalabalıklığıyla, varsa yoksa kendi seçmen kitlesini etkileyerek ortamı dinamik tutmadaki başarısı. Doğruya doğru…

Yine bitmedi! İşsizliği, hayat pahalılığını, yağmalanan ve betona boğulan kentleri, rant uğruna yapılan talanı, çöken yolları, yıkılan binaları, çarpışan trenleri, hayali seçmenleri halk unutsun diye suni gündem oluşturmadaki mahareti. Allah için…

Örneklerle açmak istersek; Değişmeyen konu CEHAPE!  Her an BAY KEMAL! Daima hedefte bir sanatçı! Mutlaka gözüne batan bir çıkış! Birkaç örnekle yetinmeyip sürdürürsek; Geçen hafta naylon poşet, bu hafta kenevir ekimi, şimdi ücretsiz sigara bırakma, ABD’ye zayıf bir yanıt! İşte borcu 500 milyar dolara yaklaşan bir ülkenin derde deva- sadra şifa konuları…

Bitmedi biter mi? Bi yanda nüfus müdürlüklerine verilen yeni görev ve yetkiler, bi yanda YSK’nın “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” havası. Bi yanda silahlı şiddetin yüzde 69 artması ve bu oranın özelikle Marmara Bölgesi’nde yüzde 88’e varması. Bi yanda durmadan büyüyen Suriye sorunu, diğer yanda Trump’ın gece yarısı twitleri...

Bi yanda devletin yıllardır her şeyi esirgediği, yok saydığı sanatçılardan bazılarının kalkıp bu ülkenin meşrebi ve duruşu belli olan CB’na Mozart dinletme önerileri! Diğer yanda anında saraydan gelen ağzının payını verme hamleleri…

Aydının evrensel tanımı der ki; “Ben aydınım” diyen kişinin, akılla, eğitimle, kültürle, yüreklilikle, içtenlikle, sorumluluk duygusuyla, çözüm yeteneğiyle, yeni kuşakları geliştirme sorumluluğuyla sağlam bağlarının olması zorunludur. Kısaca aydın; kendi açmadığı toplumsal yarayı sarandır…

Yazıyı başlığa bağlarsak; Feryat figan yazdıklarımız ortada iken; bu koşullarda “Bir rüyam var bana iyi geliyor. İşte bu gün onu anlatacağım” demek o kadar zor ki!

İnsan umutlanmak istiyor ama akıl, bilim, tarih, coğrafya, genel kültür, telepati, hoşgörü ortalarda yokken ve ortam bu kadar gerginken kolay mı! Sizce?