SORGULANMASI GEREKEN SORULAR! (2)
240 şehidin verildiği, 2 bin 191 yaralının olduğu, daha çok masumların kurban olduğu bir darbe girişiminin ardından o gün bugün herkesin kafası sorularla dolu. Ötekilerin tümünü bastıran, insana dehşet ve şaşkınlık yaşatan sorular var, sarmaş dolaşken, can ciğer kuzu sarması iken görülemeyenler, görmezden gelinenler var!
Şimdi bu gerçeklerden yola çıkıp, arkasını hâkim rüzgârlara dayamış olmanın verdiği güvenle sesi çıkmayanlara sormak gerekir. Şehitlere üzülürken, kolu kanadı kırılmış demokrasimizdeki payınızı bu kadar çabuk mu unuttunuz? Adaleti ve önüne çıkan her değeri güce kurban edip kalıcı zarar verenlere bu kadar çabuk mu inandınız? Hizmet hareketinden terör örgütüne, hoca efendiden terörist başına uzanan yolda uyanmak bu kadar zor muydu? İşine gelmek diye bir şey duydunuz mu? Ya da içinde özeleştiri de barındıran sorulara var mısınız?
Bu sorulara bakışları kaçırmadan yanıt vermek için 15 yıl önceki yargıya, eğitime, TSK’ya, sağlığa, sınavlara, komşularla ilişkilere bakmak yetmez mi? Yenikapı’ya nasıl ve niye gelindi? Demokrasi mitinglerine neden gerek görüldü? “Devleti yeniden yapılandıracağız” sözü niye denildi? Cemaatlere bunca yüz niye verildi? Emniyetten diyanete, yargıdan diplomasiye, eğitimden sağlığa, yerel yönetimlerden kamu kurumlarına, TRT’den elçiliklere dokunulmadık kurum niye kalmadı? Yanıtı beklenen sorulardır bunlar…
Şimdi gelelim bugüne! Devlet yeniden yapılanırken, başkanlığın ilanına çeyrek kalmışken şeffaflık ilkesi esas alınacak mı? Büyük kamplaşma ve yarılmalar yerini, birbirini dinleyen ve uzlaşı arayan kitlelere bırakacak mı? Siyaset ilkeler üzerinden yapılacak mı? Bu darbeye neden olan aymazlığın özü ve bütünü gözden geçirilecek mi? Ülkenin önüne açılan pencereden doğru şeylere bakılacak mı? Birkaç yıl sonra yine milletin önüne; “Aldanmışız, iyi niyetimizin kurbanı olduk, temiz kalbimiz kandı, yüzümüze güldüler inandık” gibi yeni özürlerle gelinecek mi? Herkesin bildiği gerçeklerin üstü yine örtülecek mi?
Kapısına kilit vurulan üniversiteler, kapatılan sağlık kurumları, eğitimi durdurulan özel okullar, beyin yıkanan yurtlar, neyle meşgul olduğu çok iyi bilinen(!) vakıf, dernek ve sendikalar şeffaflık ilkesi içinde ele alınacak mı? Yoksa sadece el mi değiştirecek?
Çoğu AKP döneminde açılan, mütevelli heyetlerinde eski bakanlar olan, iktidar tarafından ciddi şekilde desteklenen, gazetelerde boy boy tanıtım ilanları yer alan ve şimdi kapatılan 15 üniversitenin durumu ve öğrencileri ne olacak? O okula çocuğunu veren veli günahını nasıl ve ne şekilde ödeyecek?
Sorular uzayıp gidiyor. Türkiye yeniden kurulacaksa, devlet yeniden yapılanacaksa, hukukun üstünlüğü ve kanun hâkimiyeti esas alınmalıdır. Aksi halde yine saflığımıza gelir, yine aldatılır, yine iyi niyetimizin kurbanı oluruz. Ondan sonra dikiş tutar mı? İşte o zor ki ne zor. Aslında kolay olanın ne olduğu ortada ama işimize gelmiyor!
Not: Dün ve bugün çıkan iki yazımı birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olarak okuyun lütfen…