ÖNERİ
Tam kapanma ihlali ile ilgili kesilen cezalar iptal edilsin!
Tüm dünya ile birlikte bizler de koronavirüsün yarattığı tahribatı yaşıyoruz.
Bir yılı aşkın süredir çok sıkıntılı günler yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.
İşin kötüsü bunun bir son tarihi de yok, koronanın etkisini ne zaman tamamen yitirip yok olacağını ve hayatın normale döneceğini henüz hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bu dönemde yapılması gereken tek şey, olabildiğince kendimizi korumak, bunun için dolaşımı en aza indirmek, bir tür izole edilmiş hayatlar yaşamak.
Ama olmuyor, olamıyor.
İktidarın koltuğunu koruma hırsı ve bunu başarmak için uyguladığı popülist politikalar, bunu tam anlamıyla mümkün kılmıyor.
Hatırlayın bundan bir yıl önce, ilk önlemler alındığında ne kadar ciddiyetle uygulanmıştı.
Sonra iktidar bir akşamüstü, “Bu gece sokağa çıkma yasağı var” açıklaması yapınca insanlar hazırlıksız yakalandıkları için marketlere hücum etmişlerdi ve onca günün emeği bir anda heba olmuştu.
Derken Erdoğan, “bayramda çifte müjde” açıklaması yaptı, yine gevşeme oldu.
Tam toparlanırken önce Kurban Bayramı sonra Ayasofya açılışı geldi.
Yine emekler uçtu gitti.
Sonunda geçen yılın sonbaharına korona patlaması ile girdik.
Vatandaş pabucun pahalı olduğunu görüp kendince önlemleri sıkılaştırıp koronayı biraz geriletmişken, bu kez de “lebalep AKP kongreleri” dönemi açıldı.
Sil baştan geriye döndük.
Korona bu kez çok daha fena vurdu, günlük vaka sayıları 50 binleri aştı.
Bunun üzerine “güya” tam kapanma kararı alındı.
29 Nisan’dan 17 Mayıs’a kadar sert önlemlerin uygulanacağı bir döneme girdik.
İktidar belli ki panik halinde vermişti kararı ve hiçbir akıllı önlem almamıştı.
Ayrıca bir yıldır olduğu gibi yine halka ekonomik olarak hiçbir destek sağlanmadan başlatılan bu “tam kapanma” döneminde, çalışanların en az üçte ikisi yine işinin başındaydı.
Bunlara rağmen toplu bulunma yerleri çok azaldığı için virüsün etkisinde ciddi bir gerileme oldu haliyle.
Tam kapanma günlerinin bitmesine 6 gün kala ise bu kez “İsrail protestoları” girdi devreye.
Bütün illerde halk gece yarısı sokaklara çıkarıldı.
Üstüne basarak “çıkarıldı” diyorum çünkü sokağa çıkanlara 3 bin 500 lira ceza yazılırken, bir organizasyon yapılmadan hiç kimse bayrağını kapıp sokaklara fırlamaz.
Tabii iktidar bunu belli ki yine aynı popülist anlayışla yaptı.
Ama sonuçlarının pek iç açıcı olmayacağını herhalde herkes biliyor.
On binlerce insanı gece yarısı lebalep sokaklara dökmeyi eleştirmenin pratikte artık çok fazla bir yararı yok.
Ancak şunu önermek istiyorum.
Sokağa çıkma yasağı ihlalleri adı altında Türkiye’nin dört bir yanında binlerce kişiye ceza kesildi.
Pek çok masum ya da iyi niyetli insanın canı yakıldı.
Bebeği ile market alışverişine giden kadınlara bile ceza yazıldı.
Ama bunu yapan devlet yöneticileri bir gecede on binlerce insanı sokağa dökmekten kaçınmadı.
Bu durumda bugüne kadar sokağa çıkma yasağını ihlal nedeniyle yazılmış bütün cezalar iptal edilmeli.
Bir cumhurbaşkanı kararı ile bu halledilebilir.
Ancak barolar harekete geçip idari mahkemelerde davalar açarak bu cezaları iptal ettirebilirler.
Madem iktidar başımıza yine bu işi açtı, o halde bari saçma sapan durumlarda ceza yiyenler kurtulsunlar.
BUNU YAZMAK GEREK
Muhalefet, halkın sokağa dökülmesine izin veren tüm yöneticiler için suç duyurusunda bulunmalı
Başta İstanbul olmak üzere pek çok kentte İsrail’i protesto adı altında on binlerce kişi sokağa döküldü.
Bunun bir iktidar organizasyonu olmadığını söylemek safdillik olur.
Hepsi ceza yemekten korkmadan aynı anda sokağa çıkıyor, hepsinin ellerinde terziden yeni çıkmış tertemiz Filistin bayrakları var ve hiçbir yerde polis çevirmesine uğramadan toplanma alanlarına gidebiliyorlar.
Devlet organizasyonu olmadan bu mümkün mü? Değil tabii…
Tam kapanma sürecinden bir yarar sağlamaya çok az kala yapılan bu sorumsuzluğun başımıza yine iş açması kaçınılmazdır.
Buna izin verenler bunun bedelini mutlaka ödemelidir.
O halde görev muhalefete düşüyor.
Başta İçişleri Bakanı olmak üzere, halkın sokağa dökülmesine izin veren, daha doğrusu bunun organizasyonunu yapan tüm vali, kaymakam, emniyet müdürleri hakkında suç duyurusu yapılmalıdır.
Sıklıkla şunu hatırlatmaya çalışıyorum; Muhalefet hedef olarak hep AKP Genel Başkanı’nı alıyor.
Böyle olunca hiçbir sonuç alınamıyor.
Oysa hedef kamu yöneticileri olmalı.
Kamu yöneticilerinin çok büyük bölümü sadece saraydan gelecek emirlerle hareket ediyor.
Suç duyuruları ile aslında sorumlulukları olduğunu ve bir gün hesap vermek zorunda kalabileceklerini anlamalılar.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
İstanbullulara bu kadar eziyeti niçin çektiriyorsunuz?
Tam kapanma günlerinin sonuna geliyoruz.
Başından beri gözlediğim çok can sıkıcı bir durumu televizyonda hemen her gün söyledim, bir de buraya yazmak istedim.
İstanbul’da polis anlamsız biçimde millete eziyet çektirdi bu süreçte ve çektirmeye de devam ediyor.
Nedir bu eziyet?
Hesapta tam kapanma var ama İstanbul halkının üçte ikisi yasaklardan muaf.
Yani milyonlarca İstanbullu doğal olarak sokakta ve hareket halinde…
Polis ise ana arterlerde yol daraltarak kontrollü geçiş sağlıyor.
Peki neden?
Sordum bir polise böyle bir kontrol noktasında.
Dedi ki, “Yasağı ihlal edenleri saptıyoruz.”
Peki buna gerek var mı? Yok. Milyonlarca insan işine gidiyorsa araya karışmış üç beş kişiyi cezalandırmak için herkese bunca eziyet çektirilmesinin bir mazereti olabilir mi?
Ayrıca kontrol falan yok. Bazı anlarda araçları durdurup “İzin belgeniz var mı?” diye soruyorlar o kadar.
İzinler e-Devlet çöktüğü için zaten herkesin elle yazdığı belgelere dayanıyor.
Ama yollar tek şeride indirildiği için trafik çoğu kez normal zamanlardan bile daha sıkıntılı hale geliyor.
Bu işin mantığını anlamak mümkün değil.
Dostlar alışverişte görsün hesabı yani.
KOMİK
İlk gördüğümde şaka sanmıştım, değilmiş
Diyarbakır’da belediye kayyumlarda biliyorsunuz.
Hem AKP Genel Başkanı hem de İçişleri Bakanı, yerel seçimlerden önce “HDP adayları bazı belediyeleri kazansa bile orada oturacaklarını mı sanıyorlar” demişti.
Nitekim seçimler bittikten hemen sonra HDP’li belediye başkanları birer birer görevden alınmaya başlandı.
Bunlardan biri de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
Seçilmiş başkan görevden alındı, yerine kayyum atandı.
İşte bu kayyum Diyarbakır’ı güzelleştirmek için çeşitli yerlere heykeller koymuş.
“Sanatsever bir tavır” diye düşünebilirsiniz.
Ama öyle değil.
Çünkü heykellerin sanatla ilgisi olmadığı gibi estetik açıdan da facialar.
Bir arkadaşım cep telefonundan “Bu heykeli gördün mü?” diye sorduğunda gördüm bir tanesini ben de.
İlk tepkim; “Ne bunlar, şaka gibi” demek oldu.
Arkadaşım, “Diyarbakır’da meydanlara konmuş” deyince, “Haydi canım şakadır, Zaytung haberi olur ancak bu” dedim ister istemez.
Meğer Zaytung haberi değilmiş.
Kayyum gerçekten dikmiş bu heykelleri.
ÇOK GÜZEL
Daha güzel anlatılır mı?
Sedat Peker’in açıklamaları elbette büyük yankı uyandırdı.
Toplumun önemli bir bölümü tıpkı Susurluk kazasından sonra olduğu gibi yine inanılmaz şeyler öğreniyor.
Şu sıralar herkes Sedat Peker’in bundan sonra ne söyleyeceğini merak ediyor.
Tabii sosyal medyada konunun çok parlak esprileri de yapılıyor.
Bu gördüğüm tasarım bana çok gerçekçi geldi.
Komik de olduğu için güleriz belki buna ama gerçeğin de ta kendisi değil mi?
https://twitter.com/can_atakli_