TERK ETMEDİ SEVDAN BİZİ…

Büyük Atatürk’e ve yaptıklarına duyduğum minnet ve hasretle bağıra bağıra, sesli sedalı ağlama duygumu zor bastırdığım bugün yazdığım bu yazıya ancak ve yalnız yabancılar ve onların sözleri eşlik edebilir. Yaşamın değerini bilecek kadar ölümü, özgürlüğün ve barışın değerini bilecek kadar savaşı gören bu büyük lidere her gün özellikle de her 10 Kasım’da saygımı, şükranımı O’nu içinde büyüten herkesle paylaşmaya çalışırım. Ancak bugün ben değil, başkaları konuşacak!

Şimdi İngiltere, ABD, Küba ve Makedonya’dayız!

Birleşik Krallığın Hükümdarı, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Atatürk için özel deftere şunları yazmıştı; “Mustafa Kemal’e saygılarımı sunmak benim için büyük bir onurdur.”

ABD eski başkanı Bill Clinton ülkemizi ziyaretinde şunları demişti; “O yılın değil, asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.”

Küba’nın efsane lideri Fidel Castro’ ya kulak verelim şimdi de; “Devrimci Mustafa Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar? Unutmasınlar ki devrimci Atatürk bizim ve tüm mazlum ulusların esin kaynağıdır.”

Kültür Mirası ve Müzik Uluslararası Kongresi için ülkemize gelen Makedonya Devlet Başkanının eşi konuşmasına şöyle başladı; “Atatürk’ten, O büyük insandan söz etmeden geçemem. Bir süre bizim okullarımızda, Manastır’da, Selanik’te okumasının gururunu, biz Balkan halkları hep içimizde taşırız.”

Sırada Suriye, Mısır ve Lübnan var!

“Atatürk, tarihin her devresi için, insanlığın bir mucizesidir. O’nun ölümü yalnız Türk milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün doğu milletleri için en büyük kayıptır.” EL Eyyam Gazetesi Şam 1938.

“Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O kelimenin tam anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milletinin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşta göçüp gitti.” Elifba Gazetesi Şam, 1938

“Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dâhilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir. El Nahar Gazetesi, Beyrut

“Türkler Atatürk’ü olağanüstü bir tutkuyla seviyorlar. Bursa’ya giderken trende rastladığım bir çocuğa İstanbul ve Ankara’dan hangisini sevdiğini sordum. Çocuk Ankara’yı sevdiğini söyledi. Nedenini sorduğumda; Ankara’da Atatürk var” cevabın verdi. El Bela Gazetesi, Mısır

Nedir bu işin aslı- faslı diye sorarsanız! Terle, kanla, silah sesleriyle, barut kokularıyla, açlıkla, yoklukla, yorgunlukla kazanılan zafer der, sözü O’na bırakırız;

“Süngülerle, silahlarla, kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra kültür, bilim ve ekonomi alanlarında zaferler kazanacağız.”

Yunus Nadi, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Ruşen Eşref gibi dönemin yazarlarını sık sık köşke davet eden, onlarla edebi, sanatsal sohbetlere giren Namık Kemal, Mehmet Emin, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp’ten çok etkilenen Atatürk; “çocukluğumda elime 2 kuruş geçse, birini kitaba verirdim” der. Fransızcası çok iyidir, Balzac, Maupassant, G.Flaubert, Voltaire okur. Fransız tarihi ve şiirleri üzerine konuşmayı çok sever ve Fransız gazeteci Madam Korin’e mektup yazarak; “Kan ve barut kokuları içinde karakterim giderek sertleşiyor. Bana roman gönderiniz madam!” der. Hayranı olduğu J.J. Rousseau’yla gençlik yıllarında tanışır, Montesquieu’den çok etkilenir. Bu liste o yıllarda ve o koşullarda “bilgi toplumu” diyen, her yerde ve her koşulda okuyan gerçek bir entelektüelin tanımı değilse nedir?

Hepi topu 15 yıla sığdırılan bu 57 yılın başarı öyküsünde ne mi var derseniz! Ona da yanıtım; Bize onun gibi bir örnek, öncü, önder bir kurtarıcı yolladığı için hayata! Tam 87 yıl önce yaktığı ateşle yolumuzu aydınlatan, bizi uygarlıkla, çağdaşlıkla tanıştıran o büyük dehaya! Cumhuriyet mekteplerinin kürsülerinden seslenerek, bizi çağdaş değerlerle ve Atatürk devrimleriyle eğiten eli öpülesi öğretmenlerime! Şeklinde özetlediğim bu teşekkürler olur.

Dağılmış bir imparatorluktan, bir devlet kuruluşuna öncülük ve önderlik etmek mi? Kadın hakları mı? Kadın- erkek eşitliği mi? Köy Enstitüleri, Halkevleri, Millet Mektepleri mi? Medeni Kanun mu? Yoktan var edilen bir ülke, devrimlerle taçlanan bir Türkiye mi? Kültür ve aydınlanma devrimini yaşama geçirmek mi? Yalnızca kendi ülkesinde değil, tüm dünyada örnek alınan tarihi ve siyasi lider olmak mı? Hem asker, hem önder, hem yazar, hem hatip olmak mı? Yanıtı nettir ve bellidir.

Askerine siviline, kadınına erkeğine, gencine yaşlısına, köylüsüne kentlisine, sporcusuna öğretmenine özgüven ve kişilik aşılamak mı? Dünyadaki pek çok ülkenin ders kitaplarında yer almak mı? Hakkında en çok yazı yazılan ve kitap hazırlanan lider olmak mı? Başı dik, onurlu, inançlı ve kararlı adımlar atarak savaşın ve barışın eşsiz kahramanı olmak mı? Cevap açık ve seçiktir.

Vatan kurtarmanın, devlet kurmanın, mazlum milletlere örnek olmanın ulaşılmaz ustası olmak mı? 57 yıllık ömrünü ulusunun hizmetine sunmak mı? İyi zeybek oynamak, çok iyi vals yapmak, o zorlu koşullarda son derece şık giyinmek mi? Şarkılara- türkülere eşlik etmek mi? Adını tarihe onurla, şerefle yazdırmak mı? Afganistan’dan Tunus’a, Çin’den Venezüella’ya, Şili’den İtalya’ya, Suriye’den İran’a eloğlunun Gazi ile ilgili söyledikleri mi? Tüm bunların cevabı tektir ve o yanıt GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TÜR…

Not 1: Bir süredir sosyal medyada dolaşan ve çizgiyle anlatılan bir görsel var; Atatürk doktora gider. Doktor sorar “Şikâyetiniz nedir Paşam?”, Atatürk’ün yanıtı şudur: “Kemiklerim sızlıyor.” Bu çizgide anlatılmak istenene ekleyecek hiçbir sözümüz yok. Bir iki ilaveden gayri o da şu! Geldiğimiz ve getirildiğimiz bu kırılma noktasında kemikleri sızlayan yalnız sen değilsin GAZİ PAŞAM! Senin ve silah arkadaşlarının tek tek aldıklarının toplu halde verildiğini görünce sizin kemikleriniz, bizim ise burnumuzun direği sızlıyor…

Not 2: Atatürk’ün ölüm haberi üzerine İtalya’da tarih profesörüne gazeteciler sorar; “Atatürk öldü ne dersiniz?” Yanıtı tüyler ürperticidir; “Sezar, İskender, Napolyon! Ayağa kalkın. Büyüğünüz geliyor!”

Y.N: Tarihin ve tüm dönemlerin en büyüğünü ellerim kızarıncaya kadar ve ayakta alkışlıyorum…