TESPİT mi? TEMENNİ mi?
Çukurlu, çamurlu, zilletli, illetli, bekalı, cefalı, korkaklı, yüreksiz gibi zarif, samimi, içten sözcük ve benzetmelerin havada uçuştuğu, adına da “aşkla yapılan gönül belediyeciliği” denilen bu seçim sürecini çok mu ilginç bulursunuz?
Yoksa çiftçilerin üretimden çekildiği, tarım alanlarının küçüldüğü, işlenen tarım alanının Cumhuriyet tarihinde ilk kez 20 milyon hektarın altına düştüğü, çiftçilerimizin ekmekten vaz geçtiği arazilerin, Hollanda’nın yüzölçümünü aştığı bu süreçte; derde deva konuşma ve vaatlerin bolluğuna mı şaşarsınız?
Gelinen noktada terazinin bir kefesine 780 bin kilometrekarelik Türkiye’yi, diğer kefesine 41 bin kilometrekarelik Hollanda’yı mı koyarsınız?
Yoksa yanlış tarım politikalarının, “ben yaptım oldu” mantığının sonucu olarak soğan- patates ve domates ithal eden adını da “varlık kuyruğu” koyarak, marifetmiş gibi anlatanlara mı şaşırırsınız?
Geçim derdi, çocukların işsizliği, ekonomik sorunların aile içinde yarattığı huzursuzluk, şiddet ve ruhsal çöküntüyü “bayrak sevgisi yok ki!” diye açıklayanlara mı baka kalırsınız?
Yoksa; “Kadınların ekonomiden bu kadar anlamasına şaşırdım!” diyerek kendini rezil etmeyi göze alanlara mı gülüp geçersiniz?
İşsizlik rakamlarının iktidara göre dağılımı yapılırken; Zehra bakana göre 8 milyon, CB’na göre 9 milyon, damat bakana göre 10 milyon olarak açıklanması karşısında “keşke aranızda anlaşsaydınız” mı dersiniz?
Yoksa; Konuşma ve açıklamalarıyla bu kadar da olmaz dedirten, tehditleriyle “bu bakan mı?” diye saç baş yoldurtan, abuk sabuk konuşmalarıyla gözleri fal taşı gibi açtıran, yaptıklarını marifetmiş gibi sunarken kabul gören ve ayakta alkışlananların çokluğuna mı yanarsınız?
Tam da burada içinizi açan; Eskişehir’de uzayıp giden sanat kuyruklarının tüm ülkeye yayılması için dua mı edersiniz? Yetinmeyip Büyükerşen Başkanı klonlamayı mı düşünürsünüz?
Yoksa; İzmir’e uzanıp Tıp Fakültesinde tanzim satış manavı açan rektörün bu örnek ve dahiyane buluşuyla hem tarihe, hem de rekorlar kitabına geçeceğine kesin gözüyle mi bakarsınız?
Birdenbire gerçeklerle yüzleşirken; Tarım ve Orman Bakanı’nın; “Uçaklarımız, roketlerimiz, olabilir. Ama buzdolabı boşsa bunların hepsi boştur!” sözünü alıp çerçeveleterek ülkenin tüm ana ve ara yollarına mı asarsınız?
Yoksa; İç barıştan dış politikaya, eğitimden hukuka, yolsuzluklardan ekonomiye bunca sorunla boğuşup duran halkımızın; “halâ ülkemizde itibar 1500, iktidar sonsuz!” demesi karşısında, kabahati kimselerde değil, kendinizde mi ararsınız?
Gözlere, ses tonuna, bakışlara yansıyan ve strese, korkuya, kaygıya neden olan ruh hali karşısında hali -pürmelalimizi anlamanın ve anlatmanın yollarını mı ararsınız?
Yoksa; İktidar partisi adayları; “Şeker fabrikasına ve belediyeye işçi, emniyete ve polise personel, üniversiteye rektör alınacaksa biz aldırırız!” dediğinde! Doları yönetim indirip, dış güçler çıkardığında! Damat bakanın demir yumruğuyla dolar 5 liraya inip, başarılı ekonomik politikalara inanmayanlar avuçlarını yaladığında! Tüm bunları görmek ve göstermek kime düşer diye sorular mı sorarsınız?
Avrupa Yakası Elektrik Dağıtım Şirketi yetkililerinin; “102 bin yabancı abone var. 149 ülkeden gelmişler” açıklamasını konukseverlik ve globalleşme olarak mı görürsünüz?
Yoksa saf saf yeni sistemin protokol düzenini anlamaya çalışırken, ülkenin başına gelenlerin sorumlusu kim diye araştırırken, diyalog yoksunu, danışmayı ve paylaşmayı sevmeyen bir yönetimin başarısı alkışlanırken; her milletten yabancının pılısını pırtısını toplayıp gelmelerinden çok, gençlerin, bilim insanlarının, sermayenin ülkemizden kaçıp gitmesine mi kafa yorarsınız? Bilemedim! Bildiğim o ki;
Bu topluma bir şeyler mi oldu dendiğinde; “olmasına oldu da, meseli midir, değil midir?” sorusuna kafa yormak, ya da ayrıntılarıyla birinin olup biteni anlatmasını beklemek mi gerekir ne?