Ülkede sanki bir ay önce seçim yapılmamış gibi bir hava var. Seçime kadar olan yoğun seçim iklimi yerini sükûnete ve sorunsuz bir dünyamız var da biz bilmiyormuşuz havasına bırakmış durumda.
Ekonomimiz krizde. İş dünyası siyasi belirsizlik istemiyor; yatırım ve ticari kararlarını ertelemiş bulunuyorlar. Güneyimizde ülkenin bölünmesine yol açacak bir yapılanma oluyor. Petrol ve kan denince akla gelen ABD bölünmemizi sağlayacak her adımı atıyor.
Oysa biz ne yapıyoruz? Yetkili ve belirleyici durumunu korumaya devam eden Tayyip Erdoğan’ın çizdiği rotada ilerliyoruz. Erdoğan koalisyon istemiyor. Yani kendi durumunu riske atacak, kendine hesap sorulacak hiçbir hükümet modeline izin vermeyeceğini açıkça ortaya koymuş durumda. Bir koalisyonun kurulması ancak ve ancak CHP veya MHP’nin uysal ve hesap sormayan bir ortak olması ile mümkün olabilir. Bunu bu partileri yönetenler istese de ilk seçimde yok olacaklarını bildiklerinden çekingen davranıyor.
HEP SEÇİM
Peki, ne olacak? Erdoğan’a hesap sorulmayacak noktaya gelecek bir siyasi bileşim oluncaya kadar bu ülke seçimlerle boğuşacak. Birkaç ay sonra seçim. Aynı tablo. Yine seçim. Bu tıkanıklık aynı zamanda “başkanlık sisteminin” gerekli olduğu algısını yaratmak için bir fırsata çevrilecek.
Bu durumu Türkiye kaldıramaz. Geçici hükümetlerle ülke yönetilemez. Yakında seçim olacağını düşünen milletvekilleri ile yasama faaliyetleri verimli ve etkin yapılamaz.
Bu durumda neler olabilir?
EKONOMİK KRİZ DARBESİ
Birinci olasılık Türkiye ekonomisi yurttaşlarının Yunanistan’da olduğu gibi ATM’lerden 100 TL çekme noktasına gelir ve bu ağır kriz ortada hangi siyaset figürü varsa silip götürür. Yeni siyasi oluşumlar ve Vatan Partisi gibi öncü partiler öne çıkar.
ASKERİN DEVREYE GİRMESİ
İkinci olasılık Türkiye Suriye batağına saplanır. Ülke olağanüstü koşullar ve ekonomik kriz içinde debelenirken “checks and balances” durumu ortaya çıkar. Yönetim içerisindeki hiç bir organın mutlak güce sahip olmadığı bir yönetimi sağlamak için sınırlamalar getiren bir sistem olan checks and balances durumunu yaratmak için asker müdahale etmek zorunda kalır.
KUVVETLER AYRILIĞININ SAĞLANMASI
Sorun nerede? Ülkemizde siyasetin tıkanmasında kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması çok önemli bir etkendir. Biz seçmenler yasama organına milletvekili değil bakan olacak kişiyi seçiyoruz. Yani hükümeti seçiyoruz. Hükümet demek yasama demek. Tüm yasaları yürütme organı istediği gibi seçiyor. Yargı organlarını yürütme seçiyor ve yönetiyor. Üstüne üstlük yüzde on seçim barajı ile seçmen gerçek anlamda tercihini koyamıyor. Seçim öncesi beyinler algı yönetimi ile şaşkına çevriliyor ve seçmenler parmak hesabı yaparak, oylar bölünmesin, aman Tayyip gitsin diyerek oy kullanıyor.
Bunu tersine çevirmek için askerin yapmasına gerek bırakmadan “checks and balances” durumunu bizler yaratmalıyız.
- Seçim barajı mutlaka yüzde 5 veya altına düşürülmelidir.
- Milletvekilleri bakan olmamalıdır. Bakanlar dışarıdan atanmalıdır.
- Siyasi partilere hazine yardımı kaldırılmalıdır. Sadece genel yönetim gider bütçesi kadar bir para verilmelidir.
- Yargıçların seçimi ve atanmasının yargı bağımsızlığını sağlayacak bir sistemde yapılması sağlanmalıdır.
- Örtülü ödenek kaldırılmalı. Sadece savaş ve doğal afet zamanlarında Başbakana ölçülü bir tutar tahsis edilmelidir.
- Bölünme anayasası değil çağdaşlaşma anayasası yapılmalıdır.
Bunları yapmaz, kayıkçı kavgasına ve tiyatro oynamaya devam edersek bu ülkenin ne bölünmesini ne de Yunanistan’ın durumuna düşmesini engelleyebiliriz. Burada gençliğe çok iş düşüyor. Umudumuzu onlarla koruyoruz.
Haydi, gençler göreve...
https://twitter.com/MPamukoglu
https://www.facebook.com/mustafa.pamukoglu.90