TIPTAN ÇARE BEKLİYORUZ!

Zamanın ruhuna, çocuksu günlere hasret kaldığımızı, keyifli kahkahalara özlem duyduğumuzu ve bunun insanı yorduğunu üzdüğünü görüyor, ilaçlara sığınmak yerine tıptan çare bekliyoruz!

Hayatın onlar için eksiyle başladığı topraklarda, hele de yoksulsanız törelerin geleneklerin baskısı altında eziliyorsanız, yaşamın bazen çekilmez bir hal aldığı geleneksel kodların, mahalle baskısının, aile meclisi kararlarının sizi alıp intihara sürüklediği iklimlerde yaşıyorsanız! Hayatın büyük sahnesinde herkese yer vardır diyenlerin bu konuya acilen el atmalarını bekliyoruz!

Art arda gelen kitap yasakları, heykel düşmanlığı, bir çırpıda kaldırılan festivaller, sudan nedenlerle çalıştıkları kurumlardan ihraç edilen sanatçılar akademisyenler, üniversitelerde kapatılan bazı bölümler, kapanan ve bir daha açılmayan tiyatrolar! Kuşkusuz ki bilançonun dökümünü yapmak ve gerçek rakamları ortaya çıkarmak çok zor diyor, ilgili ve yetkililerin bu konuyu gündeme almalarını diliyoruz.

Kent kimliğini bozarak, kendi yıktığı tarihsel yapıların molozları önünde zafer pozları vererek, başkenti çok sevdiğini söyleyerek (ya bir de sevmeseydi!) sanatın içine tükürenleri, “Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, bundan ben de sorumluyum” şeklinde açıklama yapanları, “Bize bırakılan yaylaları maalesef gelecek nesillere bırakamamanın hüznü ve ıstırabı içindeyiz” diyenleri de unutmuyoruz!

Bir yanda yıllardır bekletilen ve çürümeye terkedilen AKM için yerli ve milli bir sözcük kullanarak; “lansmanını(?) yapmak suretiyle 2019’un sonuna kadar inşallah orada opera binasını yapacağız” şeklindeki en yetkili ağızdan yapılan açıklama! Diğer yanda aynı sözleri, aynı bağırmaları, aynı suçlamaları, aynı iddiaları bilmem kaçıncı kez duyanların, birbirine kollarıyla değilse bile gözleriyle sarıldığı bir ortamı içimize sindiremiyoruz…

Bir yanda emeklilerin boş poşetlerle gezindikleri akşamüstü Pazar yerleri, diğer yanda siftah bile yapmadan dükkân kapatan esnaf. Bir yanda iştahla yapılan AVM’ler ve yeni binalar diğer yanda her gün kapanan iş yerleri, artan kiralık satılık levhalarına içimiz acıyarak bakıp duruyoruz…

Bir yanda; “Ben TEOG olayını istemiyorum” sözüyle kaldırılan liselere giriş sınavını unutarak, ya da uygun formül bulamayarak öğrencileri ve velileri diken üstünde tutan bir MEB. Diğer yanda “Eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi” adıyla, kısa adı MLS olan merkezi sınavı anlamadan anlatan bir bakan! Bir yanda cihat konusunu müfredata yerleştirme gayretiyle çırpınıp duran ve cihat “gayret sarf etmektir” diye tanımlayan aynı bakan! Bir yanda cami içinde açılan plastik kaydıraklı anaokulları! Diğer yanda sağlıktan sonra öğretmenlere de getirilen ve performansları öğrencileri tarafından değerlendirilecek öğretmenlerin durumunu kaygıyla izliyoruz…

Bir yanda kişiye özel ilan vererek; “Şeytanla mücadele edecek insan eğitimi üzerinde çalışma yapmış olmak” şartıyla aranan ‘şeytan uzmanı’ doçent ilanı! Diğer yanda Diyanet- MEB işbirliğiyle öğrencilere özel umre turları ilanlarına gözlerimizi açarak bakıyoruz…

Bir yanda özellikle gençler ve geleceğimiz için demir leblebi olduğundan belki en az “10 yüz bin milyon” kez yazdığımız bir konu! Diğer yanda görsel kitle kültürünün, tele-dijital medyanın norm haline getirip biçimlediği ve endüstriye dönüştürdüğü çağın yangını da diyebileceğimiz bu elektronik merakında kalemsiz, kâğıtsız, deftersiz öğrencilerimize şaşırarak baka kalıyoruz…