TUHAFLIK BİR DEĞİL Kİ…

Ne yazık ki ne acı ki 2021 yılını şahlanış yılı olarak ilan eden, “ihracatta ve sanayi üretiminde yeni rekorlara imza atıyoruz!” diyen, Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmaya doyamayan yönetime rağmen:

Sokaklar dolu, cepler boş,  tezgâhlar dolu, mutfaklar boşken! Lebalep kongrelerden sonra hastaneler ve yoğun bakımlar lebalepken! Kısmi yasaklar yine ve kısmen 65 yaşı kapsarken! İftar davetleri, cenaze törenleri halka yasak, yönetim erbabına serbestken! Aramıza uçurumlar, tepeler, vadiler, aşılmaz dağlar koyanlar varken gel de yazma…

Eskiden devlette ve yükseköğrenim kurumlarında olmazsa olmaz kavramlar ve o kurumu kurum yapan, ona kurumsal kimlik kazandıran değerler varken! Bir zamanlar liyakat, bilimsellik, üretim, verimlilik, yeteneğe saygı, değerbilirlik, dürüstlük, nitelik, entelektüel derinlik önemsenirken! Bugün onların yerinde yeller eserken! Öyle gören, öyle bilen biri olarak gel de yazma…

Garip gurebanın, ihtiyaç sahiplerinin hüzün veren görüntüleri hiçe sayılarak kaymakam ve valilerin öncülüğünde kürsülerden anons edilerek, davul zurna eşliğinde ihtiyaç sahiplerine soğan- patates dağıtımı zafer şenliklerine dönüştürülürken gel de yazma…

Domates neredeyse kuyumcularda satılacakken, halkımız aşı olmak için Libya’ya gitmeyi planlarken, askıda ekmek, çuvalda patates, bardakta yağ almak için kuyruklara girenleri görüp, çağ atlayan ülkemizi kıskanan Batı için gel de yazma…

Günümüzde halkın gündeminde sadece huzur ve karnını doyurma varken! Başucumuzda asılı duran “bugünler geçer mi ya da nasıl geçecek?” sorusu güncelliğini korurken! Umutlar her gün biraz daha azalıp, hayaller unutulurken gel de yazma...

Sadece yüzünü değil, evreni kaplayan gülüşüyle iç açanlar, kahkahalarıyla ortamı çınlatanlar giderek azalıp, siyasi olarak çok kullanışlı alanlarda rol çalarak ilerleyenlerin sayısı çığ gibi artarken gel de yazma…

Özür dilemek, telafi etmeye çalışmak, mahcubiyet duymak gibi etik, ahlaki ve insani erdemler unutulalı çok olmuşken! Ayakta uyumayı tercih etmek, cehaleti seçmek moda ve yükselen değer olurken gel de yazma...

Ölüm, hastalık, işsizlik, cinayet, intiharlar konusunda rekora koşarken! Haksızlık, adaletsizlik isyan ettirirken! Yazmak sadece gülümsetmeye, belki biraz düşündürmeye, biraz öfke katsayısını artırmaya, biraz mutluluk tohumları ekmeye, “bazen içimden geçenleri dile dökmüş” dedirterek çoğalmaya yarıyorken gel de yazma…

Ülkemizde tuhaflık bir değil ki…

ÇAYKUR’un mevsimlik 300 işçi kadrosu için verdiği ilana 35 bin 412 kişi müracaat etti diye alınacak olanlar kapalı spor salonunda kura çekilerek belirlenirken! Adana’da 200 kişilik belediye kadrosu için başvuran 52 binin çoğunluğu üniversite mezunu iken gel de yazma…

Tiyatronun çocuğun kişilik ve bilincinin oluşmasında etkin bir mesaj unsuru olduğu bilinen ve kanıtlanmış bir gerçekken, sanatın insan yaşamındaki yerini ve işlevini görmeyenler artarken gel de yazma…

18 yılda en az 7 bin 500 kadın öldürüldüğü, son 28 günde 27 kadın öldürüldüğü ülkemizde, 18-29 yaş gurubunun yüzde 76’sı daha iyi bir gelecek için yurtdışında yaşamayı isterken gel de yazma...

Adı yasal olsa da daha çok masalı çağrıştıran davranışlar, tutulmamış sözler, yıpranan kurumsal bağımsızlık, kaybolan güven duygusu, plansız programsız yatırımlar nedeniyle ağır bedel ödeyen ve ödeyecek olan halk adına gel de yazma…

Noktayı Melih Cevdet Anday koysun:

“Uyamayacaksın/ Memleketinin hali/ Seni seslerle uyandıracak/ Oturup yazacaksın/ Düzelmeden memleketin, dünyanın hali/ Uyumayacaksın.”