ANALİZ

TÜRKİYE'NİN BAŞI ARTIK İYİCE DERTTEDİR

Fransa'nın Nice kentinde yaşanan kamyon terörü ile Türkiye'nin bir ilgisi olabilir mi?
Akıl mantık bir ilgisi olmayacağını söyler.
Ancak durum böyle olmayabilir ve Türkiye kendini bir anda Batı ülkelerinde yaşanan terör olaylarının odağında bulabilir.
Sorun Fransa'daki terör eylemini/eylemlerini kimin yaptığı değil, bunun ne amaçla yapıldığı ve bu cesaretin nereden alındığı ile ilgilidir.
Batı'ya göre İslamcı terör tehdidi her geçen gün büyüyor ve dayanılmaz hale geliyor.
Bu dayanılmaz hal, Batı kamuoylarında panik yarattığı gibi “İslamcı terör paranoyası” da giderek güçleniyor.
Sonuçta hangi toplumda olursa olsun, sıradan insanlar, ne olup bittiğini anlamayan ve aslında anlamak da istemeyen milyonlar önce sorundan kurtulmak için “hesap sorulacak” bir odak ararlar.
Haklı haksız olduğuna bakmadan da hesap soranın yanında dururlar.
Türkiye son 5-6 yıldır Batı'da radikal İslamcı terörün önemli destekçisi hatta merkezi olarak görünüyor.
İstesek de istemesek de algı böyle.
Zaten algılarla yönetilen dünyada bu suçlamadan kurtulmamız kolay değil.
Kolay olmadığı gibi ülkeyi yönetenlerin hal ve tutumları, terör olayları karşısında gösterdikleri tepkiler de Batı ülkelerinde ve kamuoylarında olumsuz algılara neden oluyor.
Israrla “Herkes dersini almalı” veya “Terörün dini, ülkesi olmaz” ya da “Bir gün kendi ülkelerinde bombalar patladığında anlayacaklar” türünde verilen demeçler, iç kamuoyunda coşku ile karşılansa da dünya kamuoyu bu söylemleri bir tür “suç ortaklığının” yarattığı panikle yapılmış savunma olarak algılıyor.
Çok değil birkaç gün önce Amerikan Kongresi'ne sunulan bir raporda Türkiye'nin El Kaide ve bağlantılı örgütlere maddi manevi destek sağladığı ileri sürüldü.
Rusya Türkiye'nin radikal İslamcı terörü desteklediğini kanıtlayan (kendine göre) belgeleri Birleşmiş Milletlere “Bu ülke terör suçu işliyor” diyerek verdi.
Batı medyasında Türkiye için “Cihatçıların otoyolu oldu” tanımları sıkça yapılıyor.
Amerika'nın Mısır'dan kaçan ve Türkiye tarafından kucak açılan aradığı bir radikal dinci teröristi Türkiye topraklarından çıktığı anda insansız hava aracı ile öldürdüğü birkaç gün önce Amerikan medyasında yayınlandı.
Türk medyasında olduğu gibi pek çok Batı ülkesi medyasında Türkiye sınırları içinde eğitilen, sağlık hizmetleri görülen, sınır kapısını kolaylıkla aşan radikal dinci militanlarla ilgili görüntü, bilgi ve belgeler yıllardır paylaşılıyor.
Bu bize şunu gösteriyor; istesek de istemesek de, gerçek olsa da olmasa da Batı ülkeleri Türkiye'yi radikal dinci teröre destek veren, onları himaye eden ülke olarak görüyor.
O halde Fransa'daki son olayla ilgili Türkiye ile direkt bağlantı kurulsun ya da kurulmasın, zihinlerde Türkiye'nin radikal dinci teröre destek verdiği algısı olduğu sürece ülkemiz ne yazık ki hep hedefte “şüpheli” sıfatıyla oturacaktır.
Fransızların olaydan önce “en geniş güvenlik önlemini Türkiye'de alması” Fransa'ya yönelik bir saldırının merkez üssünün Türkiye olduğunu kanaatini güçlendirecektir.
İşimiz zor.
Kurnaz bir politika ile “Teröre asıl desteği Avrupa ülkeleri veriyor, sokaklarına PKK'lı teröristlerin afişlerini asarsan, onlara çadırlar kurdurursan, ellerini kollarını sallayarak gezmelerine izin verirsen, terörden şikâyet edemezsin” gibi bizim içimizi soğutan açıklamalarla kendimizi savunmamız biraz zor görünüyor.
Türkiye teröre karşı politikalarını da yeniden gözden geçirmeli ve “senin teröristin, benim teröristim” ayrımından bir an önce kurtulmalıdır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

SARAY UZUN SÜREDİR PEK SUSKUN

Ramazan ayı boyunca aralıksız her gece iftar saatinden kısa bir süre sonra hangi haber kanalını açsak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın canlı konuşmasını izliyorduk.
Bununla da yetinmiyordu, gün içinde de bazen bir hatta iki ayrı toplantıda yine konuşuyor ve bu konuşmalar da canlı olarak yayınlanıyordu.
Bayram tatilinin sonunda Erdoğan Varşova'daki NATO toplantısına gitti.
Sonra dönüş yolunda uçakta gazetecilere açıklamalar yaptı, bol bol fotoğrafları çekildi.
Ama Türkiye'ye geldikten sonra Erdoğan bir daha ortaya çıkmadı.
Sadece tek başına basketbol oynarken bir fotoğrafı medyaya dağıtıldı.
Hafta başından bu yana Erdoğan adını sadece bir kere Fransa'daki terör olayından sonra duyduk. O da yazılı açıklamaydı.
Şimdi, bu akşam Antalya'da Dünya Karması'nın Türkiye Karması ile futbol maçı var.
Messi'nin de oynayacağı maçta kısa bir süre Tayyip Erdoğan da sahaya çıkacak.
Sanıyorum, uzun bir aradan sonra Erdoğan'ı ilk kez burada göreceğiz.
Bu suskunluğun ve görünmezliğin anlamı nedir acaba?

BUNU YAZMAK GEREK

TAYYİP ERDOĞAN'I BİLMEM AMA BU MİLLET SİZE TEŞEKKÜR ETMEYEBİLİR HÜLYA HANIM

Hülya Koçyiğit, bizim gençlik dönemimizin sanatçısı.
Belki bugünün ünlü yıldızlarını çok yakından tanımıyorum ama Hülya Koçyiğit'in yeri bizler için çok farklı.
En son birkaç yıl önce havaalanında karşılaşmış ve rötarlı uçağımızı beklerken hayli sohbet etmiştik.
Hülya Koçyiğit dün bir gazeteye verdiği röportajda “Bir gün herkes Allah razı olsun diyerek Erdoğan'a teşekkür edecek” dedi. Koçyiğit “İyi ki Marmaray'ı yapmış, iyi ki havaalanını yapmış diyeceğiz” diye de ekledi.
Sanıyorum Hülya Koçyiğit konuya yanlış yerden bakıyor.
Çünkü küçük bir kesim dışında hiç kimse “Neden Marmaray yapıyorsun” demiyor.
Kimse havaalanına da köprülere de otoyollara da karşı çıkmıyor ki.
Bu konulardaki temel soru “Neden bu kadar yüksek maliyetli, emsallerinden niye pahalı?” şeklinde.
Ya da “Doğayı ve estetiği niye ihmal ediyorsun, köprü yapmak için ciğerlerimizi niye yok ediyorsun” diye soruluyor.
Hülya hanım anladığım hizmet bazlı beyin yıkama propagandalarının etkisi altında kalmış. Sanki bu ülkede eskiden ne köprü, ne yol, ne uçak yokmuş gibi davranan ve genç neslin beynini muhallebiye çevirenlerin değirmenine su taşıyor gibi.
Oysa Hülya Koçyiğit aslında şunu düşünmeli; “Tayyip Erdoğan beni akil kişi olarak Kürt sorununun çözümü için görevlendirdi. Ama sonunda kendi dediklerinin tersini yapmaya başlayarak hem terörün yeniden canlanmasına hem de yüzlercesi şehit binlerce kişinin ölümüne yol açtı. Acaba bunda benim de payım var mı, bu millet bana gelecekte teşekkür edecek mi?”

ŞAŞIRDIM

DİPLOMANIN “ÖZEL HAYAT” OLDUĞUNU DA YENİ ÖĞRENDİK

Israrla söylüyorum, yine söyleyeceğim; Tayyip Erdoğan'ın “yüksek okul diploması” konusu karanlıkta kalmış bir konudur.
Erdoğan'a biat etmiş kesimlerin dışındaki herkes diplomanın varlığından şüphelidir.
Ortaya saçılan birbirinden farklı mezuniyet belgesi/diploma örnekleri şüpheleri giderecek nitelikte değildir.
Bu konunun kesin çözümü Erdoğan'ın askere giderken ASAL'a verdiği diplomanın ortaya çıkarılmasıdır.
Çünkü o tarihte henüz 20'li yaşlarda olan Erdoğan'ın bugünleri düşünerek önlem alması mümkün değildir. Diploması neyse onu ibraz etmiş olmalıdır.
Ancak Genelkurmay bunu bir türlü açıklamıyor.
Elbette durup dururken Genelkurmay bunu kendine vazife sayamaz. Resmi bir talep olması gerekir.
Bu talep gerçekleşti.
Sarayın “diploma konusunda Cumhurbaşkanı'na hakaret etti” diyerek dava açtığı bir vatandaş mahkemeden “Genelkurmay'dan askerlik için verilen öğrenim belgesi sorulmasını” talep etti.
Mahkeme de bunu Genelkurmay'dan istedi.
Genelkurmay da “Bu özel hayatı ilgilendiren bir konudur, kişinin rızası olmadan bu bilgi verilemez” cevabını verdi.
Bir kişinin diploması özel hayatın gizliliğine girer mi bilemem. Ayrıca burada söz konusu kişi Türkiye'nin en tepesindeki isimdir. Ama diyelim ki Genelkurmay haklı, Erdoğan neden Marmara Üniversitesi rektörüne “Aç bakalım arşivleri” dediği gibi Genelkurmay'a da “Benim korkum yok, verin o belgeyi, gerçek ortaya çıksın ben de kurtulayım bu meraklı tazeler de kurtulsun” demiyor?
Tabii “demiyor” mu yoksa “diyemiyor” mu?

Bİ SORALIM BAKALIM

FRANSA OLUNCA BAYRAKLARI YARIYA İNDİRİYORUZ DA!

Başbakan Binali Yıldırım Fransa'da yaşanan terör olayından sonra bayrakların bir gün yarıya indirilmesine karar verdiklerini açıkladı.
Yıldırım bu kararın NATO tarafından alındığını ve kendilerinin de bu karara uyacaklarını söyledi.
Oysa benzer terör olayları Türkiye'de de oluyor.
Üstelik bir iki tane de değil.
7 Haziran seçimlerinden bu yana sadece sivil halka yönelik 17 bombalı terör eylemi yaşadık.
En son Atatürk Havalimanı saldırısında 45 kişi canından oldu.
NATO ne o zaman ne de diğer olaylarda bütün üye ülkeleri “bayrakları yarıya indirmeye” çağırmadı bu konuda bir karar almadı.
Ama terör Fransa'da olunca böyle bir karar alabiliyor.
Türkiye de buna sorgusuz sualsiz sırf karar “NATO'dan geldi” diye uyuyor.
Sizce bir gariplik yok mu bunda?


https://twitter.com/can_atakli_