ÜLKEDE HARARET ARTARKEN, YÖNETİM KATINDA KİBİR RÜZGÂRLARI SERT ESMEYİ SÜRDÜRÜYOR. (1)
Zor günlerden geçiyoruz. Bir süredir bilgisayarın başında oturup ne yazsam, nasıl başlasam diye düşünüp duruyorum. Nasıl düşünmem? Ormanlarımız, köylerimiz, evlerimiz, canlarımız, ağaçlarımız, anılarımız, arılarımız, cayır cayır yanıyor. Ev TOKİ’nin dediği gibi dört duvar, kapı, pencere değil ki, geçmişimizdir, hayallerimizdir, emeklerimizdir. Geçmişimiz yanıyor. Ormanlarımız, yurdun hem süsü, hem gücüdür. Sadece süsümüz değil gücümüz de yanıyor…
Günlerdir başta Ege, Akdeniz sahilleri olmak üzere ülkemizin cennet köşeleri milli felaket halini alan yangınlarla kavruluyor. Yer yer kontrol altına alınsa da ormanlarımızı, sahillerimizi çöle döndüren, o canım kıyılarımıza kıyan, on binlerce hektar alanı yok eden, milyonları ağlatarak, önüne geleni yakıp yıkarak, ağaçları, canlıları, evleri, yeşili yutarak ilerlemesinin önüne geçilemiyor.
Hal böyle iken! Öfke, hüzün, kaygı, tedirginlik, umutsuzluk tavan yapmışken bu yazıyı ağlamadan yazabilir miyim? Ya da sabrınızı zorlamadan köşeme sığdırabilir miyim? Bilmiyorum!
Bildiğim o ki! Bilgisayarım, klavyem, ben, okumalarım, değerlendirmelerim, yorum ve beklentilerim bir araya geldik ve ortaya bu iki bölümlük yazı çıktı!
Düşündüm ki! Ormanlara kıyanların, buna izin verenlerin, buna göz yumanların arttığı ülkemizde gün; sorarak, örnekleyerek, hatırlatarak yazarak paylaşma günü ise yazı uzun olabilir ve hoş görülmelidir!
Eser ortada iken! Yakıp kavuran yangın hala söndürülmemişken! Bağıra bağıra gelen orman yangınlarında yanan ağaçların, kavrulan hayvanların, sönen ocakların, küle dönen tarım arazilerinin geldiği noktadan sorumlu olanlar, kim bilir kaçıncı kez dizlerimizi dövmemize neden olanlar kimlerdir? Sırayla giderek soralım!
“Yerleşim bölgelerindeki bu tür yangın vesairelerin sorumluluğu büyük şehir belediyelerinindir. Onlar buralarda acaba ne tür bir imkân seferber ettiler. Şu an ne yapıyorlar?” diye açıklama yapan, sel felaketinde Rizelilere hakiki Rize çayı, yangın sırasında Manavgatlılara öz hakiki keyif çayı fırlatanlar mı?
Yangında telef olan hayvanları için; “Onlar benim çocuklarımdı” diye hüngür hüngür ağlayan yurttaşa; “büyük başsa büyük baş, koyunsa koyun, beyaz etse beyaz et veririz” diyenler mi?
Orman konusunda bilgisi, deneyimi, eğitimi olmayan, ama arkası her daim güçlü olan; “Çakmak çaksalar yakalıyoruz. 24 saat gözetliyoruz. Duman çıkınca hemen ordayız. Alev parlamadan gidip müdahale ediyoruz. İnanılmaz başarılıyız!” diyen, yangına karşı önleyici araç gereç- uçak filosu yerine lüks makam aracı filosu kuran işletmeci Tarım- Orman Bakanı ve çift maaşlı uzman olmayan yardımcıları mı?
Hep aynı yoldan ilerleyen, hep aynı hataları tekrarlayan, akıllı yatırımları, kent planını önemsemeyen, bilimi reddeden, gerçekleri takmayan, tarihi dokuyu, mimari mirası yok sayan, kupon arazileri(!) maden sahalarına, altın arayıcılarına peşkeş çekip, başı sıkışınca da; “aldatıldık, ben de suçluyum!” diyenler mi?
Büyüklerin anılarını, küçüklerin hayallerini, ülkenin geleceğini ve gelecek kuşaklara aktarılacak değerli mirası alıp götüren her şeye bilimsel öngörüden uzak, yalan yanlış, yalap şap önlemlerle, aşırı yapılaşma ve gözü dönmüş rant hırsıyla yaklaşanlar mı?
THK’nın yangın söndürme uçakları için “antika” diyerek, “hurda” diyerek, “uçak falan yok” diyerek, 4 milyon dolarlık bakım ücretini çok görerek hangarda çürümeye terk eden, yangınla mücadele için ayrılan bütçeyi kırpan ve fakat Somali’ye 30 milyon dolar hibe edenler mi?
Gözü paradan, ranttan, çimentodan, betondan, özelleştirmeden başka bir şey görmediği için yeraltı sularını kirleten, insan ve doğa için büyük tehlike oluşturan termik santralleri cennet koylara konuşlandıran zihniyet mi?
2011- 2020 döneminde meydana gelen 26 bin 311 orman yangınında 90 bin 956 hektarlık alan zarar görmesine rağmen! Bundan ders çıkarmayan, eksikleri, hataları, yanlışları görmeyen, aklın ve bilimin ışığında gerekli önlemleri almayan, ormanların ortasına santral kuran, yeşil alanlara maden ocağı açan, parklara lüks konut yapan, güzelim sahillere beş yıldızlı tatil köyü diken, verimli tarım arazilerini imara açan, sanayi tesislerini tarım arazilerine konduran, AVM’ler için, lüks siteler için imar rantı için, ilgili yasayı durmadan değiştiren, böylece hem tarihsel dokuyu, hem kültürel mirası hiçe sayanlar mı?
Göz göre göre gelen tehlikelere göz yuman, gerçekleri, bilimsel veri ve analizleri hiçe sayan, uzman görüşleri takmayan, uzmanlık alanları orman olmayanları kilit noktalara atayanlar mı? Beyin göçüyle yitirdiğimiz, şu anda pek çok alanda küresel umut olan kıymetli bilim insanlarımıza sahip çıkamayanlar mı?
Ahlak, erdem, yaşam kutsallığı, sevgi, saygı, barış, eşitlik, adalet, vatan, vicdan, liyakat, hak yememe gibi toplumları ayakta tutan değerleri yok sayarak itibardan tasarruf etmemeyi şiar edinenler mi? Akıl, izan, mantık, bilgi, görgü, deneyim, vicdan, ülke ve doğa sevgisi gibi olmazsa olmaz değerleri yok hükmünde sayanlar mı?
Yangını söndürmek için çareler üretip önlemler alacağına, THK’nın hangarda bekletilen uçaklarını hazır hale getireceğine suçlu arama yarışına giren, kendinden olmayan belediyelere ve muhalefete yüklenen, Orman Genel Müdürlüğü’nün verdiği bilgiye göre; binlerce hektarın, bir başka deyişle 1244 futbol sahası büyüklüğünde alanın kül olmasına seyirci kalanlar mı? Mesleği gereği disiplinli olan, bunun eğitimini alan, halkın yüreğindeki yeri derinlerde olan TSK’yı uzun süre devreye sokmayan, THK’yı yok sayarak olup bitene göz göre göre göz yuman siyasi irade mi?
Gerek yangın bölgelerinde, gerek siyasette hararet tavan yapmış durumda iken. Bir yandan THK’nın durumu, diğer yanda her kafadan bir ses çıkma durumu havaya hâkimken! Bir yanda sayısı bilinmeyen uçakların, helikopterlerin durumu, diğer yanda canı yanan halkın durumu ortada iken! Bunu net olarak dile getirmeyenler mi?
Yoksa yanmış yıkılmış tek bir fabrika bacası tütmeyen Anadolu’da 12 milyon insanla sadece 10 yılda uçak üreten bir sanayi ülkesi yaratan Atatürk’ün; başarısı kanıtlanmış eğitim devrimine, ayağı yere basan ve örnek olan kadın devrimine, dünyaya ilham veren cumhuriyet destanına ve demokrasi çabasına sahip çıkmayanlar mı?
Not: “Çöktü üstümüze bir kara duman/ dayan yüreğim- dizlerim dayan” dizelerini mırıldanarak yazının devamı için Çarşamba gününü bekleyeceksiniz…