YA O YA BU DEĞİL! NE O NE BU!

Uzun süredir ülkemiz gündemini meşgul eden selleri, yangınları, seller gibi gelen sığınmacıları, yükselişe geçen virüs gibi sorunları yazıp çizdik. Bugün bu konuları geçiyor, Afgan kadınını ve onu bekleyenleri geçemiyorum. O nedenle “Kaderimizde adalet yoktu!” diyen Samira’nın sözlerini esas alarak, canı yanan, canı yakılan, umudu olmayan ama inadı olan Afganlı hemcinslerimiz bugünkü konumuz ve konuğumuz olacaklar…

Çünkü bazı konular vardır ki sebep, neden, mazeret, gerekçe aramadan net tavır koymak gerekir. Afganistan’da kadının adına da, gölgesine de tahammül edilmiyorken! Afganistan’dan erkekler kaçıyor, kadınlar ülkelerini yaşamak için, yarınları için, özellikle çocuklarının, hele de kızlarının geleceği için terk etmiyorken! Ellerinde pankartlarla; “ben öğrencilerimi bırakıp gitmem!” diyerek kalmayı göze alıp direniyorken! Cesur, yürekli, korkusuz hemcinslerimizi bir yazıyla olsun selamlamayalım mı?

Lafı buraya taşımışken sorum şudur? Birbirine dayanan, birbirine arka çıkan, birbirini sahiplenen ve gerçeklerle yüzleşince hayalleri uçup giden Afganlı kadınların ülkelerinde kalmalarının adı direnmek midir? Olacakları cesaretle göze almak mıdır? Kadınca ve analık duygusuyla sergilenen bir özveri midir? Hepsi desek mi?

Hayalleri biten, hayatları tehlikede olan Afgan kadınlar diyor ki…

Afganistanlı yönetmen Sahra Karimi! Sinema dünyasını Taliban’a karşı dayanışmaya davet ederek diyor ki; “Korku filminden bir kesit değil. Kabil’in gerçekliği bu! Bizi öldürmeye geliyorlar. Dünya bize sırtını dönmemeli. Sizin sesinize ihtiyacımız var. İzledikleriniz korku filminden kesitler değil, Kabil’in gerçekliği!”

Afgan Kadın Hakları Aktivisti Seraj Mahbouba diyor ki; “Tüm dünya liderleri ve tüm dünya! Size seslendik, yardım istedik, talepler ilettik, umurunuzda olmadı. 20 yıldır Afganistan’a yaptıklarınız için utanın. Sizden utanıyorum. Neden bunları yaptıklarınızı anlamıyorum. Sizin piyonlarınız mıyız?”

Uçurtma Avcısı romanının yazarı Halid Huseyni diyor ki;  “Afgan kadınının 20 yılda elde ettiği kazanımlar havaya gitti. ABD’ye sormak lazım bütün bunlar ne içindi!”

Kabil’li Farida diyor ki; “Çocukluğumda bizim eve yakın bir göl vardı. Arkadaşlarımla girerdim. Taliban geldi yasakladı, o göl de zamanla kurudu. Ama aklıma çocukluğum gelince benim yanaklarımın ıslaklığı bir türlü kurumuyor.”

Herat’lı Samira diyor ki; “Taliban yönetimince çalışma yaşamından koparılıp eve kapatıldık. Oysa ben doktor olmak için yıllarımı vermiştim. Artık evin dört duvarı sınır oldu bizler için, kız okulları kapatıldı, topuklu ayakkabı, ince çorap, moda dergisi, yüksek sesle konuşmak ve gülmek yasaklandı. Sanki gülecek bir şey varmış gibi!”

Kandeharlı Soraya diyor ki; “Burka giymeden evden çıkamıyoruz. O da ilaç almak için ve bir erkeğin yanında olarak. Çünkü artık adımız yok. Biz ancak babasının kızı, erkek kardeşinin ablası, kocasının karısı ve oğlunun annesi olarak varız. Su birikintisinin üstünden atlarken eteklerini toplayan bir arkadaşım gözümüzün önünde meydanda öldürüldü.”

Afganistan’dan gelip ülkemizde okuyan öğrenci diyor ki; “Burada kadınların hakları var. Kadınlara saygı duyuluyor. Giyinme konusunda özgürler, başkaları söz sahibi değil. Ama bizde öyle bir şey yok, kapanmak zorundasınız. O nedenle ben burada mutluyum.”

Mezar-ı Şerifli Zohra diyor ki; “Tarih tekrar ediyor. Hiç kimse Taliban’ın değiştiğine inanmasın. Barışçıl olacağına, zulüm yapmayacağına kanmasın. O bir göz boyama!”

Celalabadlı Gohar diyor ki; “Evlere gazete girmesi yasak, televizyon izlemek, bilgisayar, cep telefonu bulundurmak yasak. Sadece verdikleri mesajları dinlemek için radyo serbest.”

Kandaharlı Sona diyor ki; “Gözümü açtığım günden beri savaştan başka bir şey görmedim. Taliban’ın baskısı biz kadınları çok zorluyor. Baskıcı Taliban rejimi hayatlarımızı mahvetti. Taliban bize diyor ki ‘hem kadınsın, hem çalışıyorsun, senin ölmen gerek. Burka fiyatları bile arttı. Bu koşullarda iyimser olabilmek çok zor!”

Afgan gazeteci Nazira Karimi diyor ki; “Ben Taliban’dan çok çektim. Ülkemde hiç barış görmedim. Barışı rüyalarımda görüyorum sadece. Keşke Atatürk’ü daha çok dinleselerdi. Onun yolunda gidilseydi o zaman bunları yaşamazdık.”

CB diyor ki: “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok! Taliban yöneticilerinin yaptığı itidalli ve ılımlı açıklamaları bizler de memnuniyetle karşılıyoruz.” Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu diyor ki; “Taliban’ın verdiği mesajları olumlu karşılıyoruz!”

Korku filmi değil gerçeklerin altını çizen bu sözlere yorum yok!

Ancak kaçış, dram ve dehşetin yaşandığı Afganistan için yapılan üst düzeydeki bu açıklama ve görüşlere izninizle katılamayacağım. Çünkü kız öğrencilerin okula gitmesinin, eğitim almasının, kadınların çalışmasının yasaklandığı, hiçbir kadının yanında erkek olmadan evden çıkamadığı, erkek doktora muayene olamadığı bu dram ayaküstü yapılan açıklamalarla yok sayılıp, geçiştirilemez…

Dolayısıyla olup biteni bir yazıya sığdıracak değilim. Yine farklı isimlere, farklı geçmişlere, farklı eğitimlere sahip kadınların birleştiği nokta olan Taliban’ın yaptıkları, Afganistan cehennemi bir yazıya nasıl sığar? Onca baskı, zulüm, kırbaçlama, aşağılama, eve tıkma, burkaya sokma, sokağı yasaklama, kapatma, engelleme, eğitim hakkını, çalışma hakkını elinden alma öldürme, bir yazıya sığmayacağından bir yazılık daha o topraklarda yaşanan dramlara tanıklık edeceğiz.

Soru notu: Zihnime kazınan ve hiç aklımdan çıkmayacak olan bu zorlu yazıdan bana kalan ne derseniz! Sıralayayım! Zohra’yı dinlerken iki gözüm iki çeşme! Samira’yı okurken boğazım düğüm düğüm! Ülkemizde okuyan öğrencinin sözleri karşısında yüreğim boğum boğum! Yönetimin açıklamalarını duyup yarınları düşününce kalbim güm güm…