YANIT BEKLEYEN SORULAR ve TARTIŞMA GÖTÜRÜR KONULAR…

Her kademede atananlara bakınca! Bulunmaz dedikleri Hint kumaşlarından bizim ülkemizde ne çok var, dev gibi biriken sorunları bu kadrolar mı çözecek diye dalıp gidiyor, içinizden de “yapmayın!” diyorsunuz…

Kim daha yerli, kim daha milli, kim daha yurtsever, kim daha çok bağırıyor, kim daha halkçı, kim daha anlayışlı, kim daha kucaklayıcı şeklinde bir kıyaslama yapıldığını görünce! Kararlı ve tutarlı adımların egemen olması gereken yönetimsel işleyişte; olsa olsa kim daha çok bağırıyor, kim daha sık parmak sallıyor, kim daha fazla ayrıştırıyor diye soruyorsunuz…

Yazıp çizenlerin başına gelenleri görüp, ülkemizin hapisteki gazeteci sayısıyla dünya birinciliği gibi üzücü bir liderliği elinde bulundurmasını duyunca; Bir yandan gün ve yarınlar adına kaygı duyarken, diğer yandan “olsun, olur, olabilir! O da konuşmasaydı, yazmasaydı, paylaşmasaydı” diyenleri yadırgıyorsunuz…

Pek fiyakalı laflarla önümüze koyulan “Hukuk Reformu”, cafcaflı ifadelerle tanıtımı yapılan “İnsan Hakları Eylem Planı” başta olmak üzere, arkası gelmeyen görevden almalar, hız kesmeyen atama fırtınası, bi türlü dikiş tutturamayan yönetim zafiyeti,  zayıf halkalara yüklenen hal ve gidişe bakınca! İç açıcı olmayan bu tablo karşısında umutsuzluğa kapılıyorsunuz…

Siyasi iradenin nelerin üzerinde çalıştığını, kimleri desteklediğini, neleri yasakladığını, neleri sansürlediğini, neleri hiçe saydığını, nelerin içini boşalttığını görünce gelecek adına üzüntü duyuyor, kadına yönelik tacizler arttıkça, çocuk tecavüzleri karartıldıkça, soruşturmaya uğrayanlar kısa bir süre sonra serbest bırakılınca bu nasıl iş diye soruyor, bu da geçer diyemiyorsunuz…

Liste uzun! Tüm bunlar salgın hastalığın yarattığı ortamdan bağımsız olarak sıralananlardır. Pandemiden önce durumumuz bundan daha iyi değildi ki? Öncelikler, ihtiyaçlar, önemsenmesi gereken konular “zamanı değil, zemini değil, sırası değil, günü değil” diyerek ötelenir, hoyratça özensiz bir tutum izlenirdi. Salgın hastalık biraz daha tuz biber ekti kanayan yaranın üstüne…

Evet, Covid 19 sürecinde; Hepimizi korkutan şey belirsizlik oldu, ancak önemli öğretiler edindik, örneğin normale döndüğümüzde neleri yapıp yapmayacağımızı listeledik, seyahat etmek, davetler vermek, dostlarla buluşmak gibi güzel anların değerini daha çok anladık. Müthiş retorikleri, ilginç metaforları, akıcı konuşmaları karşısında nutkumuzun tutulduğu konuşmacılardan çok etkilendik. Yeni normale geçerken tek düze hayatımıza renk katmak adına farklı alanlara, hobilere yöneldik...

İnsanın içini acıtan, ona sorular sorduran örneklere gelince!

Efendim! Destan yazma bizde, kıskandırma bizde, kabına sığamayarak coşma bizde, lebalep dolu salonlarda pandemiye “sen kim oluyorsun?” diye meydan okumak bizde, yurttaş çürük meyve sebze, günü geçmiş gıda için kuyruklara girerken “yok öyle şey muhalefetin uydurması!” demek bizde. Cumhuriyetin tüm kalelerini yok pahasına satmak bizde. Mısır ithal etmek bizde, buğday ambarı iken Çin’i bile geride bırakarak buğday ithalinde dünya rekoru kırmak bizde…

Bitmedi! TÜİK’e göre işsizliğin yüzde 29.1’e dayanmışken, nüfusun yüzde 82’si geçim zorluğu içindeyken itibardan tasarruf etmemek bizde! Adıyaman’da açılan 9 kişilik temizlikçi kadrosuna 1143’ü üniversite mezunu olmak üzere 5 bin 200 kişinin başvuru yapması bizde. 2021 Yılı Demokrasi Endeksi’nde 179 ülke arasında149.sırada yer alarak; Gana, Uganda, Kenya, Libya, Mısır gibi ülkelerin bile gerisinde kalmak bizde.

Her ile bir üniversite kampanyasıyla açılan üniversitelerde profesör olmadığı için ilahiyatçı rektörün, Tıp’tan mimarlığa, güzel sanatlardan iktisadi bilimlere kadar 4 dekan vekilliği koltuğuna oturarak özveri rekoru kırması bizde…

Bi taraftan Ay’a giderken, diğer yanda her derde deva olacak Kanal İstanbul’u planlarken, her alanda destan yazmak bizde…

O zaman sormazlar mı? Ülkemizde konunun uzmanlarına ve ekonomistlere göre geniş kitleler Tanzanya halkı kadar aç ve yoksulken başka konuları ortaya atmak neyin nesidir? Bunun adı gündem değiştirmek, gerginlikten beslenmek olmasın…

Yazıya kutlama içeren bir nokta: Virüsün bildiğini okuduğu, sorunların sumen altına itildiği salgının gölgesinde, 1 yılda 385 sağlıkçının koronadan yaşamını yitirdiği bu zorlu süreçte; Sevgi, şefkat, hoşgörü, bilgi ve özverinin sınırlarını zorlayarak savaşan sağlık ordusunun 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun…