YERLİ ve MİLLİ OLMAK!
Biz bu deyimi hararetli ve hareketli geçirdiğimiz son yıllarda yaşamın her alanında kullanmayı pek bi sevdik sanki!
Tabii ki; İşin uzmanları, stratejistler, asker ve sivil kanat, uluslararası diplomasi dili, en güçlü, en büyük, her şeyi bilen en büyük Türk büyükleri, derin bilgilerle donatılmış yönetim erbabı, her konuyu olduğu gibi bu konuyu da iyi bilir, yerinde kullanır ve dilinden düşürmez.
Sadede gelirsek; Terörden çok çekmiş bir milletiz itirazsız evet! Ne yiğitleri toprağa vermiş bir ulusuz, yadsımak mümkün değil. Yarım hayatlarında tutunmaya çalışan ne gazilerimiz olduğunu içimiz acıyarak görüyoruz tamam. Ama bir de ömrünün büyük bölümü savaş meydanlarında geçen bir asker ve başkomutan olarak, çağları aşan; “Yurtta barış, dünyada barış” sözüyle adını dağa taşa kazıyan bir lidere sahip bir ulus olarak görmek zorunda olduğumuz bazı gerçekler var…
Konuyu daha net açıklamak için farklı gözlüklerimi takarak ilerliyorum!
Efendim! Devrim tarihi hocası gözüyle bakarsam! Çanakkale Savunmasını, Kurtuluş Savaşını, ülkenin kurtuluşunu, Cumhuriyetin Kuruluşunu, vatan sevgisini, ulusal değerleri okurken, anlatırken ya da dinlerken boğazı düğüm düğüm, gözleri dolu dolu olmayan var mı?
Eğitimci gözüyle bakarsam! Köy Enstitülerini, Millet Mekteplerini, Halk Odalarını, Halkevlerini, Cumhuriyetin kürsülerinde aydınlatma savaşı veren eli öpülesi öğretmenleri, yarı aç yarı tok çalışan o vazife kuşağını, hiçbir çıkar düşünmeden görev yerine koşan ve sıtma savaşla mücadele eden özverili hekimleri unutmayan, önemsemeyen var mı?
Cumhuriyet aydını gözüyle bakarsam! Eskiden yurtdışına eğitim için, doktora için, yabancı dil için gidenler üniversite ve yüksekokul düzeyinde iken, bu yıl orta ve liselerden yurtdışına eğitim için gitmek isteyenlerin sayısında rekor artış olmasının ülkenin geldiği ve getirildiği bu kırılma noktasıyla yakından ilgisinin olmadığını düşünen var mı?
Öğretmen gözlüğümle bakarsam! Eğitimin tarikatlara emanet edildiğini, istismarların gizlendiğini, çocukların okuldan koptuğunu, kızların erkenden eğitimin dışında kaldığını, karma eğitime darbe vurulduğunu, sınıfların, koridorların kantinlerin bile ayrıldığını, can güvenliğinin olmadığını, öğretmenlerin dayak yediğini hayret ve üzüntüyle izlemeyen var mı?
Anne ve kadın gözüyle bakarsam! Yürekleri ağızlarında, kulakları haberlerde olanları anlayan biri olarak, “ne yapmalı” sorusunun yerini, “kim yapar” sorusuna bıraktığını görmenin hüznüyle, kişi arayışı yerine çare arayışına yönelmeyi, neşterin önce sisteme vurulması gerektiğini kabul etmeyen var mı?
Yazar gözüyle bakarsam! Herkesin ya evinde, ya işyerinde, ya yakın çevresinde, ya da ahbap dost arasında hiçbir konuda kılını kıpırdatmayan, umuru bile olmayan, sorun bile yapmayan, zerre kadar keyfini bozmayan tipler varsa ve bu tavır giderek artıyorsa yapacak daha çok şey var diye düşünenler yok mu?
Son olarak da bizi buralara taşıyan sayın büyüklere! “Karanlık tablo çiziyorsun!” diyen okurlara!
Bu görüşe bravo demeye, pembe tablo var da biz mi çizmiyoruz diye sormaya, sonra da noktayı koymaya hakkımız yok m?