ANALİZ
Yine uyarıyorum “Yol olur, yarın aynısını size yaparlar”
Bundan 8 yıl kadar önce Ergenekon davaları başladığında televizyon kanalları henüz iktidarın tam kontrolü altına girmemişti.
Merkez medya denilen medya her ne kadar iktidarın dümen suyunda gitmeye çabalıyorsa da demokratik gözükme hevesi ön plandaydı.
Bu koşullarda ben ve benim gibi bazı gazeteciler de bu medyaya konuk olabiliyor tartışma programlarına katılabiliyorduk.
O günlerin ana konusu elbette Ergenekon davasıydı.
Bununla birlikte demokrasiyi, milli iradeyi, seçilmişler-atanmışlar çelişkisini, hak ve adalet kavramlarını ve en önemlisi hukukun üstünlüğünü tartışabiliyorduk.
Yıllar sonra cemaatle para pazarlığında anlaşamayınca büyük bir tasfiye hareketine girişen iktidar da Ergenekon ve benzeri davaların büyük bir kumpas olduğunu kabul etmişti ama biz zaten yapılanın büyük bir oyun olduğunu çırpınarak yıllardır anlatıyorduk.
Bu tartışmalarda en çok savunduğum görüş şuydu: Darbe, demokrasi dışı müdahaleler elbette çok büyük suçtur ve buna kalkışanlar en ağır biçimde cezalandırılmalıdır. Ancak niyetlerden yola çıkarak hukuka hiç uymadan kendi kafamıza göre kararlar vermeye ve insanları mahkum etmeye kalkarsak sonunu çözemeyiz. Ama en önemlisi bugün yapılanlar giderek benimsenir yarın bir iktidar değişikliğinde, iktidara gelenler aynı şeyleri yapmaya kalkarlar.
Bu görüşümü çok kısa anlatmak için de hep şunu söyledim; “Bakın, böyle yaparsanız, yol olur, yarın aynı şekilde sizler benzer muamelelere uğrarsınız:”
Bu sözlerimin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra biliyorsunuz iktidarla cemaat arasında kavga çıktı, iktidar erkini elinde tutan AKP cemaati yerle bir etti.
Üstelik benim özellikle cemaatçilere kendi televizyonlarında sıkça söylediğim biçimde “yol olmuştu” ve cemaatçiler aynı kendi yöntemleriyle birer birer hapse atılmaya başlanmıştı.
Şimdi zamanında yapılan hata tekrarlanıyor.
Cemaatle birlik olup aydınlara, yazarlara, gazetecilere ve orduya hukuk dışı işlemler yapan iktidar, daha sonra cemaati aynı yöntemle tasfiye etmişti.
Şimdi AKP aynı şeyi bu kez kendinden olmayan herkese uygulama yolunu tutuyor.
Yıllarca “atanmışlar-seçilmişler” edebiyatı yaparak “milli irade” kutsamasıyla “Seçilmişler bizim her şeyimiz” diyen AKP şimdi sırf kendi görüşlerine uymuyor diye koca bir partiyi (dolayısıyla bu partiyle demokratik alanda işbirliği yapan her partiyi) terörist ilan ederek seçilmişleri bir imza ile görevden alıp yerlerine kendi adamlarını oturtuyorlar.
Çok değil, İstanbul'da tekrarlattığı ikinci seçimden sonra ne demişti Erdoğan; “Milli irade bizim her şeyimizdir, sonuna kadar savunacağız. Vesayet heveslilerinin kazanı kaynatarak birilerine kullanışlı ortam hazırlamasına asla müsaade etmeyeceğiz.”
Peki, şimdi ne oldu o milli iradeye.
AKP kurmayları her şeye bir bahane buldukları gibi buna da buluyorlar.
Bu belediye başkanları teröre bulaşmışlar, terörle iç içeymişler, devlet buna müsaade edemezmiş.
Devlet kendileri.
O halde milli irade bu zihniyet için geçerli değil.
Beğenmiyorlarsa seçilmiş olup olmamasına bakılmaz, hatta öyle ki hukuka da bakılmaz, mahkemeye bile gidilmez, bir gece yarısı milli irade yerle bir edilir.
Yıllar önce yaptığım uyarıyı o halde tekrar yapayım; “Bu yol olur. Yarın aynı şekilde, hiçbir belgeye, bilgiyle dayanmadan, hukuka uymadan, seçilmiş olduğunuza bakılmadan sizi de kulağınızdan tuttukları gibi içeri atıverirler. Yapmayın, bu yanlıştan dönün, sonra çok geç olacak.”
Hiç kuşkunuz olmasın ki iktidar bu adaletsizliği, hukuksuzluğu sürdürürse sonunda başına gelecek olan budur.
Hani şu ünlü “hukuk bir gün size de lazım olacak” sözü ne kadar doğru değil mi?
ÇOK GÜLDÜM
Günün esprisi; Halk HDP'yi kayyum gelsin diye seçiyor
Hürriyet'te Abdülkadir Selvi'nin dünkü yazısı hem bilgi dolu hem de yazının çok esprili bir bölümü var.
Öncelikle Selvi, HDP'lilerin görevden alınmasına çok önceden karar verildiğini ama İstanbul'daki tekrar seçim için ertelendiğini belirtiyor.
Selvi'nin yazdığına göre Diyarbakır'daki kanaat önderleri kayyumların yaptığı hizmetten çok memnun olduklarını söylemişler seçimden önce.
Selvi pek çok yerde kayyumların AKP adayı olarak gösterildiğini söyleyerek “Bu durumda herhalde AKP kazanır değil mi?” sormuş.
Kanaat önderleri “Yok seçimi yine HDP alır” cevabını vermişler.
Selvi şaşırarak nedenini sormuş.
Aldığı cevap şöyle olmuş; “Nasıl olsa yine kayyum atanacak. Kayyum hizmet yapar. Biz HDP'yi seçelim ki hem kimlik beyanında bulunmuş oluruz, hem de kayyum gelir hizmet almaya devam ederiz.” Harika değil mi?
Selvi'nin yazdığı medya grubunun haber kanalına çıkarılan ve HDP'ye “cahil oylarının gittiğini” söyleyen o güvenlik uzmanının kulakları çınlasın.
Bİ SORALIM BAKALIM
Dışişleri Bakanı şu “gerekeni yaparız” ne demektir söylese
Gerçi dün de, önceki gün de, daha önce de hep söyledim, “gına geldi artık bunlardan” dedim ama çare yok yine diyeceğim ve bu iktidarın gidişatına göre daha da çok diyeceğim.
Her ne işe yarıyorsa Türk askerini Suriye'ye soktular biliyorsunuz.
Önce El Bab'ı aldık.
Sonra Afrin'i fethettik.
Destan yazdığımızı söylediler bize.
Ardından İdlib çevresinde 12 gözlem noktası kurduk. Anadolu'nun bağrından toplanan gencecik çocuklarımız orada ölümle burun burunalar.
Şimdi Suriye bizim fethettiğimiz yerlere doğru yürümeye başladı.
Bizde feryat figan.
Oysa Şam yönetimi “kendi ülkesinin topraklarındaki” terör örgütlerine yönelik operasyonlar yapıyor.
Önceki gün bu kapsamda Türk askeri konvoyunun gölgesine sığınan bir terörist gruba uçaklardan nokta atışı yapıldı.
Üç terörist öldürüldü.
Bizde kıyamet kopuyor.
Dışişleri bakanı hep alıştığımız “efelenen” tavrıyla konuştu yine.
Dedi ki; “Rejimin ateşle oynamaması gerekiyor. Askerimizin güvenliği için ne gerekiyorsa yaparız.”
Sorum çok basit; “Sayın bakan, ‘ne gerekiyorsa yaparız' cümlenizde geçen ‘gerekirse' kelimesi ne anlama gelmektedir. Hangi durumda ne gerekecektir ve yapılacaktır? Hepimize müthiş coşku veren konuşmalarınız içinde buna da bir açıklık getirirseniz mutluluk ve gururumuz daha da artacaktır.”
ÖNERİ
Demeç vermek yetmez, hepiniz Diyarbakır'a gidin
Sarayın seçilmiş belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine valilerden kayyum atamasına doğal olarak demokrasiye ve hukuka inanan herkes karşı çıktı.
CHP genel başkanı sert konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı ağır sözler söyledi.
Sanıyorum Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Eskişehir belediye başkanları da aynı kanıdalar.
Ama artık durum “demeç vererek muhalefet gösterme” halini geçti.
Fiilen de eylem yapmak gerekiyor.
Bu nedenle demokrasiye ve hukuka inanan, bu iktidarın adaleti yok saymasının geleceğimizi karartacağına inanan, darbenin her türlüsüne karşı çıkan bütün seçilmişler ortak eylem kararı almalı.
Örneğin öncelikle muhalefetin güç birliği yaparak seçilmesini sağladığı tüm belediye başkanları Diyarbakır'a giderek görevden alınan belediye başkanlarına destek olmalı.
Ardından ister milletvekili, ister belediye meclisi üyesi, ister muhtar, seçilmiş olanlar da iktidarın bu sivil darbesine tepkilerini belediye başkanları görevden alınan kentleri bizzat ziyaret ederek göstermeli.
Toplumsal muhalefet ne kadar dik ve diri tutulursa demokrasiye ve hukuku kurtarmak o kadar kolaylaşacaktır.
Aksi halde çok kısa bir süre sonra “demokrasi, hukuk, milli irade” sözlerinin bile yasaklandığına tanık olabiliriz.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Biliyorsunuz da madem Amerika askerini niye topraklarımıza sokuyorsunuz?
Günün adamı Süleyman Soylu.
Epeydir ortalıkta görünmüyordu ama bir gece yarısı darbesiyle tekrar ortaya çıktı.
HDP'li belediye başkanlarının niye görevden alındığını anlatırken PKK teröründen söz etmiş ve “her şeyi bildiklerini” söylemiş.
Şöyle demiş Süleyman Soylu; “Şimdi PKK'nın arkasında kimin olduğunu bilmiyor muyuz? Bugün güvenli bölge diye saldıranlar acaba orada niçin varlar? Neden Amerika orada, neden dünyanın bütün ülkeleri oraya heves ediyor? Size başka örnek vereyim. Çok yakın zamanda. Bundan 14 gün önce Suriye'nin bir tarafında bizim kırsalda bitirdiğimiz MLKP ile Amerikalılar görüştü. Ne görüştüklerini biliyoruz.”
Ne kadar ilginç değil mi?
Ancak Soylu “öyle her şey söylenmez, gizli bilgi diyelim ki önemimiz ortaya çıksın” anlayışı içinde olacak ki “Ne görüştükleri de bize kalsın” demiş ve şunları eklemiş; “Hem de kimle… İsim isim, kimlerle… Biz devletiz ve bunları bilmek zorundayız. Her türlü görevleri vardı. Askeri diplomatik… PKK ile ilişkilerini de söylerim. Nereye gittiklerini, nerede beraber olduklarını. Şahin Cilo kim? PKK'nın bir unsuru. Birlikteler. Neden ayağa kalkmadı dünya? Birleşmiş Milletler'e gidiyor Şahin Cilo kravat takıyor, orada imza atıyor. Ne diyor? ‘Ben çocuk terörist almaktan vazgeçeceğim.' Bu kadar basit.”
Ne kadar mutlu bize.
Devletimiz her şeyin farkında.
Teröristlerle iş tutanların nefeslerini bile dinliyor, ciğerlerine kadar okuyor.
Hepsi bizi gururlandırıyor da….
Madem öyle, her kötülüğün arkasında Amerika var, bu ülke teröristlerle iş tutuyor, Türkiye'nin istikrarını yok etmek için elinden geleni yapıyor, Erdoğan'ı yıkmaya çalışıyor, güvenli bölge için ne diye Amerikan askerine topraklarımızı açıyoruz ki?
Sınırlarımızın dışında onca melanet işleyen Amerika kendi topraklarımızda kim bilir neler yapar diye düşünen yok mu?
Sayın Soylu, ne dersiniz buna?
https://twitter.com/can_atakli_