YÜKSEK ADRENALİN BAĞIMLISI mı OLDUK?

Toplumun her kesimini derinden etkileyen sürekli iniş ve çıkışlar, sonu gelmek bilmeyen krizler,  bir süre sonra bireylerde yüksek adrenalin bağımlılığına neden olabiliyor.

Nasıl mı?

Davranışlarımızın kökeninde bilinçli yapılar kadar hormonların da çok önemli işlevleri bulunmaktadır.  Hormonların eksikliği kadar fazlalığı da çeşitli sorunlara sebep olabilir. Bazen davranışların temelinde bu hormonlar yer alabilir. Bunların içinde en çok tanıdığımız, günlük hayatta sıklıkla yer bulan, eksikliği kadar fazlalığı da çeşitli sorunlara neden olan ADRENALİN'dir. 

Tehlike, kaygı ya da korku anında bireye toplumda ‘Korku Hormonu’ olarak da bilinen Adrenalin Hormonu “Kaç, saldır, savaş, saklan” gibi anlık mesajları otomatik olarak verir. Hayatta kalma dürtüsü harekete geçen bireyin, fiziksel bir güçlenme, acı hissinde azalma, duyularda keskinleşme, hedefe odaklanma tespit edilir. Vücudun kana direkt şeker pompalaması nedeniyle enerji artar, nefes ile kalp atışları hızlanır. Adrenalin hormonu salgılanması ile bu değişimler aynı anda başlıyor ve cesaret gerektiren davranışlar artıyor. O sırada güzünü kırpmadan kavgaya girer, normal günlerde kaldıramayacağı ağırlıkta yükün altına girip, sorumluluk alır.  Hatta kendisinden beklenmeyen bir kuvvet sergileyen kadın ya da erkeğe hep deriz;  “Küçücük cüssesiyle büyük bir yükün altına girdi? Nasıl da kocaman şeyleri kaldırıp fırlattı. Bu işin altından kalkabilecek mi?” gibi.  Bazen de yaşanılan olayın veya çatışma ortamının etkisi gittikten sonra ruhsal veya fiziksel aldığımız darbeleri hissetmeye başlarız. “Olayın sıcağı sıcağına ne yaşadığımı anlamadım.”  Şeklinde cümleler duyarız. Bunlar, ADRENALİN HORMONU’nun harekete geçmesinden dolayı gerçekleşir.

Geçen yüz yıllarda hayatta kalmak için insanlar savaşmak zorundaydı ve gerçek tehditlerle yüz yüze kalınabiliyordu. Günümüz modern toplumlarında ise belki pek çoğumuz savaşmıyoruz, somut tehdit ve düşman yok. Ancak çalışma hayatının sorunları, rekabetçi çalışma ortamları,  yaşam koşullarının zorlaşması, ekonomik şartlar, sınav sistemleri,  insanlar arasındaki ilişkilerin karmaşıklaşması,  ülke gündemindeki stres yaratan gündem yoğunluğu, sosyal değişim, göç gibi faktörler ile toplumdaki korku ve kaygı oluşturan durumlara sıklıkla maruz kalmak adrenalin düzeyini etkileyebiliyor.  Hatta kronikleşen bu durum,  kimilerinde Adrenalin Bağımlılığını ortaya çıkartabiliyor.

SAVAŞ ya da KAÇ MESAJI…

Yüksek Adrenalin Bağımlısı bireylerde ortamda kaygı ve korku duymayı gerektiren bir tehlike olmadığında ise birtakım rahatsızlıklar gözlemlenebiliyor. Yorgunluk, uykusuzluk, günlük sorunlarını çözmede zorlanma, hafıza-dikkat- konsantrasyon bozukluğu, sebepsiz baş ağrısı, yaşamın anlamsızlaşması gibi. Ancak bu durum ‘Tehdit-Tehlike’ algısı ortaya çıkıp, beyin ‘Savaş-Kaç-Saldır’ gibi komutlar verdiğinde değişiyor.  Bu tempoya giren bireyler, normal dönemlerde de adrenalin seviyesinin yükselmesi için heyecan verici riskli davranışlara girebiliyorlar. Riskli araç kullanımı, saldırgan davranışlar, aksiyonu yüksek tutan sporlar, gerilim düzeyi yüksek film ve müzik izleme, şiddet içerikli bilgisayar oyunları, aşırı çay kahve, alkol ve uyarıcı madde tüketimi gibi.

Bireylerin daha sağlıklı bir yaşam için adrenalin hormonunu kontrol altında tutmayı bilmesi önemli. Yüksek tempolu yaşam biçimini kontrollü olarak düzenlemek, çay, kafein, uyarıcı madde tüketimini azaltmak, alkol kullanımını kontrol etmek, sağlıklı beslenme, açık havada spor yapmak, nefes egzersizleri, sakinleştirici filmlerle müzikler tercih edilip, hobiler geliştirilmeli, sevdiğimiz dostlarımız ve aile bireyleriyle daha fazla vakit geçirilmeli.  

Sağlıklı ve mutlu bir hayat için olumlu düşünmekten vazgeçmeyelim.