ANALİZ

200 BİN OYA 70 MİLLETVEKİLİ

İnternet haber siteleri “Daha önce seçimleri noktasına virgülüne tahmin eden şirket” diye sunuyor Konsensus araştırma şirketini.
Konsensus seçime çok az kala yaptığı son araştırmayı açıklamış.
Araştırmada çok çarpıcı sonuçlar var.
Özellikle muhalif kesimdeki vatandaşlar “HDP barajı aşamıyor. Erdoğan bu durumda kazanıyor” endişesine kapılarak Konsensus'u suçlamışlar.
Oysa rakamlara iyi bakmak ve analiz etmek gerekiyor.
Konsensus'un aldığı sonuçlara göre elbette Erdoğan'ın kazandığı Meclis'te de büyük bir çoğunluğu yakalayacağı söylenebilir. Ama bir de diğer açıdan bakalım.
Önce bazı rakamları vermek istiyorum.

Konsensus'a göre partilerin milletvekilleri seçiminde alacağı oylar şöyle;

AKP: 43.8
CHP: 27.4
İyi Parti: 11.2
HDP: 9.7
MHP: 7.4

Bu durumda Cumhur İttifakı yüzde 50'yi geçmiş oluyor. HDP de barajı aşamamışsa AKP+MHP milletvekili sayısı 300'ün hayli üzerine çıkmış olacak.
Cumhurbaşkanlığı adayları konusunda ise rakamlar biraz daha farklı.

Konsensus'a göre adaylar şu oranları yakalıyor;

Erdoğan: 47.9
İnce: 26.8
Akşener: 14.8
Demirtaş: 9.7
Karamollaoğlu: 0.7
Perinçek: 0.1

Konsensus araştırmasının hata payını (+- 2) olarak veriyor.
Bu durumda hata payı Erdoğan'ın lehine olsa bile ilk turda seçilemiyor.
Bu araştırmada gördüğüm önemli noktalardan biri.
İkincisi HDP'nin durumu.
Yine Konsensus'un verilerine ve bildirdiği hata payına göre HDP'nin barajı rahatlıkla aşabileceğini söylemek mümkün.
Ama burada asıl ilginç nokta bana göre başka.
Konsensus'un araştırması “noktasına virgülüne” doğru çıksa HDP sadece yüzde 0.3'lük bir oranla baraj altı kalırsa AKP bu sayede en az 70 milletvekili kazanıyor.
Yüzde 0.3 55 milyonluk bir katılımda yaklaşık 200 bin kişi ediyor.
Demek ki konuya HDP açısından bakarsak “sadece 200 bin kişi Meclis'e girecek 70 milletvekilinin hangi partiden olacağını” belirleyecek.
Ve son saptamam da şu;
İkinci turda Saadet adayına oy verenlerin tamamı AKP adayına kaysa bile Erdoğan yüzde 50'yi bulamıyor.

BUNU YAZMAK GEREK

İŞTE “DİP DALGA” DEDİKLERİ BU

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken “dip dalga” tanımını yanılmıyorsam ilk kullanan kişi Saadet Partisi Genel Başkanı ve partinin cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu oldu.
Daha sonraki günlerde İnce de Akşener de bu dip dalgadan söz ettiler.
Seçimlerde bir “dip dalga gelme ihtimalini” çok yüksek bulanlardan biriyim ben de.
Peki, nedir bu dip dalga?
Dip dalga, o güne kadar ortaya çıkmamış, sesini yükseltmemiş, kendini pek belli etmemiş bir seçmen kitlesinin yine aynı sessizlik ve sakinlik içinde sandığa gitmesi ve iktidarı değiştirmesidir.
Bunun en güzel örneğini pazar günü Fenerbahçe kongresindeki seçimlerde gördük.
Fenerbahçe'nin “dip dalgası” pazar günü ortaya çıktı ve birçok kişinin tahmininin aksine Aziz Yıldırım'ı alaşağı etti.
Şimdi bazı rakamlar vermek istiyorum.
Aziz Yıldırım'ın ilk seçildiği kongre 15 Şubat 1998'de yapıldı. Seçime 2 bin 937 delege katıldı. Yıldırım 1 oy farkla başkan seçilerek 20 yıllık imparatorluğunun ilk adımını attı.
2000 yılındaki kongreye 4 bin 631 kişi katıldı, Yıldırım'ın rakibi yine Vefa Küçük'tü bu kez 683 fark attı.
2009'daki kongrede 6 bin 269 kişi oy kullandı, Yıldırım'ın rakibi Şadan Kalkavan'a 1216 oy çıktı.
2013 kongresinde oy kullananların sayısı 9 bin 380 oldu. Yıldırım rakibi Mehmet Ali Aydınlar'dan 4 kat fazla oy aldı.
2015 kongresinde Yıldırım rakipsizdi, karşısına çıkan Hulusi Belgü sadece 144 oy alırken seçime katılım ise 6 bin 648'de kaldı.
Pazar günkü kongreye ise tam 22 bin üye başvuru yaptı. Bunlardan 21 bin 350'si katıldı 20 bin 736 oy geçerli sayıldı.
Yani son kongreye katılım bir öncekinin üç katından fazla oldu.
Yani “Artık Fenerbahçe değişmeli, tek adam dönemi bitmeli, tamamdır artık” diyenler sandığa geldi ve iradesini ortaya koydu.
Aziz Yıldırım ve ekibi kendilerine bağlı olanların kongrede fazla olacağını tahmin ediyordu muhtemelen ve haklıydılar.
Göremedikleri “dip dalga” idi.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

ALİ KOÇ'un SEÇİMİ 24 HAZİRAN İÇİN BİR UMUT IŞIĞI OLDU

Kimseden saklanacak hali yok.
Ali Koç'un Aziz Yıldırım'ı ezici bir çoğunlukla yenmesi sadece Ali Koç taraftarı Fenerbahçelileri değil yurdun birçok yerindeki sporseverleri de çok sevindirdi.
Ama bu sevincin “sporla” ilgisi yok.
Sporla pek ilgisi olmayan, hatta Fenerbahçeli bile olmayan milyonlarca kişi “Aziz Yıldırım giderse Tayyip Erdoğan da gider” duygusu içindeydi.
Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'de “Tayyip Erdoğan taktikleri ile tek adam olduğuna” inananlar “Tamam artık, bir değişim gerekiyor” duygusu içindeydi.
Ancak hakim görüş şuydu:  “Aziz Yıldırım seçimi kaybetmez, ne yapar ne eder kazanır, olmadı seçimi iptal ettirmeye kalkar.”
İşte dışarda kalanlar Fenerbahçelilerinin bu duygularını Tayyip Erdoğan'la örtüştürdüler. “Aziz Yıldırım tıpkı Erdoğan gibi, ama eğer bu seçimde Ali Koç kazanırsa demek ki Erdoğan da kaybedebilir” diye düşünmeye başladılar.
Hatta bunu “toteme” çevirenler bile oldu.
“Dip dalga” gelip de Aziz Yıldırım'ı süpürünce AKP zihniyetinden kurtulmak isteyenlerde büyük bir umut ışığı yandı. “Aziz Yıldırım yıkılıyorsa Tayyip Erdoğan da yıkılır” görüşü bir anda “en beğenilen” cümle haline geldi.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

BİR ZAMANLAR TERÖRLE ANILAN TUNCELİ'de

Doğan Grubu patron değiştirince tam tahmin ettiğimiz gibi yayın organları birer “Erdoğan ve AKP bültenine” dönüştü.
Yayın organları Aydın Doğan'dan alınıp Demirören'e verilmeden önce hiç olmazsa “tarafsız haberci” gibi davranışlara rastlıyorduk.
Devirden sonra bu hava tamamen bitti. Bittiği gibi sinir bozucu haberler de Doğan Grubu'nun yayın organlarında görünmeye başladı . Örneğin dün gördüğüm bir haber gerçekten çok canımı sıktı.
AKP'nin Tunceli valisinin girişimleriyle bir tekstil fabrikası kurulmuş. Bu fabrika üretime geçmiş. Şimdi ihracat da yapıyormuş.
İyi güzel de Hürriyet gazetesi bu “mucizeyi” haber yaparken bakın hangi ifadeleri kullanıyor?
“Tunceli Valisi ve Belediye Başkan Vekili Tuncay Sonel'in, kente atanmasının hemen ardından verdiği destekle açılan tekstil fabrikalarında üretilen ürünler, 8 ülkeye birden satılmaya başlandı. Daha önce terörle anılan Tunceli'de, güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları sonrasında sağlanan huzur ortamı sayesinde her alanda gelişme yaşayan kentte üretilen tekstil ürünlerinin ilk partisi Polonya'ya doğru yola çıktı.”
Ayıptır günahtır. Tunceli neden terörle anılsın ki? Ayrıca anılmıyordu. Tunceli Türkiye'nin en mutlu, en üretken, en iyi eğitimli kentlerinden biri.
Sırf AKP'ye ve valisine yalakalalık yapmak için bir kenti “terörle anılan” diye tanıtmak ne akla ne mantığa sığmaz.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

MENBİÇ'te “OSMANLI TOKADI” DERKEN KARŞIMIZA SİNCAR ÇIKTI

Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'de sürekli “destanlar” yazdığımızı yazıyor yandaş medya.
Erdoğan da bu bölgelerle ilgili konuşurken esip gürlüyor.
Ne Amerika bırakıyor ne Avrupa Birliği ne de Birleşmiş Milletler.
Aylardır söylediği sözlerin özeti şu; Amerika terör örgütü PKK'nın uzantısı PYD ile iş tutuyor. Bunu kabul edemeyiz. Amerika haddini bilsin. Bir gece ansızın gelebiliriz. Bunlar henüz Osmanlı tokadı yememiş.
Erdoğan bütün bunları niye söylüyor? Çünkü güney sınırımızın hemen ötesindeki PYD'li teröristler Amerikan zırhlıları ve silahları ile devriye geziyor. Yanlarında da Amerikan askerleri duruyor ve bölgede  Amerikan bayrakları dalgalanıyor.
Erdoğan iktidarı da “bunu asla kabul edemeyeceğimizi” söylüyor.
Sonuçta Amerika başta Menbiç olmak üzere tüm bölgede PYD'lilerle birlikte ortak hareket ediyor.
Türkiye ile “görüşmeler yapıldığını” söylüyor. Hükümet yetkilileri görüşmelerin “çok yararlı” geçtiğini anlatıyor, bu her ne demekse ama Amerika tarafı “Bir uzlaşma yok” diyor.
Şu sıralar milletin Suriye'de olup bitenleri merak ettiğini sanmıyorum. İki ay boyunca “Afrin destanı ile yatıp kalkan” halkımız şimdi buralarda ne olup bittiğini merak bile etmiyor.
Ancak ne oluyor biliyor musunuz, biz henüz Menbiç'te bir anlaşma olup olmadığını bile öğrenemezken Amerika Irak sınırı içindeki PKK'nın yeni Kandil'i olarak tanımlanan Sincar'a asker ve silah indirdi.
Tam da Erdoğan'ın “Kandil'e de girebiliriz, Sincar'da operasyona hazırlanıyoruz” dediği bir sırada bölgeye yeni Amerikan askerlerinin gelmesi ne anlama geliyor acaba?

https://twitter.com/can_atakli_