BUNU YAZMAK GEREK

24 HAZİRAN'da BİR DEVİR KAPANACAK

Eski siyasetçilerden Gürcan Dağdaş bir mektup göndermiş. “Tarihe bir not düşmek istiyorum” diyen deneyimli siyasetçi  “Eleştirileceğimi biliyorum ama inandıklarımı bütün açıklığı ile maddeler halinde yazmak istedim” notunu eklediği mektubu yayınlamamı özellikle istemiş benden.

Ben de “okunması gerek” notuyla birlikte ve çok az kısaltarak (yerim nedeniyle) bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şöyle diyor Gürcan Dağdaş;

Memleketin pürmelâline bir bakalım;
Demokrasinin şarteli indirilmiştir,
Tiranlığın çatısı çatılmıştır,
Terörün namlusu, üzerimize çevrilmiştir,
Memleket tefecinin ipoteğine girmiştir,
Paramız pul olmuştur,
Elde avuçta satacak bir şey kalmamıştır,
İç barış bozulmuştur,
Devlet aygıtının dişlileri kırılmıştır,
Güven, güvenlik, adalet silikleşmiştir,
Feodalite alanı genişlemiştir,
Cinnet hali geniş alana yayılmıştır,
Yoksulluk, sefalet, israf, hesapsızlık, kitapsızlık diz boyuna çıkmıştır,
Çeteleşme, kabileleşme, ayrışma, rövanşist duygu, olağanlaşmıştır,
Çocuklarımız uyuşturucunun esiri olmuştur,
Kutsallar çürümüştür,
Bilimin üzerine toprak atılmıştır,
Memleket çölleşmiş, tarım yok edilmiş, ot, saman ithal edilmiştir,
Beton ve demir tapıncı, din olarak tedavüle girmiştir,
Doğa çevre diyenler, dövülmüş yargılanmış katledilmiştir,
Mesleksizlik meslek olmuştur,
Cezaevleri, balık istifi yüz binlerce insanla dolmuştur,
Özgürlük, tarafsızlık, bağımsızlık, itibar memleketten çekip gitmiştir,
Sınırlar kevgire dönmüş, beş milyonun üzerinde sığınmacı kaçak, yabancı uyruklu insan, memleketi işgal etmiştir,
Eğitim öğretim imha edilmiştir,
Bir çok devletin gizli servis elamanı, memleketi mesken tutmuştur,
Kim hain, kim vatansever, sapla saman misali karışmıştır,
Cami, cemevi, okul, hastahane, adliye, bilimum kamu ve özel yapı dükkânlaşmış, yetkilileri ise esnaflaşmıştır,
Medya Pravdalaşmıştır,
Hal böyle olunca; bu tabloyu kritik etmek ve öngörülerimi sizinle paylaşmak istiyorum…
Bu değerlendirmemde; Merhum Süleyman Demirel'in “siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” sözü aklımı zorlasa bile, bu süreçle ilgili kesin hüküm cümleleri kurmaktan kaçınmayacağım!
Bir devir kapanıyor!
24 Haziran seçimleri, Türk siyasetinin son mizanıdır…
Siyasetin aktörleri ve kurumları için 24 Haziran seçimleri, sonun başlangıcıdır!
24 Haziran gecesi, siyasi partilerin kocaman genel merkez binalarında ki aktörler için, çok zor bir gece olacaktır!
Bu hal; Cumhur ittifakının içindeki partiler için de, Millet ittifakının içindeki partiler için de caridir!
Zira; kazandığını düşünenlerde, aslında kaybettiklerini,  önlerine gelen mizandan göreceklerdir!
Ve birbirini tetikleyen erken seçimler, kaçınılmaz hale gelecektir…
Fert fert bıkmadan usanmadan, siyasete ideolojiye kimliklere girmeden hastalıklarımızı konuşmalıyız!
İlk işimiz hasta olduğumuzu kabul etmekten geçer!
Cumhuriyetimizin kurucu atalarının önündeki tablo, bugünkünden çok da farklı değildi. Kurucu atalarımızın millete vaatleri; cefaydı, çileydi, ezaydı ve yer yer ölümdü! Memleketin vatansever münevverleri açıklıkla gerçekleri anlatılarak millet bilinçlendirdi. Bilinçlenen ve gerçekle buluşan milletle, memleket ayağa kaldırıldı!
Kafayı değiştirmeden, kişileri değiştirerek kurtuluş mümkün değildir…
Millet kurtulmak istemediği müddetçe, kurtuluş mümkün değildir…
Ezayı cefayı mücadeleyi göze almadan, kurtuluş mümkün değildir…
Kurtarıcılığa soyunmuşlardan kurtulmadan, kurtuluş mümkün değildir…
Yok eğer bu tablo karşısında akıl vicdan devreye girmezse; demokrasinin sonlanması (Mısırlaşma), otoritenin ve birliğin yok olması (Suriyeleşme) kaçınılmaz olarak kapımıza dayanacaktır!
Dedim ya bir devir kapanacaktır…
Başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, mevcut siyasi partilerdeki riyaset erbabının tasfiyesi hızlanacaktır!
Siyasi partiler kendi içlerinde yarılacaktır!
Kimi siyasi partiler ise; sadece tabela nostaljisi parantezine sıkışacaktır!
Yeni diye ortaya çıkan makyajlı eskilerin, makyajları akacak ve dağılacaklardır!
Unutmayalım; bu bataklıkta debelenenlerden “iyi” çıkmaz!
İyisi de kötüsü de, eskisi de yenisi de, bu tablonun müsebbibidir ve gideceklerdir!

BUNU YAZMAK GEREK

ERDOĞAN'ın NE KARAR VERDİĞİNİ BUGÜN ÖĞRENECEĞİZ

Başlığı okuyunca herhalde “hangi konuda” diye soracaksınız.
Hemen söyleyeyim.
Seçimlerin yapılıp yapılmaması konusunda.
Daha önce de aldığım bir bilgiyi size iletmiştim. Erdoğan'ın durumun kötüye gittiğini görmesi ve başkan seçilemeyeceğini anlaması halinde bir bahane ile seçimleri iptal ettirebileceğini yazmıştım.
Pek çok kişinin ortak sorusu “Nasıl yapacak?” şeklindeydi.
Cevabım hep “Bayağı” şeklinde oldu. “Erdoğan seçimlerin yapılmasını istemezse yaptırmaz, bunu engelleyecek bir güç var mı?”
O günden bu yana çeşitli yayın organlarında konuyu ele alan yazarlar “olası bahaneleri” sıraladılar.
Hepsini elbette ciddiyetle okudum ama Hürriyet'teki hükümet komiseri Abdülkadir Selvi ilk kez “içerden” bir bilgi yazdı dün.
Selvi bugün Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin verdiği “ittifak yasasına uygun seçim sisteminin bazı maddelerinin iptali başvurusunu” görüşeceğini belirterek “İptal kararı çıkması halinde seçimlerin de kendiliğinden tehlikeye gireceğini” yazdı.
Yani bugün şunu göreceğiz; Eğer Erdoğan seçimleri kendi geleceği için tehlike olarak gördüyse Anayasa Mahkemesi CHP'nin başvurusunu olumlu sonuçlandırır. Bu durumda YSK da “Bu kadar zamanda değişikliği yetiştiremem” der ve seçimler iptal olur.
Sonra mı ne olur?
Düşündüğünüz şeye bakın. Erdoğan seçilmeyi ne zaman garanti görürse o zaman tekrar seçim startı verir.
Duyuyorum “Biz bu oyunu bozarız” dediğinizi.
Merak etmeyin bozulacaktır tabii. Artık işler bu kadar keyfi gitmeyecek, ama deneyecekler herkes buna hazırlıklı olmalı.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

İŞİN SUYUNU ÇIKARMAYIN BU KADAR

İstanbul'daki  “okçuluk” gösterileri bitince üst geçitlerdeki “belediye anonsları” da değişti.
Şimdi yenilerini asmışlar.
Ama bakınca insanın içinde “Bu kadar da suyunu çıkarmayın” demek geçiyor.
Çünkü belediye hizmetlerinin anlatıldığı bu afişlerde ay yıldızın içine yerleştirilmiş Tayyip Erdoğan kafasının yanında “1994-2018 Küllerinden doğan bir şehir İstanbul” yazıyor.
Hem ayıptır hem de insaf yahu.
İstanbul neden küllerinden doğuyor ki?
Tayyip Erdoğan hasbelkader İstanbul Belediye Başkanı olduğunda İstanbul ne durumdaydı, ölmüş müydü, yanmış mıydı, külleri mi duruyordu sadece?
Hayır.
Ve inanın görüntü olarak da hizmetler olarak da bugünkünden geri değildi.
Erdoğan İstanbul'u devraldığında hasarlı olduğu için yüzde 45 suyu boşa akıtan İSKİ borularının tamamı değiştirilmişti.
İstanbul metrosunun temeli kazılmış ve ilk tüneller açılmıştı sıra rayların döşenmesine gelmişti artık.
Bütün İstanbul cadde ve sokaklarının altına doğal gaz boruları döşenmiş yüz binlerce eve de doğalgaz bağlanmıştı.
Erdoğan bunların üzerine oturdu.
Kendi başkanlığı sırasında metro bitirilemedi örneğin. Ama İstanbul su sorunu çekmedi doğal olarak.
Buna karşı İstanbul'un imarı delik deşik edildi, o zaman sadece iki tane olan AVM sayısı 50'nin üzerine çıktı, sayısız gökdelenle İstanbul'un görünümü değişti, çarpık yapılaşma nedeniyle trafik içinden çıkılmaz hale sokuldu.
Teknolojik olarak ise tabii ki çok ileri gidildi tüm dünya kentleri gibi.
Ama unutmayın Erdoğan geldiğinde henüz cep telefonu bile sınırlı sayıda kullanılıyordu.
Bu nedenle caddeleri “küllerinden doğan bir şehir” sloganıyla donatmak, buna Erdoğan damgası vurmak en hafif deyimle hadsizliktir, saygısızlıktır, terbiyesizliktir.
Kibir ve şımarıklıkla yürütülen bir siyasete de tamam demek gerekiyor.

ÇOK GÜLDÜM

YANDAŞ KANALLAR ÇOK FENA YAKALANDI

Muharrem İnce'yi izliyordum dün öğle üzeri. Çok esprili, çok rahat bir konuşma yapıyor.
“Hangi kanallar veriyor?” diye düşünüp zapping yaptım. NTV, Habertürk, CNN Türk yayında.
Derken İnce lafı “sözünün arkasında durmaya” getirdi. Dün sosyal medyada dolaştırılmaya başlanan kendisi ile ilgili bir videoyu kastederek “Parti içi seçimlerinde bazen pek çok şey söyleriz, yanlış olanlar için özür dilerim ama ben sözlerimin arkasındayım” dedikten sonra “Peki Erdoğan da sözünün arkasında duruyor mu?” diye sordu.
Sonra bir anda “Verin şu 3 numaralı videoyu” dedi. Bu videoda Erdoğan “Biz kimseyi aldatmadık, kimseye aldanmadık” diyordu. Ama video devam etti. Erdoğan'ın “aldandım, aldatıldık, kandırıldık” dediği ne kadar konuşma varsa arka arkaya yayınlandı.
Hemen yandaş kanalların yayında olup olmadığına baktım. Hepsi yayındaydı.
Derken ikinci video başladı. Burada da Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ağza alınmayacak hakaretlerin uçuştuğu konuşmalardan bölümler vardı.
Yandaşlar yine yayında.
Belli ki çok fena yakalandılar. Yayını kesemiyorlar çünkü ağır eleştiri alacaklar, üstelik birbirlerine bakıyorlar NTV yayını kesmedikçe CNN kesemiyor o kesemeyince Habertürk yayına devam ediyor.
Birlikte izlediğim bir arkadaşım “Çok kıvranıyorlardır ama ne çare” dedikten sonra “Şimdi Erdoğan bunları fırça çekmek için ararsa ‘efendim sizin konuşmalarınızdan bölümler yayınlanıyordu, sizin sesinizi duyunca kesemedik' diye savunsunlar bari kendilerini” dedi. Pek güldük.

https://twitter.com/can_atakli_