65’lik ÖCÜLER! HADİ YİNE İYİSİNİZ…

Devlet baba, babalığını gösterince, yaşlılığın herkesin uğrayacağı bir istasyon olduğu gerçeğini nihayet ve zorla da olsa kabul edince, daha doğrusu CB’nin gönlü razı gelmeyince “65’lik öcülere” gündüz izni çıktı iyi mi? Gece 20.00’den sonra yok ona göre! Böylece yok sayılanlara, ayakaltında dolaşmayın denilenlere, dışlananlara, ötekileştirilenlere, kenara süpürülenlere gün doğdu! (güneş mi demeliydim?)

Geçte olsa akla geldi ki; pek çok 65 yaş ve üstü; kapasite bağlamında fark atan, tur bindiren düzenli ve özenli yaşamlarıyla yıl ve yol alırken, yıllara da, yollara da meydan okuyan bir kitledir. Parti liderlerine bakınca bu gerçek net olarak anlaşılır zaten…

Bu kesimin özel bir hörmet, ilgi ve ayrıcalık beklemediği ortada! “Yat, kalk, kal, dur, çıkma, gönlüm razı olmadı çık!” şeklindeki emir ve komutaya ne kadar uydukları yine ortada…

Ancak ortada olan başka şeyler de var! Örneğin dünya genelinde Korona salgınında vaka sayısı 7 milyonu geçince en güvenilir ülkeler sıralaması yapılmış. Buna göre İsviçre 1.sırada yer alırken, sağlıkta destan yazan Türkiye 37.sıraya yerleşmiş. Üstümüzde Umman ve Hırvatistan yer almış. Şimdi kalkıp dış güçlerin bu yanlı sıralamasına vay, vaay, vaaay demez misiniz?

Aslında bu sıralama; Sosyal ve duygusal sağlık kadar, toplumsal moralin de çok önemli olduğunu gösterirken, her kademede takdiri elbette hak eden sağlık çalışanlarını anmaya, alkışlamaya devam ederken, durmadan bizi kıskanan ey batıya da ne oluyor diye sormaz mısınız?

Sorulardan sonra nerede kalmıştık deyip, herkesi ilgilendiren gündeme dönersek!

Hayatımıza virüs, salgın, karantina gibi kavramlar girdikten sonra, pek çok şeyden mahrum kalmak vücudun sınırlarını zorladı doğru. Bazen sakin kalıp akılcı çözümler bulmaya çalışsak bile sık sık eski günleri özleyip durduk çok doğru. Bazen toplumsal panik atağın işaretlerini görür gibi olduk hem de nasıl. Bu arada Albert Camus’un Veba adlı eserinin en çok okunanlar listesine girdiğini duyunca yeniden okuduk. Bi baktık ki hayata farklı gözlerle bakarken olup bitene da alışmışız…

Gelelim Tükenmişlik Sendromuna!*

Hatırlayacaksanız! Bu ara başlık bir zamanlar ünlülerin moda hastalığı idi! Daha sonra “duygusal tükenmişlik”, “ev bastı tükenmişliği”, “maske, mesafe” tükenmişliği derken çeşitlenip durdu. İşin uzmanlarına göre bu durumu psikolojik destek almadan atlatmak olanaksızmış. Onu biz bilemeyiz. Bilse bilse; Ne söylediğini, ne yaptığını, neden yaptığını bilen, yalnız bugünü değil, yarınları da görebilen yönetici erbabı bilir! Millet boğaz derdinde iken, 4 kişiden biri işsizken gelsin ”Ayasofya”! Yetmedi! Gelsin yine ve yeniden basına ve muhalefet milletvekillerine gözdağı!  O da yetmezse hayalleri yüksek tutmaya çalışan büyüklerimiz bilir…

Mesela Rus turistler gelirse, vergiler artırılırsa, iç tüketim canlanırsa, işsizlik azalırsa,, sözde paketler açılırsa, halkın ağzına bir parmak bal çalınırsa, ümitler parlatılırsa, enflasyon emirle düşürülürse! Özetle Polyanna’cılık ve Alice Harikalar Diyarında oyunlarıyla kamuoyu meşgul edilirse! Sorun yok zaten...

Bu arada işveren; “en çok 3 ay dayanırız” diyormuş, “mesele ayakta kalabilmek” diye açıklama yapıyormuş, “durmadan işçi çıkarıyoruz ama işletmeyi çeviremiyoruz” şeklinde konuşuyormuş, yapılan kamuoyu anketlerine göre iktidara destek yüzde 30’lara dayanmış önemli değil! Önemli olan yeni Türkiye klasiği gereği tuhaf bir tekerrürle ligin üst sıralarında yer almak, örtüleri kaldırmak yerine yırtmak ve 2023 hesaplarına ve hedefine kitlenip hız kesmeden ilerlemek…

Bilgi ve soru notuna gelince; “Korona hayallerimi çaldı” diyen gençlerle, lüks hayattan maskeli hayata geçiş yapan kesimle, işini aşını kaybeden emekçilerle, evden kalmaktan ruh sağlığı bozulan yaşlı kuşakla vicdani duyarlılık ve empati yapmak mı? O da ne?