SORDUM ÖĞRENDİM
Abdullah Gül, Erdoğan’ın önerilerine sıcak bakmıyor
Son zamanlarda içinde adımın da geçtiği en çok konuşulan konulardan biri “Erdoğan-Gül görüşmesi” oldu.
Hemen kısaca tekrar anlatayım:
Geçen hafta önce Youtube kanalımla eş zamanlı olarak bu köşede Erdoğan’ın eski Cumhurbaşkanı Gül ile gizli bir görüşme yaptığını anlattım.
Aldığım bilgilere göre Erdoğan bu görüşmede Gül’e “Yeniden parlamenter sisteme dönelim, sen partimizin cumhurbaşkanı adayı ol, ben de partimin başında seçime gireyim” demişti.
Bu bilgiyi şöyle yorumlamıştım; Erdoğan artık bu rejimle yüzde 50 artı biri alamayacağını biliyor. Tek çaresi yeniden parlamenter sisteme dönmek. AKP her şeye rağmen hala birinci parti. Gül’ü cumhurbaşkanı adayı yaparsa başta Babacan ve Davutoğlu’na kaçan oyları getirir, MHP ile birlikte iktidarı elinde tutabilir.”
Bu yazıma özellikle saray medyasından çok büyük tepki geldi.
Hepsi aynı ağızdan konuşarak “Can Ataklı yalan söylüyor” diyordu.
Saray medyası hem Erdoğan’a hem Gül’e ulaşabilecek durumda.
Ama gözlediğim kadarıyla hiçbiri konunun muhataplarına soru sormadan bu görüşmeyi yalanlamaya çalıştı.
Saray medyasına göre “Böyle bir görüşme olamazdı, Erdoğan’ın buna hiç ihtiyacı yoktu, parlamenter sisteme dönüş zaten asla mümkün değildi” falan filan.
Belli ki sarayın propaganda işlerini yürüten adamı saray medyasına işaret vermiş, hepsi birden aynı şeyi söylüyor.
Çünkü konunun altında sarayı çok rahatsız eden başka bir şey var ve bu nedenle konunun üzerini kapatmak istiyorlar.
Bunu da cuma gecesi öğrendim.
Abdullah Gül’e çok yakın bir isimle konuştum.
Lafı hiç uzatmadan “Bu görüşme olmadı, seni yanıltmışlar” dedi.
Güldüm.
Sonra anlattı.
Anlattıkları aslında görüşmeyi doğruluyordu.
Çünkü “Görüşme olmadı” diyerek anlattıkları aslında görüşmenin içeriği niteliğindeydi.
O zaman saray medyasının neden harekete geçerek haberi doğrulatma olanakları çok geniş olduğu halde bunu yapmayıp bana saldırmalarını da anlamış oldum.
Gül’ün yakını “Abdullah Bey asla Erdoğan ile bir işbirliği yapmaz” dedi.
Sonra ekledi; “Sizin söylediğiniz gibi Abdullah Bey’in hesap sorulmaması için söz vermesi de mümkün değil.”
Hem şaşırtarak hem de ilgiyle dinledim Abdullah Gül’ün çok yakını olan ismi.
Örneğin Gül’ün “Çankaya noteri” sözünden müthiş rahatsız olduğunu anlattı. “Asla noter gibi davranmadı zaten” dedi “Kanunları veto etmemiş olabilir ama birçok kanunu çıkmadan önce ilgilileri uyarıp düzeltmeler yapılmasını sağladı.”
Doğal olarak “Anladığım kadarıyla Gül rahatsız, niye kendisi ortaya çıkmıyor? Ayrıca Türkiye’de siyasete damga vurmuş bir ismin bu kadar suskun ve pasif kalması neden?” diye sordum.
Gül’ün yakını “Bazen ben de şaşırıyorum buna, ama anladığım kadarıyla şu anda ortak noktası olmak istemiyor. Türkiye’nin gittiği yolu görüyor, bana göre bu yolda kendisine çok büyük sorumluluklar düşecektir, bu nedenle biraz bekliyordur” yorumunu yaptı.
Benim bu sohbetten çıkardığım 4 sonuç şu:
Gül Erdoğan’la birlikte yürümeyecek.
Gül Erdoğan’a destek vermeyecek.
Gül Erdoğan’ın yargı önüne çıkarılmaması için bir çaba harcamayacak.
Gül Erdoğan’ın gitmesinden sonra sahaya çıkacak.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
O iki ajan neden tutuklanmış acaba?
Bir “takas” haberi özellikle sosyal medyada çok ciddi bir endişeye neden oldu.
Neden?
Nedeni basit, çünkü takasta adı geçen kişi Sedat Peker.
Saray Birleşik Arap Emirlikleri ile iyi ilişkiye girince bizde tutuklu olan iki BAE ajanını serbest bırakmak için Peker’in iade edilmesi şartını koşmuş.
Milyonlarca kişi şu an Sedat Peker’in yakalanması, Türkiye’ye geri getirilmesi, susturulması gibi olasılıkları duymak bile istemiyor.?
Peker de susturulursa kim konuşacak?
Takas konusunu ortaya atan kişi Fatih Altaylı.
Şöyle demiş yazısında; “Dün, iktidara yakın ve kamu geçmişi bulunan bir isim aradı. Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye’nin yeniden başlayan ve hızla samimileşen ilişkilerinden söz etti ve şunu söyledi:
‘Türkiye Sedat Peker’i Emirliklerden getirmek için uğraşıyor. Bunun için de geçmişte Türkiye’de yakalanan Birleşik Arap Emirlikleri ajanlarını koz olarak kullanmak istiyor. İki ajanın Emirliklere iadesi karşılığında Sedat Peker’in Türkiye’ye verilmesi teklifinde bulundular.’ Ben de hemen sordum. ‘Emirlikler ne yanıt verdi buna?’ Şimdilik yanıt vermemişler. Ama Türkiye yanıtın olumlu olma olasılığını yüksek görüyormuş. Bana göre Türkiye’nin takas talebi doğru olabilir. Ama BAE’nin Peker’i bu kadar kolay vereceğini pek zannetmem.”
Peker iadesini ben de pek olası görmüyorum.
Ancak benim bu yazıyı okuduktan sonra bir başka konuda merakım oluştu.
Demek ki Birleşik Arap Emirlikleri’nin istihbaratında çalışan iki ajan bizde tutuklu.
Üstelik bunları geri de vermiyoruz.
Peki ne yapmış olabilirler acaba?
Tabii insanın aklına geliyor, acaba elimizde hangi ülkeler için ajanlık yapan tutuklular var daha?
ÇOK GÜLDÜM
Aferin TRT’ye, görevini hakkıyla yapıyor
Voleybolcu kızlarımız büyük bir başarıya imza atarak Avrupa üçüncüsü oldu.
Bana göre finali rahatlıkla oynayacaklardı tıpkı olimpiyattaki gibi bir şanssızlığın kurbanı oldular.
Toplum başarıyı özleyince kızlarımızın bu başarısı tüm yurdu sevince boğdu.
Dinci kesim ise voleybolcularımız üzerinden din/ahlak/maneviyat dersi vermeye kalkınca halk kızlarımızı daha da bağrına bastı.
Kızlarımız final oynasaydı Erdoğan maça gideceğini söylemişti.
Ama üçüncülük maçına gitmedi.
Herhalde “Ben koskoca cumhurbaşkanıyım, bana ancak final oynanırsa gitmek yakışır” diye düşünmüş olmalı.
Kızlarımızı siyasetçilerden Meral Akşener yalnız bırakmadı.
Maça gitti, tezahürat yaptı Türk bayrağını coşkuyla salladı.
Maçı canlı yayınlayan TRT ise ne maç sırasında ne sonrasında Meral Akşener’i bir kere olsun bile göstermedi.
Niye.
Ne bileyim komiklik olsun diyedir belki de.
Bİ SORALIM BAKALIM
Bu nasıl oluyor böyle?
Bu sözler fırıncıların işveren sendikasının başkanına ait olmasa üzerinde fazla durmayacağım.
Ama söyleyen bizzat o.
Biliyorsunuz İstanbul’da ekmeğe kimseye haber vermeden ve izin almadan zam yapıldı.
Daha önce 2 liraya satılıyordu ekmek şimdi 2.5 lira oldu.
Enflasyon bu kadara hızlı yükselirken ekmek maliyetinin artmaması mümkün değil, zaten fırıncılar da bunu öne sürüyorlar.
Ancak asıl şikayetleri başka.
İşte onları duyunca çok şaşırdım.
Çünkü Ekmek Üreticileri İşverenleri Sendikası Genel Başkanı Cihan Kolivar, maliyetlerin son 1 yılda yüzde 35-40 arttığını ve fırıncının ne yapacağını şaşırdığını belirtmiş ve demiş ki “Kayıtdışı ve ruhsatsız çalışan fırınlar, işini kanuna uygun yapan ruhsatlı fırınlara karşı ekmeği daha ucuza mal ediyorlar.”
Sonra da eklemiş; “İstanbul’da en az 2 bin fırın ruhsatsız çalışıyor.”
Hızını alamamış bir daha eklemiş; “Şehirdeki tüm fırınların hemen hemen yarısında Afganlar ve Suriyeliler ucuza ve sigortasız çalıştırılıyor.”
Dedim ya fırıncıların işverenleri söylemese “Hadi yaaa,” diyerek geçeceğim ama ekmekle ilgili en yetkili/etkililerden biri söylüyor.
Peki nasıl oluyor bu?
Bu fırınlar nasıl ruhsatsız çalışabiliyor?
Yabancılar hiçbir sosyal güvence altına alınmadan bu kadar kolay nasıl çalıştırılabiliyor fırınlarda?
Bunların bir denetimi yok mu?
Üç beş ruhsatsız fırın gözden kaçsa bile insaf edin 2 bin ruhsatsız fırın nasıl olur?
İstanbul bu kadar mı sahipsiz?
KOMİK
Mahkemelerden iyi para kazanılacak galiba
Yargıtay binasının açılışında Kur’an okundu dualar edildi biliyorsunuz.
Sarayla birlikte muhalefetin de hazır bulunduğu törende artık devlet protokolünün en üst sıralarında olan Diyanet İşleri Başkanı da bir konuşma yaptı.
Doğal olarak herkes Yargıtay açılışının Kur’an’lı, dualı olmasına dikkat kesilmişti.
Ancak Diyanet İşleri Başkanı’nın söylediği bir söz var ki evlere şenlik.
Ali Erbaş Yargıtay’ın yeni binası için “Bereketli eyle ya rabbi” dedi.
Para ile ilgileri o kadar çok ki, adalet dağıtılan bir kurum için “bereketli olması için dua” ediyorlar.
Sanki açılan yargının kalbi değil de bir ticarethane.
Bilmiyorum tabii, yarın birileri Kuran’dan bir ayet bulup “adalet için de bereket istenebilir” falan diyebilir ama bana önce çok garip geldi bu sözler.
Ama sonra kendi kendime “Niye şaşırıyorsun ki, her şeyleri para olanlar için konu ne olursa olsun dualarda da mutlaka para geçmesi hiç de garip değil” dedim.
https://twitter.com/can_atakli_