AKP İKTİDARI GELİŞİNİ de ONA BORÇLU!..

Gazetelerin çoğu, AKP’nin neredeyse Beş milyona ulaşan artı oy sırrını araştırmış...

Benim de dün yazdığım gibi; “terör ve baskıyı” ilk sıraya çıkaranlar da var, Erdoğan’ın bir orkestra şefi gibi süreci yönettiğini manşete çekenler de... Hatta dünya basınında onuı, kilitlendiği sandıklardan kurtulmasıyla ünlü sihirbaz Houdini’ye benzetenler bile var!..

Söylenenlerin, yazılan çizilenlerin çoğunda doğruluk payı var tabii, ama hepsini açık ara geride bırakan bir faktör var:

-Devlet Bahçeli!..

AKP’ye 40 milletvekili birden kaptıran MHP’nin lideri... Üstelik bu Bahçeli’nin ilk sabıkası da değil, 13 yıllık sürede AKP’nin ne zaman başı sıkıştıysa, MHP’nin desteği hazır ve nazırdı!.. Aslına bakarsanız, AKP’nin iktidara gelmesinde bile iki başrol oyuncusundan biri Devlet Bey’di...

Yıl 2002... Bahar ayları... Üçlü koalisyona ABD’den ithal edilen Kemal Derviş, ekonomiyi Batı’ya kalın zincirlerle bağlama görevini tam başarıyla yerine getirmişti... Yani misyonunu bu anlamda tamamlamıştı... Sıra asıl büyük göreve gelmişti; daha aylar önce kurulmuş yeni partiyi iktidara oturtma görevi!.. 

Koalisyonu sarsacak ilk adımlar zaten atılmıştı; Bülent Ecevit’in hastalığı, yaşlılığı, iş yapamaz durumda olduğu gazetelerin manşetlerine çekilmeye başlanmış, medya kurtlarının köşelerinde, “bu iş böyle yürümez” sakızı iştahla çiğnenir olmuştu...

İşte tam bu ortamda, Derviş, “Erken seçim şart” açıklaması yapıverdi. Ortalık dalgalandı. O sırada yanılmıyorsam Erciyes dağında MHP’nin şöleninde bulunan Bahçeli, “hodri meydan” karşılığını verdi!.. Seçim bir anda gündemin ilk sırasına oturuvermişti. Ecevit de  pek kıymetli danışmanlarının  gazıyla “hadi o zaman” deyince erken seçim kararı alınıverdi. Ekonomide acı reçetelerin halkın sırtına üst üste bindirildiği, krizlerin üst üste patladığı bir yıl yaşanmıştı. Nefes alınacak, milletin kötü zamanları unutacağı günlere doğru gidiliyordu ve zamanında yapılacak seçimlere daha 2 yıldan fazla süre vardı!.. 

Sonrası tam bir felaket oldu; üç koalisyon ortağı ile muhalefetteki Doğru Yol ve Saadet partileri silinip gittiler. TBMM’ye yalnızca AKP ve CHP girebildi... Ve AKP yüzde 34.5 oyla milletvekili sandalyelerinin yüzde 66’sını kaptı!..

-Devlet Bey ilk büyük “Aferin”ini işte o zaman almıştı!!!

Bunlar insanı delirtir!..

Seçim bitti, muhalefette dalgalanma başladı...

Peki ne oluyor? Sorumlular özeleştiri mi yapıyor, bizde sözcük anlamı hiç bilinmeyen istifa müessesesi mi işletiliyor? Tabii ki hayır! Daha seçimin ikinci gününde şöyle sesler yükselmeye başladı: “Birlik olmak lazım, toplumsal muhalefet şart!..” Hele bir tanesi var ki bayıldım:

-Yarından tezi yok 2019 seçimleri için kolları sıvayalım!..

Gerçekten pes!.. Duyunca, “alay ediyorlar” diye düşündüğümü itiraf etmeliyim. Bırakın bu seçimi, 7 Haziran’dan aylar önce, “Cumhuriyetçi Cephe şart”, başlıklı kaç tane yazı yazdım, sayısını unuttum. CHP’nin başını çekeceği bir ittifakın yaşamsal olduğunu televizyon ekranlarında defalarca anlattım. Ama dinlemediler bile!. 7 Haziran seçimlerinde AKP 10 puana yakın gerileyince iyice havaya girdiler; Vatan Partisi ile yalandan bir, iki görüşme yaptılar, o da milletvekili listelerinin teslimine sayılı günler kala... 

Şimdi, seçimin hemen ardından, bir sonraki seçime 4 yıl varken, “hadi kolları sıvayalım”, “birlik olalım” laflarının sizce ne kadar değeri var?.. Tahminimce şöyle düşünüyorlar:

-Bunlar nasıl olsa balık hafızalı, kısa sürede unuturlar!..

Vals ve kılıç!..

Tayyip Bey, seçimin hemen ardından Osmanlı padişahlarının kılıç kuşandığı Eyüp Sultan Camii’ne giderek “Şükür Namazı” kılmıştı. Peki neden Eyüp Sultan?. Şöyleymiş:

-Erdoğan, Cumhuriyet mirasını reddederek bir gelenek yaratmaya çalışıyormuş. ‘bizim atalarımız hep böyle yapardı, uğurlu gelmişti’ mesajı vermek istiyormuş!..

Osmanlı’ya ne kadar uğurlu geldiği ortada!.. Cumhurbaşkanı, 29 Ekim’de de Atatürk’e halen doğrudan dil uzatamadığı için 1930’lu, 40’lı yılların Cumhuriyet Balolarını eleştirmiş, şöyle demişti:

-Bir yandan fraklı, valsli, şampanyalı Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yapılırken, kapının hemen dışında, ayağına giyecek ayakkabı, sırtına ceket bulamayan, yarı aç, yarı tok hayatını sürdürmeye çalışan bir millet, şaşkınlıkla bu manzarayı seyretmektedir. Biz, insanımızı istiskal eden bu tür dayatmalara son verdik.

Tabii, bu açıklamayı milyarlara mal olan sarayında yapması pek isabetli olmuş... Türkiye’de 30 milyona yakın insanın açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığını da bir kenara not edin lütfen!..

Neyse, konumuza dönersek, “Eyüp Sultan’dan çıkan sonuç nedir?” diye soracak olursanız, “siz vals yaparsınız, biz geleneklerimizleyiz” mesajı diyor bir tarihçi...

-Yani valse karşı kılıç!..

https://twitter.com/umit_zileli