ACAİP YAZILAR

Ambulansa eskiden “cankurtaran” derdik, öyle olunca hatırlayamadı

İktidarın patronu Erdoğan, geçmişte kendilerinden önce bu ülkeye neredeyse çivi bile çakılmadığını söylemekten pek keyif alıyor.

Dinleyen ama daha da önemlisi bunlara inanan olunca, anlatması da çok güzel oluyor.

Bir gün, “Biz geldiğimizde bu ülkede fırın yoktu, biz getirdik” dedi. Alkış kıyamet yer yerinden oynadı.

“Buzdolabı mı vardı bizim çocukluğumuzda?” dediğinde de ortalık “Yaşa, varol, nurol” sesleriyle inledi.

Yol da yoktu eskiden, otoyol falan zaten hak getire.

Üçüncü köprüyü açarken, açtığı köprünün adını bile unutup “Bizden önce böyle köprü mü yapıldı?” diye sormuştu. Törene katılan okumuş kravatlı zevat, hep bir ağızdan “Yapılmamıştı” diye haykırdı.

Oysa yan tarafa baksalar, birinci ve ikinci köprülerin direklerini göreceklerdi ama olsun, maksat farklı.

AKP’nin başkanına göre, eskiden ilaç da yoktu, çöpler hiç toplanmazdı, sular akmazdı, hastane falan bile yoktu. MR’mış, tomografiymiş bunların adı bile bilinmezdi.

En son, “Hükümete geldiğimizde bu ülkede doğru dürüst ambulans bile yoktu. Bugün 5 bin 400 tam donanımlı araç ve 19 hava aracı ile en modern ambulans filolarından birine sahibiz” dedi.

Okumuş kravatlılar kafa sallarken, vatandaş da “Hakikaten yoktu” diye birbirine bakıştı.

Haksız değiller ki.

Çünkü ahalimiz eskiden ambulans bilmezdi ki.

Onun adı cankurtarandı.

Ambulanstan daha anlamlıydı bu isim.

Adı ambulans değildi eskiden cankurtaranın ve kuruluş yılları taaa Cumhuriyet öncesine kadar giderdi.

Osmanlı ordusunda Hilal-i Ahmer, yani Kızılay tarafından atlı cankurtaranlar kullanılırdı.

Cumhuriyet döneminde ilk cankurtaran hizmeti, 1955 yılında başladı.

Ben doğmamıştım daha yani.

Tabii sadece İstanbul’daydı henüz ve 15 cankurtaranımız vardı.

Tabii geçen yıllarda kimi devlet hastaneleri, bazı özel hastaneler, cankurtaran hizmetine başladılar.

Aksıyordu bunların hizmeti, çünkü henüz tıbbi müdahalede erken davranmanın önemi pek o kadar kavranmamıştı.

Dünyada da çok farklı değildi bu açıdan bakarsak.

Cankurtaran konusunda ilk büyük adım 1986’da atıldı.

Cep telefonu yok tabii o zamanlar. Şimdi adı ‘normal’ olan telefonlar ile 077 çevrilince karşınıza “Hızır Acil Servis” çıkardı.

Hızır Acil, ihtiyaç sahiplerine hemen cankurtaran gönderirdi.

Cankurtaranların ön tarafında “Cankurtaran” yazardı.

Bir süre sonra Avrupa Birliği’ne uyum sağlamak için bu yazılar tersten yazılmaya başlandı.

Ahalimiz, üzerinde kırmızı hilal olan bu araçların önünde yazan “naratruknac” lafını görünce şaşırmıştı ilk başlarda.

Oysa bunun amacı, dikiz aynasından arkaya bakınca alıştığımız biçimde “cankurtaran” kelimesini okumamız ve hemen yol vermemiz içindi.

NOT: Elbette bu kelimede geçen, c, k, t, r harfleri de tersti. Ama burada yazarken onları tersine çeviremedim. Belki vardır bir yöntemi ama ben bulamadım, azıcık teknoloji özürlüyüm ya.

Önceleri sadece Ankara, İstanbul ve İzmir şehirlerinde cankurtaran hizmeti verilmeye başlandı.

1991 yılında ise tüm Türk Telekom, 077 Hızır Acil numarasını Türkiye’nin her yerinden 112 olarak değiştirdi.

Bu arada yine Avrupa ile uyum sağlayabilmek için cankurtaranın adı da dünyadaki bütün dillerde kullanıldığı gibi “ambulans” haline getirildi. Bu kelime çeşitli ülkelerde değişik yazılsa bile sonuçta herkes anlıyor artık.

O tarihte Sağlık Bakanlığı ile yapılan anlaşmalara göre, cankurtaran hizmetlerini, belediyeler finanse ediyorlardı.

Kentlerin nüfus artışlarıyla birlikte, belediyeler cankurtaran hizmetlerini karşılamakta sıkıntıya düştü. Bunun üzerine hizmet, 1994 yılında tamamen bakanlığa geçti.

1998 yılında, 112 sisteminin kurulduğu il sayısı 49’a çıkarken, daha sonraları helikopter ambulans, deniz ambulans uygulaması da başladı.

AKP Başkanı’nın “Bizden önce yoktu” dediği tarihe kadar anlatılacak pek çok şey var ama bu kadarı yeter sanırım.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

65 yaş üstü mücadelemiz başarıya kavuştu

Korona nedeniyle 20 Mart’tan bu yana sokağa çıkma yasağı altında, 65 yaş üstü olanlar için küçük bir nefes alma şansı çıktı ortaya.

Önümüzdeki hafta sonu yasağından başlayarak, 65 yaş üstünde olanlar 3 saatliğine dışarı çıkıp yürüyüş yapabilecekler.

65 yaş üstüne uygulanan bu yasağın yarattığı sakıncaları, pek çok kişi dile getirmiş ve sosyal medya üzerinde kampanyalar da açılmıştı.

Ancak yanılmıyorsam yazılı ve sözlü medyada bunu dile getiren ilk kişi ben oldum.

Gazetem de bu konudaki yazımı birinci sayfanın manşetine koymuştu.

Sonuçta kampanyaya dönen bu girişim “kısıtlı da olsa” bir başarıya ulaştı.

Bu nedenle sevinçliyim aslında, ama bu ne kadar yeterli olacak bilmiyorum.

Çünkü 65 yaş üstündekilerin önemli bir bölümü henüz eli ayağı tutan, çalışan, evine para kazandıran nitelikte insanlar.

Bu insanları, herkese yasak olan saatlerde sadece hava almaları için çıkarmak sorunu tam çözmeyecek elbette.

Ama normalleşmeye giden bir adım olarak görmekte de yarar var.

İRONİ

Kanada’nın kararında anlaşılmayacak ne var?

İnternet medyasında dün şöyle bir haber gördüm:

Kanada’da Justin Trudeau başbakanlığındaki Liberal Hükümet, Türkiye’nin 9 Ekim 2019 tarihinde, Suriye’de terör koridorunun oluşmasını engellemek amacıyla başlattığı “Barış Pınarı Harekatı” nedeniyle uygulamaya koyduğu silah ambargosunu süresiz uzattığını açıkladı. Bu açıklama, Türkiye’de şaşkınlık yarattı.

Aynı Kanada’nın, Cemal Kaşıkçı cinayetinde sert tepki koyduğu Suudi Arabistan’a yönelik yaptırımları kaldırması ise dikkat çekti.

Middle East Eye’dan Ragıp Soylu’nun haberine göre, Türk yetkililer ise “Neden böyle bir adım attıklarını açıklamadılar” diyerek Kanada tarafına tepki gösterdi.

Aslında anlaşılmayacak bir şey yok.

Kaz dağlarındaki maden sahaları Kanadalı bir şirket tarafından işletiliyor.

Bu bölgede müthiş bir çevreci hareketi var.

İktidar bu hareketi önlemek için polisini, jandarmasını devreye soktu.

Pek çok kişi bu nedenle dövüldü, itildi kakıldı, mahkemelik oldu.

Belli ki Kanada yönetimi, AKP iktidarının insanlara yeterli şiddet kullanılmadığını ve doğa eylemlerinin hâlâ sürdüğünü görerek buna tepkisini böyle gösteriyor.

ÇOK GÜLDÜM

Pazarın keyfine hoş geldiniz

Hem pazar hem de sokağa çıkma yasağı olunca gülümsemeyi unutacak değiliz elbette.

İşte bu hafta Yıldırım Tuna’dan gelen keyifli fıkralar;

SIKIYSA ONA DA ANLATIN!

Amerikan Hava Kuvvetleri’nin, Nevada’daki ‘Ultra Gizli 51. Bölge’ adı verilen son derece yüksek güvenlikle korunan hava üssüne, bir sabah küçük bir pervaneli uçak inmiş.

Ajanlar pilotu hemen soruşturma odasına almışlar. Adam, Vegas’tan kalkıp kaybolduğunu, benzininin bitmesi nedeniyle mecburi iniş yaptığını söylemiş.

Hava Kuvvetleri, anında FBI’ı devreye sokmuş, bütün gece sabaha kadar çapraz sorgulama sonucu adamın söylediklerinin doğru olduğu ortaya çıkmış. Kendisine geri kalan hayatını hapiste geçirirsin tehdidi ile ”Gör-dük-ler-ini-u-nu-ta-cak-sın” brifingi verilmiş ve adam geri gönderilmiş..

Ertesi gün aynı hava üssüne yine aynı uçak inmiş. Koruma timi, hemen uçağın etrafını sarmış ama bu sefer uçakta iki kişi varmış.

Aynı adam aşağı inmiş, “Bana istediğinizi yapabilirsiniz!..” demiş ağlamaklı bir yüzle, “Uçaktaki karım…  Allah aşkına dün gece nerede olduğumu ona anlatır mısınız?..”

HAREKETSİZ YAŞAMIN 6 GERÇEĞİ…

1- Çok enteresandır, karantina ile oluşan hareketsiz yaşam nedeni ile boynunuzdaki kas yapısı hantallaşır ve  dilinizi dışarı çıkarttığınız anda kesinlikle tavana bakamazsınız..

2- Bütün saf arkadaşlar, birinci maddeyi okuduktan sonra bunu hemen denerler..

3- Bunun bir “yalan” olduğu gerçeğini kavrarlar..

4- Şu anda gülümsüyorsun, çünkü bu numarayı sen de yuttun..

5- Bu yazıyı okumasını kesin bir başkasına tavsiye edeceksin..

6- Suratında hala o komik gülümseme var..

GÜNAH ÇIKARMA ODASI

Adamın biri, kilisede günah çıkarma odasına girmiş. Bir bakmış ki, bir duvar birbirinden çeşitli içkilerle doluymuş, diğer duvardaki rafta sıra sıra en kaliteli Küba puroları duruyormuş.

Tam o sırada içeriye, kilisenin rahibi girmiş. “Özür dilerim peder” demiş adam, “Ben günah çıkarmayalı çok uzun bir zaman oldu. Ama görüyorum ki, bugünkü günah çıkarma odaları eskisine nazaran çok daha cazip ve davetkar bir hüviyete bürünmüş.”
Rahip öfkelenmiş: “Çık lan dışarı, burası benim tarafım!..”

Eşinin yaş gününü unutanlara kopya..

Erkekler; size sesleniyorum;

Eşinizin doğum gününü unuttunuz.. Felaket bir olay değil mi? İşte sizi kurtarabilecek sihirli bir cümle.

“Aşkım tanıştığımız ilk günkü gibi genç ve güzel kalıp yaşlanmazsan, senin bir ‘doğum günün’ olduğunu hatırlamamı benden nasıl beklersin?”

Nasıl ama?..

https://twitter.com/can_atakli_