BAKALIM KİME YARAMIŞ?..

Paris katliamı tüm dünyada müthiş bir sarsıntı yarattı...

Uzmanlar, gözlemciler, hatta sıradan insanlar dahi bu alçakça saldırıya “Avrupa’nın 11 Eylül’ü” adını taktılar ki; sonuçları ve görünür gelecekteki son derece sert önlemleri de hesaba katacak olursak doğru bir nitelendirmeydi... 

Saldırılarda ölen 129 insanın, 99’u ağır, 350 yaralının, meslekleri ne olursa olsun, ortak bir yönleri vardı; tümü “sıradan” yani sokaktaki insan dediğimiz, “VİP” sınıfa dahil olmayan insanlardı; yani Ankara’da, Suruç’ta, Diyarbakır’da, Beyrut’ta, 2001’de New York “İkiz Kule” saldırılarında olduğu gibi!.. Buradan çıkan sonuç nedir?” diye soracak olursanız, ortada değil mi:

-Dünyanın her yerinde, hep sıradan insanlar oynanan kanlı ve alçakça oyunların kurbanı oluyor!..

Bu kadar büyük bir tesadüfe anca şapka çıkarılır!..

Şimdi gelelim şu saldırının teknik analizine... 8 intihar komandosu, 13 Kasım Cuma gecesi, Cumhurbaşkanı Hollande’ın da katıldığı, Fransa-Almanya futbol karşılaşması sırasında, yedi ayrı noktadan saldırıya geçiyor, restoranları, kafeleri tarıyor, bir konser salonunda yüzlerce kişiyi rehin alıp tam 118 kişiyi resmen boğazlıyor, kurşunluyor ve ünü dillere destan Fransız istihbaratının olanlardan ancak olaylar gerçekleştikten sonra haberi oluyor...

-Ne dersiniz, aklınıza yatıyor mu?!.

Eğer öyleyse, vah Fransız devletinin haline!.. Daha olay televizyon ekranlarına düştüğü an, biraz seyrettikten sonra, şu tweeti attım:

-Bu defa olay çok büyük, bakalım BOP bölgesinden acısı nasıl çıkacak!..

Sonra görüntüleri izledikçe ve düşündükçe, yaşanan facianın sonuçlarının getireceği “dehşet zamanlarının” farkına vardım ve açıkçası ürktüm... Olay tek değil, çok boyutluydu:

-Bir taşla bir çok kuş vurulmuştu!..


Vurulan kuşların bilançosu!..

İlk elde olabileceklerin, yani “dehşet zamanlarının” bilançosu şöyle:

-Öncelikle, Avrupa’nın tir tir titrediği, mülteci sorunu bir daha açılmamacasına tozlu raflardaki yerini aldı!. Saldırının hemen öncesinde bir Fransız dergisinde, hangi ülkenin kaç  mülteci alacağına dair bir harita yayınlanmıştı. Avrupa’daki ülkelerin, ancak binlerle ifade edilen mülteci kabul haritası da böylelikle tarihe karıştı!. Örneğin, sağcı-milliyetçi partinin kısa bir süre önce iktidara geldiği Polonya, asla mülteci almayacağını açıkladı bile!.. Dostlar alışverişte görsün misali, seçerek alınan “üç-beş” mülteci görürseniz sakın gülmeyin!.. Türkiye’nin, Avrupa karşısında alacağı “vize kolaylığı”, “AB görüşmelerinde fasıl açılması” gibi olanaklar da fena halde zora girdi!..

-Daha da vahimi; Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ve tabii Türkler üzerinde artacak ırkçı baskıyı tahayyül dahi edemiyorum. Başta Fransa ve Almanya ve İngiltere olmak üzere, çıkarılacak “faşist” içerikli yasaları ise düşünmek bile istemiyorum... Neresinden baksanız, 10 milyon insan Avrupa'da “istenmeyen” statüsüne kolaylıkla geçirilebilir!..

-Başta ABD, Fransa ve İngiltere olmak üzere, Ortadoğu’da yeni “şahin” politikaların çizileceğini görmek için ille de uzman olmak gerekmiyor. ABD’nin büyük bir iştahla istediği, Akdeniz’e çıkışı olan  “Kürt/Amerikan Koridoru” artık biraz daha yakın görünüyor!..

-Geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günkü yazılarımda, iktidarın, ABD’nin “Türk askerinin  kara gücü olarak kullanılması” planına boyun eğdiğini, Başbakan Davutoğlu’nun ağzından bunu açık ettiğini, ancak Türk ordusunun direndiğini, hatta bizzat eski Büyükelçi James Jeffrey tarafından “ABD’nin sabrını çok zorluyorsunuz” sözleriyle tehdit dahi edildiğini yazmıştım. Şimdi bu durumda direniş sürer mi çok emin değilim. G20’de, 1 saat 18 dakika süren, ardından pek neşeli tavırlara sahne olan Erdoğan-Obama görüşmesi tanığımdır!..

Gördüğünüz gibi “vurulan kuş” çok!.. şimdi karar sizin; Fransa’daki bu saldırı en çok kimin, kimlerin işine yaramış?.. Kararınızı verdikten sonra  yapmanız gereken en önemli şeyi unutmayın; hangi dinden, hangi mezhepten olduğunuz hiç önemli değil:

-Ortadoğu bataklığına gömülmemek, birilerinin elinde oyuncak olarak paramparça olmamak için dua edin!!!


Parlamenter Başkanlık!.. 

G 20 zirvesi gerçekten çok yaşamsal bir durumu gözümüze soktu:

-Türkiye artık “Parlamenter Başkanlık” sistemiyle yönetilecek!..

Dün KORKUSUZ’da sevgili Can Ataklı’nın gayet isabetli bir şekilde yazdığı gibi; Tayyip Bey, tüm dünyaya “muhatap benim” mesajını çok güçlü bir şekilde verdi. Obama ile görüşürken, Başbakan Davutoğlu Antalya’da bile değildi ama, hiç bir sıfatı olmayan “damat” Berat Albayrak, Binali Yıldırım, MİT Müsteşarı oradaydı!..

Peki bu ne demek oluyor?. Şu demek oluyor: Başkanlık meselesinin uzun, zahmetli ve “tehlikeli pazarlıklara” açık olduğunu gören Tayyip Bey işi kestirmeden hallediyor... Yine parlamenter rejim var(mış) gibi olacak... Yine Başbakan var(mış) gibi olacak ama asıl görev Başkan’ın sekreterliğinden öteye gitmeyecek ki, bu artık Davutoğlu mu olur, başkası mı olur, göreceğiz!.. Aslında her şey kalın zincirlerle Saray’a bağlı olacak, işte bu kadar basit!..

Haa, Berat Bey’e gelince, madem Obama’ya takdim edildi, Saray’ın belirleyeceği hükümette en önemli koltuklardan birine oturtulacağı kesin gibi görünüyor.. Pek becerikli muhalefete ve halkımıza duyurulur:

-Hadi, geçmiş olsun!..
     
https://twitter.com/umit_zileli