ÇOK GÜLDÜM
Ben boşuna mı “Saray gazetecilerine sorular dağıtılıyor önceden” diyorum
Erdoğan, NATO Zirvesi’ne katıldı, sonra sabırsızlıkla beklediği toplantıyı yaptı.
Sonunda rüyası gerçek oldu ve Biden’la konuştu.
Toplantıdan sonra pek bir şey söylemedi, görüşmelerin iyi geçtiğini, her türlü iş birliğine hazır olduğunu, Amerika ile çok iyi işler yapacağını anlattı biraz.
Sonra atladı gitti Azerbaycan’a ve Galler’e 2-0 yenildiğimiz maçı seyretti.
Türkiye’ye dönmeden önce de yanında getirdiği saray gazetecileri ile güya basın toplantısı yaptı.
Bu basın toplantısı saray medyasının internet sitelerinde bire bir aynen yayınlandı. Bugün de gazetelerinde okursunuz.
Güzel bir çalışma yapmışlar, sanki gazeteciler soru sormuşlar da Erdoğan da yanıtlamış gibi olmuş.
Ama soruların her zamanki gibi sarayın medyaya bakan adamı tarafından verildiği çok belli oluyor.
Hep yazıyorum, hep söylüyorum, saray medyası Erdoğan’a asla soru sormuyor.
Sorular medyaya bakan adam tarafından dağıtılıyor, cevaplar zaten belli, güya gazeteci olanlar da bunları aynen yayınlıyorlar.
Şimdi bunu size bir kere daha kanıtlayacağım.
Aşağıda saray gazetecilerinin güya kendiliklerinden sorduğu sorular var.
Bütün sözde soruları yazmadım, birkaç tanesini seçti.
Sorulardan sonra ise benim sorularım var.
SORU: İki gündür Bakü ve Şuşa’dayız. Ermenistan, çekildiği bölgelere döşediği mayınların haritalarını hâlâ vermiyor. Birkaç gün önce Kelbecer’de mayın patlaması nedeniyle ne yazık ki 3 sivil hayatını kaybetti. Bu konuyla ilgili değerlendirmeniz ne olur?
(Sanki bu konuda haber yazdılar bugüne kadar)
SORU: Sayın İlham Aliyev, Şuşa Beyannamesi’nden bahsederken bunu biraz da Kars Anlaşması’na benzetti. Azerbaycan toplumunda da Türkiye’nin askeri üssü konusunda ciddi bir talep söz konusu. Bu yeni anlaşma kapsamında askeri üs söz konusu olabilir mi? Şuşa Beyannamesi askeri üssü kapsıyor mu?
(Bunu da hiç yazmamışlardı, vahiy mi geldi acaba?)
SORU: NATO’da terörle mücadele konusunda dünya liderlerine Türkiye’nin YPG/PKK, FETÖ ve DEAŞ’la mücadelesi konusunda İngilizce bir kitap takdim ettiniz. Türkiye’nin bu üç terör örgütleriyle mücadelesi hakkında çok somut deliller ortaya konuldu bu çalışmayla. Bununla ilgili reaksiyonlar nasıl oldu?
(Acaba gazeteci kılıklılardan hangisi okudu bu kitabı, hatta acaba gören var mı?)
SORU: Türkiye, son dönemde birçok ülkeye, hatta NATO ülkelerine ve partnerlerine de SİHA satmaya başladı. Batı ve dünya medyasında gün geçmiyor ki SİHA’larımızın küresel jeopolitik dengelere etkisini ele alan bir yorum yazılmasın. Bu konuda savunma sanayimiz markalaşıyor. NATO Zirvesi’nde bununla ilgili bir talep ya da değerlendirme oldu mu? Savunma sanayimizde gelinen aşamayı ve yeni projeleri değerlendirebilir misiniz?
(Soruya bak reklam anonsu sanki)
SORU: Seçimle ilgili olarak Millet İttifakı’nda ortak aday hususunda kafa karışıklığı olduğu görülüyor sanki. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da son zamanlarda adaylığa daha yakın durduğu gözleniyor. Bir sonraki seçimde rakibinizin nasıl bir profilde olmasını istersiniz?
(Kafası karışık olan muhalefet mi, saray medyası mı?)
SORU: Yeni Anayasa çalışmaları hangi aşamada?
Şimdi, Allah aşkına söyler misiniz, bu soruların hangisi gazeteci sorusudur, hangisinin cevabını okurlar/izleyiciler gerçekten merak ederler?
Erdoğan, “soykırım” konusunda “hamdolsun gündeme gelmedi” demiş, oradaki sözde gazetecilerden biri bile bunu sormuyor.
FETÖ’nün iadesinin neden konuşulmadığını sormuyorlar.
CAATSA konusu hiç sorulmuyor.
Bunlardan çok daha önemli olan bir de ne var biliyor musunuz?
Erdoğan önceden dağıtılan soruları cevaplarken hep Biden’e ne söylediğini anlatıyor.
Bir tek gazeteci bile “Peki efendim Biden size ne dedi?” diye sormuyor.
Hiç mi merak etmezler.
Gazetecilik bitirildi.
Ben anlamamakta mı direniyorum nedir bu?
NOT: Soruların cevapları hemen her yerde var, bu nedenle o alana girmedim hiç.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Hem Atatürk’e hem büyük bir hayırsevere vefasızlıktır bu
Çocukluğum, ilkokul yıllarım Balıkesir’de geçti.
Rahmetli annem/babam Necatibey Eğitim Enstitüsü’nde kimya öğretmeniydiler.
Esenevler adlı aynı tip 26 evden oluşan iki katlı evlerden birinde otururduk.
Yan komşumuz ise Ali Şayakçı idi.
O tarihlerde Türkiye’nin en büyük boraks madeni onlarındı.
Mütevazı iki devlet memuru ile Türkiye’nin en zenginlerinden biri, aynı tip iki evde komşu olabiliyordu. Sadece biz iki katlı evin bir katında otururken, onlar iki katı da kullanıyordu.
Şimdi diyeceksiniz ki, “bu nostalji nereden çıktı?”
Yapılan bir vefasızlığı öğrendim de ondan. Ali Şayakçı, o zamanlar bilmiyorduk, meğer Balıkesir’in eğitime en çok katkı yapan ismiymiş, binlerce öğrenciye burs sağlamış, okullar, yurtlar yaptırmış.
O tarihlerde yapılan yardımları açıklamak ayıp sayılırdı. Örneğin ben de sınıfımızın en fakir öğrencisi olan sıra arkadaşıma babamın eğitim desteği sağladığını 30 yıl sonra falan öğrendim.
Ali Şayakçı, 1980’de Balıkesir’in Çamlık mevkiine çevre düzeni de çok güzel olan büyük bir Atatürk heykeli yaptırmış.
Balıkesir’e AKP’den yeni seçilen belediye başkanı, “Bu heykel çok eskidi, daha güzelini yaparız” bahanesiyle geçen yıl bu heykeli söktürmüş.
Bu konuyla ilgili “Başkan, Atatürk heykelini kaldırdı, yenisini yapmayacak” eleştirileri gelince alelacele bir Atatürk heykeli yaptırmış.
AKP’lilerin pek çok yerde gösterdiği görgüsüz tutuma uygun biçimde, “Eskisinin iki katı büyüklüğünde bir Atatürk heykeli yapıyorum” iddiasıyla çıkmış ortaya.
Yapmış da.
Ama bu heykel son zamanlarda ülkemizin pek çok yerinde gördüğümüz türde zevksiz, niteliksiz, büyük olmasının dışında hiçbir estetik değer de taşımayan bir heykel olmuş.
Üstelik yeni heykeli yapınca daha önceki heykeli yaptıran ve kaidede yer alan Ali Şayakçı’nın adı da yok oluvermiş tabii.
Üzüldüm.
İlkokulu orada okuduğum için çoğu kez kendimi “Balıkesirli” olarak tanımlarım. Türkiye’nin en zenginlerinden olduğu kadar hayırseverliğini de yıllar sonra öğrendiğim kapı komşumuz Ali Şayakçı’ya yapılan vefasızlığa gerçekten çok üzüldüm.
Her şeyi bu kadar yıkıp geçerek daha ne kadar gidecekler ki?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Şenol Güneş’in maaşı millete şimdi battı
Milli Takım ne yazık ki Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olamadı.
İkinci tura kalması mucizeden bile daha zor.
Tabii durum çok kötü olunca herkes bir suçlu arama telaşına kapıldı.
Hedefin merkezinde teknik direktör Şenol Güneş var.
Ama ne gariptir ki, eleştiriler Güneş’in takımı yönetmesi ile değil de aldığı maaşla ilgili.
Ben de bilmiyordum, Şenol Güneş yıllık 2 milyon 200 bin Euro maaş alıyormuş.
Neden Euro bilemiyorum artık.
Hani Güneş yabancı olsa, onların para birimi kullanıldı denebilir, ama hoca Türk.
Bu paranın Türkçe karşılığı 33 milyon ediyor. Aylık ne eder hesap edin.
Bu paranın içinde primler yokmuş.
Şimdi herkesi bu paranın derdi almış.
Merakım şu; takım başarılı olsaydı ve ikinci tura geçseydi, Güneş’in maaşı yine söz konusu olacak mıydı?
Elbette olmayacaktı, zaten olsa bugüne kadar olurdu.
Herkesin tanrısı para olunca başarı da para ile ölçülüyor.
Takım başarılı olursa “Şenol’a o para az bile”, yok başarısız olursa “Bu adama bu kadar para verilir mi?”
Hayır üzüldüğüm, kıçına don alacak parası olmayanlar konuşuyor böyle daha çok.
KOMİK
Bir bilmecem var çocuklar…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün Cumhuriyet başsavcılığına gitmiş.
Neden gitmiş?
Söylendiğine göre Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçinin kim olduğunu söylemiş…
Peki hangi dava veya soruşturma kapsamında acaba?
Gerçek Gündem’in sitesindeki habere göre, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu aynı konuyu bir gün önce ziyaret ettiği Meclis Başkanı’na da söylemiş.
Ama galiba isim vermemiş, “Şu anda milletvekili olan biri olmadığını” belirtmiş sadece.
Eski milletvekili yani.
İlle bilmece çözdürecekler.
Yahu şunu çıkıp yiğitçe söylesenize…
Cesaretiniz mi yok, yoksa dedikodu yapmak daha mı hoşunuza gidiyor anlamıyorum ki.
https://twitter.com/can_atakli_