ANALİZ

Biden’in Putin’e “katil” demesinin en büyük etkisi Türkiye’ye olacak

Öyle anlaşılıyor ki, Biden artık Amerikan Başkanı olarak ağırlığını koyuyor.

Atadığı bütün bakanları onaylandı.

İşbaşına getirdiği ekibi de sınavı geçti.

Biden, önce elbette Amerikan halkına mesajlar verdi.

Sonra dışa döndü ve kavga çıkaracak ilk demecini patlattı, Rusya Devlet Başkanı Putin’e “Katilsin” dedi.

Bu şu demektir; Yeni Amerikan Başkanı, Rusya’nın genişlemeci tavrına karşı gücünü kullanacak, Rusya’nın büyümesine engel olmaya çalışacak.

Bugünkü verilere baktığımızda Amerika’nın Rusya’ya göre ekonomik ve askeri olarak daha avantajlı olduğunu görüyoruz.

Ancak şu da bir geçek ki, Rusya da bundan 5 yıl öncesine göre Amerika karşısında daha güçlü, elindeki kartlar daha iyi.

Bunda Trump’ın yanlış Ortadoğu, Irak ve Suriye politikaları çok etkili tabii.

Putin, Amerika’nın başında Trump’ın olduğu süreçte siyasi, ekonomik ve askeri olarak bu bölgelerdeki gücünü artırdı.

En önemlisi Çarlık Rusyası’ndan bu yana en büyük hayali olan Akdeniz’in sıcak sularına inmeyi “kısmen de olsa” başardı.

İşte Türkiye’nin rolü burada başlıyor.

Amerika’ya ve dolayısıyla NATO’nun diğer ülkelerine göre Rusya’nın Akdeniz’de daha önemli güç olmasının arkasında Türkiye var.

Çünkü Erdoğan yönetimi, bölgede gücünü artırmak,  isteklerini Amerika’ya daha fazla kabul ettirmek için Rusya ile flört etti, Trump bunu tam algılayamadı, Pentagon bunu dengelemek için PYD kartını oynamaya kalktı.

Sonuçta tek kazanan Rusya oldu.

Biden şimdi bu kaptırılan etki alanını geri almak için harekete geçecek.

Dikkat ediyorsanız NATO ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik söylemleri sertleşiyor.

NATO tarihinde ilk kez bir ülkenin içi ile ilgili resmi açıklama yapıldı ve genel sekreteri, “Türkiye ile demokrasi ve insan hakları konusunda aramızda çok ciddi anlaşmazlıklar var” dedi.

Biden’in tüm dünya ülkelerinin liderlerini aramasına rağmen, NATO’da bir gedik açtığını düşündüğü Erdoğan’ı hâlâ aramamış olması da bunun bir parçasıdır.

Gözlediğim kadarıyla Avrupa’daki zirvede Erdoğan’a, “Artık safını tam olarak belli et, bir NATO üyesi olarak Rusya ile bu yakınlaşmanı bitir, aksi takdirde yaptırımlar uygularız, yine devam edersen artık aramızda yerin kalmayacaktır” diyecekler.

Saray yönetimi olacakları biliyor ve zaten bu yüzden uzun süredir milyonlarca dolar ödediği lobi şirketleri aracılığı ile Beyaz Saray’a ulaşmaya çalışıyor.

Burada hiç akla gelmeyen ve hesaplanmayan, Biden’in Putin’e katil diyerek kavgayı başlatması.

Sarayın işi çok zor yani…

BUNU YAZMAK GEREK

Siyasette görüşler elbette değişir ama hafızalarla alay etmemek gerek

Saray hükümetinin en güçlü ismi Süleyman Soylu’dur…

Öyle ki; Erdoğan, Soylu’yu harcayamaz, harcamak isterse bile bunu Soylu’yu daha da yukarı çekerek yapar ancak.

Saraya yakın kişilerden öğrendiğime göre, aslında Erdoğan, Soylu’dan çok hoşnut değil, onu bir tehlike olarak görüyor.

Muhtemelen Soylu, Erdoğan’ı zora sokabilecek işler yapıyor ama bundan kamuoyunun pek haberi olmuyor.

Kamuoyu Süleyman Soylu’yu, liderine çok bağlı bir bakan olarak tanıyor, çünkü İçişleri Bakanı, bulduğu her fırsatta genel başkanını şiddetle övüyor ona nasıl bağlı olduğunu anlatıyor.

Son olarak Çanakkale Zaferi kutlaması yaparken bile genel başkanını unutmadı Soylu.

Verdiği mesajın bir bölümü şöyle;  “106 yıl önce bugün Çanakkale’de birlikte savaştığımız Halep, Şam doğumlu insanlara kapımızı kapayıp ‘zenginleştik’ diye insanlığımızı unutup onları ölüme terk etmedik. Türkiye’ye yıllar yılı bir karakter zorla dayatılmak istendi. Kimliğimiz unutturulmak istendi. 1000 yıl sürecek diye tarif edilen bir karakterdi. Üstümüze uymayan o karakterin 20. yüzyılın sonunda bizi getirdiği nokta bilinmektedir. 2002’den sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ortaya konulan bir irade var.”

Cümle ve bağlılık gösterisi güzel de Süleyman Bey, Erdoğan’ın 2002’de ortaya bir irade koyduğunu söyleyerek bağlılık bildiriyor ama galiba AKP’ye katıldığı tarihi hatırlamıyor.

Soylu, 5 Eylül 2012’de resmen AKP’ye katıldı. 30 Eylül 2012’de AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na seçildi; Ar-Ge’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi. Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde Trabzon milletvekili seçildi.

Bu önemli değil, önemli olan Soylu’nun 2002 ile 2012 arasındaki 10 yılda izlediği politikalar ve AKP iktidarı için söyledikleri.

Soylu, 2012’ye kadar Erdoğan ve iktidarını yolsuzluk yapmakla suçlar, “Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eğdin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü” diye bağırır, “Eğer tertemiz bir adamsam, eğer dürüst bir adamsam senden hesap sormazsam namerdim” derdi.

Tabii siyasi görüşler değişir.

Ama bari hiç olmazsa; AKP’ye katıldığı tarihi başlangıç alarak başlar övgüler düzmeye ve “2012’den bu yana gördüğüm sağlam iradenin yanındayım” falan der insan, ağır hakaretler savurduğu 10 yılı da işin içine katmaz.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Suriyeli mültecilerde korona görülmüyor mu? (2)

Yılbaşından sonraki bir yazımda “Korona rakamları verilirken Suriyeli mültecilerden hiç söz edilmiyor, 5 milyona yakın Suriyeli var ülkemizde, bunlardan korona olan hiç yok mu, özel bir önlem alınıyor mu?” diye sormuştum.

Tabii ki hiç cevap gelmedi.

Konuyu CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur da biraz farklı açıdan gündeme getirmiş.

Soru önergesi veren Güzelmansur, bakanlığın korona verilerini açıklarken 100 bin kişiye düşen koronalı hasta sayısını ‘adrese dayalı nüfus kayıt sistemi’ verileri üzerinden saptandığına dikkati çekerek, “Hatay’da 500 bini aşkın Suriyeli yaşıyor, bu durumda Suriyeliler hesaba katılmıyor” demiş.

Bu durumun yoğun Suriyeli nüfusun yaşadığı iller açısından bir çarpıklık oluşturduğunu belirten Güzelmansur şunları dile getirmiş;

“6-12 Mart haftası için açıklanan verilerde, Hatay’ın 100 binde vaka sayısının 69.43 olduğu belirtilmektedir. Bu veride Hatay nüfusu 1.6 milyon olarak esas alınmıştır. Oysa Hatay nüfusu Suriyelilerle birlikte 2.1 milyondan fazladır. Var olan gerçekliğe göre yani 2.1 milyonluk nüfusa göre hesap yapılsaydı Hatay’da haftalık vaka sayısı (100 binde) 54.85 çıkardı.”

Öyle ya vatandaş olsun olmasın, Suriyeli mülteciler ülkemizde yaşıyor ve herhangi birinin koronaya yakalanmış olması hepimizi etkiliyor. Bakanlığın bunu saklaması ya da yok sayması olacak iş değildir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Demek ki saray HDP’nin baraj altı kalmadığına kanaat getirdi

Saray iktidarı; HDP’yi PKK terörünün Meclis’teki uzantısı olarak gördüğü gibi bu parti ile düzeyi ne olursa olsun ilişki kuran herkesi de teröristlikle suçluyor.

Bunun amacı belli.

Seçimlerin kaderini HDP oyları tayin edecek. İkinci tura kalınması halinde HDP’nin oyları hangi adaya yönelirse seçimi de o kazanacak.

AKP’nin oylarının düşmesine rağmen Meclis’te çoğunluğu sağlamasının tek koşulu HDP’nin baraj altında kalması.

Bu durumda HDP’den seçilen 67 milletvekilinin en az 60’ını AKP alacak.

HDP’yi yıpratma çabalarının altında yatan budur.

Ancak anladığım kadarıyla saray kendine özel yaptırdığı anketlerde oylarının çok düştüğünü, buna karşı HDP’nin de barajı geçtiğini görüyor.

AKP’nin oyları düşerken, HDP’nin barajı geçmesi Meclis’te bir AKP üstünlüğünün de sonu demek.

Bu durumda çareyi partiyi kapattırmakta buldular.

Bu yıl içinde yapılacak bir seçimde HDP katılamazsa bundan en kazançlı AKP çıkacaktır.

HDP eskisi gibi bağımsız adaylarla varlık göstermeye çalışacaktır, bu durumda çıkaracakları milletvekili sayısı yarıya düşer, hatta bu kez ortada bir parti de olmadığı için daha da aşağı inebilir.

Tabii seçim sadece milletvekili seçimi değil, bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi var.

AKP’nin oyları ciddi düşüşte olduğuna göre, ilk turda sonuç alınamaz.

İkinci turda saray Apo kartını ortaya koyabilir, öyle ki İmralı mahkumunun ev hapsine çıkarılacağı bile açıklanabilir, ayrıca Kürt seçmene el altından pek çok vaatte bulunulur.

HDP seçmenini arkasına alma konusunda iktidarın muhalefete göre daha güçlü olduğunu kabul etmek gerek.

Sonuç olarak şunu yazmalıyım; Erdoğan’ın kısa süre içindeki bir seçim zaferine ihtiyacı var. Bunun için her şeyi yapar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Faiz artırma kararı sonunda döviz yine yükselir, enflasyon patlar

Merkez Bankası beklenenin de üzerinde faiz artışı yaptı.

Faizler yüzde 19’a çıktı.

Reel faiz daha da yüksek olacaktır.

İktidar yanlısı ekonomistler, Merkez Bankası’nın elinin güçlendiğini, dövizin kontrol edileceğini, vatandaşın elindeki dövizleri TL’ye çevireceğini, döviz fiyatlarında sert düşüşler olacağını söylüyor.

Ekonomist değilim ama bu tahminlerin tutacağını hiç sanmıyorum.

Çünkü faizler yükselince elbette döviz fiyatları düşer.

Ancak bunda zamanlama da önemli.

HDP’ye kapatma davası açılmış, NATO; Erdoğan’a hukuk ve demokrasi hatırlatması yapıyor, bir telefon bile etmeyen Biden’ın da önümüzdeki günlerde benzer çıkış yapması mümkün, Türkiye’yi tekrar Amerika’ya kaptırmak istemeyen Rusya’nın beklenmedik atakları olabilir.

Bunların hepsi ekonomiyi kötü etkileyecek, faizler ne kadar yükselirse yükselsin, döviz fiyatlarını tutmak mümkün olmayacaktır.

Yanılmayı çok isterim…

https://twitter.com/can_atakli_