MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Binlerce güvenlik bir işe yaramıyormuş
Dünyada en sıkı korunan ülke yöneticisi, herhalde Amerika başkanıdır ama hemen arkasından Erdoğan’ın geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Amerika başkanı, olağanüstü teknoloji ile de korunur.
Başkan hareket halindeyken, etrafında sadece “Secret Servis” denilen Beyaz Saray koruma ekibi görünür o kadar, ama onların arkasında muazzam bir teknolojik izleme vardır.
Buna karşı AKP genel başkanının koruması, çok açık biçimde görülür.
Erdoğan özellikle doğu illerine gittiğinde, koruma sayısının 3 bini aştığı olmuştu.
Bunu bölge yöneticilerinin yaptığı açıklamalardan öğrenmiştik.
Durum böyle olmasına rağmen, Siirt’te akıl almaz bir olay meydana geldi.
Haberi saray medyasının “ortak haberinden” okuyalım;
“Bir polisin otomobilinin altına yerleştirilen patlayıcıyı uzaktan kumandayla patlatıp infial yaratmayı planlayan teröristlerin kanlı oyunu son anda bozuldu. Sansasyonel bir eylem arayışındaki teröristler, miting alanına ya da siyasi figürlere yaklaşamayacaklarını bildikleri için çevre illerden görevlendirilecek çevik kuvvet polislerini hedef olarak seçti. Sabah saatlerinde Mardin’den Siirt’teki mitinge görev için gidecek polis memurunun aracının altına gizlice uzaktan kumandalı patlayıcı yerleştirildi.
Aracını muhtemelen miting alanı yakınlarına ya da emniyet müdürlüğünün kendilerine tahsis edeceği bir otoparka bırakacak olan polis memurları dışında, aracın bulunduğu yerde başka polisler de olacaktı. Ancak iki polis memurunun aracın altındaki patlayıcıları erken fark etmesi ile teröristlerin planı suya düştü.”
Haberin yayınlanmasının ardından, AKP yetkilileri açıklama yapma yarışına girdi.
Türkiye’nin huzurunu bozmak isteyenler yine harekete geçmişti, Erdoğan’ı ortadan kaldırmak isteyen güçler, çirkin yüzlerini ortaya koymuştu, FETÖ ve PKK eylemi birlikte planlamıştı, muhalefetin hevesi kursağında kalmıştı ve daha nice abuk sabuk yorumlar.
Ancak kimsenin aklına “Binlerce kişi tarafından korunan Erdoğan’ın bir polisin dikkati sayesinde bombalı suikasttan kurtulması nasıl bir istihbarat açığıdır, tesadüf olmasa korkunç bir gün mü yaşayacaktık?” sorusunu sormak gelmedi.
Öyle ya o binlerce kişi sadece fiziki koruma mı yapıyor yani?
Bunca büyük bir koruma ordusunun istihbarat gücü bu kadar zayıf mıdır?
Eğer bomba olayı gerçekse, istihbarat gücünün çok zayıf olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız demektir. Bir uyanık polis, arabanın altındaki bombayı görmese, büyük bir facia yaşanacaktı; bu durumda milyonlar harcanan koruma ordusuna ne gerek var?
Saray medyasının haberlerinde bombanın “tesadüfen” görüldüğü ileri sürülüyor ama yayınlanan fotoğraflara bakınca insan, “Bunun nesi tesadüf?” demeden edemiyor.
Çünkü araba altındaki bomba düzeneği hemen her gözün görebileceği biçimde yerleştirilmiş.
Bir iki metre uzaktan baktığınızda aracın alındaki çıkıntı rahatlıkla görülüyor. Böyle bir günde sokaktan geçen biri bile “Otoparktaki bir otomobilin altında tuhaf bir şey var” diye ihbarda bulunur.
Bu da insanın aklına ister istemez “Yoksa bombalı saldırı olacaktı haberiyle, bir tür propaganda mı yapılmak istendi?” sorusu takılıyor.
Bugüne kadar sayısız örneğini gördük de ondan böyle düşündüm bir an.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Yüzde 65’e “hain, illet, zillet, terörist, FETÖ’cü” denince bir şey olmuyor ama…
Seçim yaklaşıyor.
Pek çok belirtisi var tabii ama bunlardan biri de AKP genel başkanının öfkesi.
Hep öfkeli tabii de son zamanlarda iyice yükseldi bu öfke.
Kılıçdaroğlu’nun “Bunlar gayrı milli” sözleri iyice sinirlendirmiş Erdoğan’ı.
AKP genel başkanı “Erdoğan’a bu milletin yüzde 52’si oy verdi” dedikten sonra devam ediyor; “Sen kimsin de Erdoğan’a oy verenlere gayri milli diyorsun. Adama ne derler hadi oradan. Sen önce seçim kazanma nedir bunu öğren. Bırakın yeminli Türkiye düşmanlarına göz kırpmayı, bırakın yalan yanlış bilgilerle insanları töhmet altına sokmayı. Bırakın üç kuruşluk kar için memlekete çeyrek asırlık zarar vermeyi. Terör örgütünün beslemeleriyle beraber yürümüyorlar mı?”
İyi de Erdoğan neredeyse her konuşmasında başta CHP ve Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefete “hain, terörist, alçak, zillet, illet, FETÖ’cü” gibi tanımlamaları yapıyor.
Demek o istediği hakareti yapabilir, bundan bu anlam çıkmıyor mu?
Ayrıca dikkatinizi çekmiştir AKP genel başkanı “Bize gayrı milli diyemezsin” derken bile CHP ve muhalefeti terörist ilan ediyor.
Ne fena bir gidiştir bu böyle.
Bİ SORALIM BAKALIM
Erdoğan’ı Mersin mitingi konusunda da kandırdılar
AKP genel başkanı; Siirt’te konuşurken, belli ki aklı Mersin’deki CHP mitingindeydi.
Kılıçdaroğlu için “Bugün Mersin’deydi. Mersin’de bu kadar kalabalık toplayamadı. Mersin’i bu kadar dolduramadılar. İşte bak burası Siirt. ‘Daha büyük meydan verilse orayı doldururduk’ diyor. Sen ilk önce orayı doldur. Resmi rakamlar elimizde” dedi.
Erdoğan Siirt’teki kalabalığın Mersin’dekinin iki katı olduğunu iddia etti.
Peki Erdoğan bunu nereden bilip de söyledi?
Kendisine öyle bilgi verilmiş.
Danışmanları yine kandırmışlar Erdoğan’ı.
Bu konuda görev Mersin Valisi’ne verilmiş. Vali polislere turnike kurdurup mitinge katılanları tek tek saydırmış. “Turnikelerden geçen 21 bin 500 kişiydi, ayrıca turnikelerden geçmeyip de mitingi biraz uzaktan izleyen 1500 kişi vardı” bilgisini sunmuş danışmanlara.
Oysa göz var izan var.
Vatandaş, Mersin’in en büyük alanı bir baştan bir başa dolmuş, yollar taşmış, millet meydana çıkan yolları bile tamamen doldurmuş.
Erdoğan’ın kandırıldığının kanıtı ne biliyor musunuz_?
Dünkü saray gazetelerine ve televizyonlarına bakın, birinde bile Mersin mitingi yoktu. Haber ve fotoğraf koysalar foya ortaya çıkacak tabii. Hiç görmemek en iyisi.
BUNU YAZMAK GEREK
TÜİK Başkanı, gerekçe açıklamak zorunda
Sarayın TÜİK’in başına oturttuğu kişi ana muhalefet partisi genel başkanına randevu vermiyor.
Kapısına kadar geldiği halde en küçük bir nezaket gösterisi bile yapmaya yanaşmıyor ve demir kapıları kapattırarak kimseyi içeri sokturmuyor.
Neye güveniyor?
Güvendiği tek kişi var.
AKP’nin genel başkanı.
Yoksa demokratik bir hukuk devletinde hiçbir bürokrat, milletin seçtiği bir siyasi parti genel başkanına bu kadar nezaketsiz davranamaz. TÜİK’in başındaki kişi her ne kadar tek seçicisi Erdoğan’a bağlı olsa bile bulunduğu makamın sorumluluğu gereği ana muhalefet partisi genel başkanına “neden randevu vermediğini” açıklamak zorunadır.
Hiçbir yüksek bürokrat millet adına denetim yapma yetkisi olan parlamentonun karşısında bu kadar pervasız davranma hakkına sahip değildir.
Bu arada bir çift sözüm de Meclis’te Erdoğan’ın başkan yaptığı kişiye var.
Başkanı olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi bir bürokrat tarafından aşağılanmış ve meclis küçük düşürülmüştür.
Kendisini o makama kim nasıl getirmiş olursa olsun, bir meclis başkanı bunun hesabını sormak zorundadır.
Gerçi sormayacağı açıktır.
O halde muhalefet milletvekilleri bu konuyu da unutmamalı ve meclis başkanından da hesap sormalıdır.
ŞAŞIRDIM
Devletin memuruna randevusuz neden gidilemez?
Kemal Kılıçdaroğlu’nu son zamanlarda çok büyük ilgiyle izliyorum.
Muazzam işler yapıyor.
Ama en önemlisi, her yaptığı ile sarayın kimyasını bir daha bozuyor.
Sarayı ve çevresini yerle bir ediyor.
128 milyarı sorarak başladı bu trend.
Ve sürekli yükseliyor.
Kılıçdaroğlu son olarak TÜİK ziyareti ile sarayın hem kimyasını bozdu hem karizmasına derin bir çizik daha attı.
TÜİK Başkanı’nın terbiye sınırlarını çok aşarak, binanın demir kapılarını kapattırması, sıradan bir memurunu gönderip “Randevusuz almıyoruz maalesef” dedirtmesi devlet yönetiminin ne kadar acz içinde olduğunu açık biçimde gösterdi.
Erdoğan, bu ziyarete çok sinirlendi.
Erdoğan öyle öfkeli ki, Kılıçdaroğlu’na ağır hakaretler savurduğu Siirt konuşmasında ne hukuk ne demokrasi kurallarıyla asla bağdaşmadığı gibi devlet yönetme adabına da çok aykırı sözler söyledi.
“Ana Muhalefet’in başında bir zat var. Bu zat Merkez Bankası’ndan randevu istiyor. Merkez Bankası ona göre bağımsız değil ya. Merkez Bankası bu beyefendiye randevu veriyor. Gidiyorlar Merkez Bankası’ndan brifing aldıktan sonra dışarı çıkıp bankanın aleyhinde konuşuyorlar” dedi öfkeli konuşmasında önce.
Sonra ekledi: “Bunlarda edep, adap yok. Dün de TÜİK’e randevu filan almadan oraya da gitmek istedi. TÜİK de buna randevu vermedi. Gittiler kurumun önünde bir genel başkan orada gösteri yapıyor. İnsan utanır. Bir insan davet edilmediği yere gidemez. Devletin bu kurumları senin şamar oğlanın değil. Buralar ciddi kurumlardır. Senin gibi ciddiyetsiz değil. Devletin kurumları zaten yapmaları gereken açıklamaları zaten yapıyorlar. Bundan sonra devletin kurumlarına randevusuz gidilemeyeceğini öğreneceksiniz. Hiç merak etmeyin biz dimdik ayaktayız.”
İyi de millet adına; millet tarafından seçilmiş, millet adına denetleme görevi olan biri neden devlet dairesine giderken randevu istesin?
Bu biiir.
İkincisi, Kılıçdaroğlu nezaket göstererek TÜİK Başkanı’ndan randevu talep etmiş. Ama oraya oturtulan kişi randevu talebini reddetmiş. Devlet geleneğinde, millet tarafından denetleme yetkisi verilmiş kişilere randevu verilmemesi kabul edilebilir mi?
Saray fena halde baş aşağı gidiyor.
Ne sinir kalmış ne bir şey.
Hayra alamet değil bunlar.
https://twitter.com/can_atakli_