BU BİR ÖFKE, KEDER, HIÇKIRIK YAZISIDIR…
(Bakana Göre Sıkıntı Olmasa da!)


Tarikat, siyaset, cemaat, taciz, tecavüz, cinayet, intihar, dayak, tekme, berdel, başlık, çocuk gelin derken; Adana’nın Aladağ ilçesindeki “Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu” yangınında yanarak ölen biri 4 yaşında 11 çocuk ve 18 yaşında bir eğitmen…

Bu derme çatma yurtta kimler mi kalıyor? Kim kalacak? Yoksul ailelerin okumak isteyen kızları kalıyor. Nasıl mı kalıyor? Geceleri bulaşıkları yıkayarak, sabahın köründe dini eğitim için kaldırılarak, gece kaçmasınlar diye kapı kolları çıkartılarak, sonrada o küçük bedenleri birbirine sarılmış olarak yangında kavrularak! Şimdi devlet erkânının katıldığı ve sahte bir saygının sergilenip, timsah gözyaşlarının akıtıldığı tören öncesine geçmenin ve yapılan açıklamalara bakmanın zamanıdır.

12 ölüm üzerine Erdoğan, Adana valisini arayıp bilgi alıyor. Birkaç bakan hemen yola çıkıyor. Aile Bakanı; “Bakanlık olarak 32 kişilik psikososyal ekiplerimiz sahada. Biz ailelerin acılarını paylaşmak üzere buradayız” açıklamasını yapıyor… 

Ev ev, köy köy dolaşarak bu yurtların propagandasını yapanlar! “Ben de o yurtlarda okudum” diyen milli eğitim müdürleri! “Bir yıl önce denetim yapılmış sıkıntı yok, 6 ay sonra da yapılmış orada da sıkıntı yok. Gereken dersi çıkaracağız” şeklinde açıklama yapan bakanlar! Sizin asıl göreviniz, emanetiniz altındaki çocukları korumak, barındırmak, sağlıklı bir ortamda eğitim almalarını sağlamak değil midir? Şimdi yanarak, kavrularak ölen bu 12 can, sizi rahat yataklarınızda rahatsız edecek midir?

Ya da 3. köprüyle övünmek, dünyanın en büyük hava limanını yapıyoruz diye hava atmak, lüks otel formatında içi boş hastaneler yapmak, dağı taşı çimentoya teslim ettiğiniz AVM’lerle övünmek ve külliyelere sığamamak birincil görevinizken gereken dersler çıkacak mıdır?

Şimdi şöyle bir geriye dönüp adına “fıtrat” ya da “kader” dediğiniz resmin parçalarına bakalım. Zonguldak ve Soma’ya gidelim. Maden cinayetlerine, inşaat boşluklarındaki yere çakılmalara, dere yataklarındaki boğulmalara, rögar kapaklarının açık unutulması sonucu yaşanan ölümlere, tarım işçilerinin balık istifi doldurulduğu kamyonların devrilmesi sonucu hayatını yitirenlere bakalım. Yeri gelmişken; gereken ders çıkarıldı mı, ceza kesilip hesap soruldu mu diye soralım?

Keşke bakanın sahaya sürdüğü psikososyal(!) ekiplerinden önce gereken önlemler alınsaydı da 2008’de Konya’da tüp patlamasıyla çöken Kuran Kursu binasında ölen 17 kız çocuğu bugün yaşıyor olsaydı. Keşke 2 gün süren ve 200 milyon dolara mal olan G-20 zirvesine yapılan masrafın, Adana’da 6.6 milyon dolara mal olan müftülük binasına harcanan paranın çok az bir bölümü o yurtlara harcansaydı! Keşke 4 bine yakın özel yurtta konaklayan 300 binin üzerindeki öğrenciye devlet sahip çıksaydı. Keşke EMO’nun (Elektrik Mühendisleri Odası) yurtlara ilişkin uyarısına AKP yetkilileri; “Onlar genç, bir şey olursa atlayıp kaçarlar” şeklinde akıl almaz açıklama yapmasaydı. Keşke 12 ölüm özerine yurt müdürü; “Onlar şehit oldular, cennete gittiler” demeseydi. Keşke daha önce yaşanan ölümlerde, ölenlerden birinin babası; “Bizim çocuklarımız diskoda, barda değil, Allah’ın emrettiği namazlarını kıldıktan sonra öldü” deyip olayı geçiştirmeseydi.

Keşke müftüler işi; “kara bahtları buymuş, bu bir kader, alınyazıları baştankara yazılmış, zaten şehit oldular, cennete gidecekler, ilim, irfan ve Kuran yolunda öldüler” şeklinde bu tür ölümleri normalleştiren ve tarikatları aklayan açıklamalar yapmasaydı. Keşke taziye çadırında elektriklerin sık kesilmesi sonucu karanlıkta oturduğunu söyleyen yaşlı kadına, Bakan Ömer Çelik; “Loş ışıkta, romantik ortamı seviyorsun” gibi sığ ve çiğ bir espri yapmasaydı.

Keşke yanarak, kavrularak, ölüp giden çocuklarımızın isimlerine ve soyadlarına rağmen (Yetim, Bahtınur, Köylü” daha hak ettikleri bir yaşamları olsaydı. Keşke onlar kilitli kapılara, bakımsız binalara, denetimsiz yurtlara, yoksulluğun- çaresizliğin, çıkışsızlığın kucağına atılmasaydı. Keşke yetkililer; “insanın olduğu yerde hata eksik olmuyor” şeklinde açıklama yaparak kusuru üzerlerinden atmasaydı. Keşke başımıza gelen her felaketi ilahi olarak kodlamasalardı. 

Keşke bakanlar acılı aileleri teselli etmek için yollara düşmeden önce üzerlerine düşen görevleri yerine getirseydi, denetimler göstermelik değil de aslına uygun yapılsaydı da geçen yıl Diyarbakır’ın Kulp ilçesinin Karaağaç köyündeki ruhsatsız Kuran kursunun derme çatma soğuk yatakhanesinde yaktıkları elektrik ocağının devrilmesi sonucu yanarak can veren 6 çocuk hayatta olsaydı.

Keşke devlet yoksulluğun, kimsesizliğin, cahilliğin, çaresizliğin sürüklediği derme çatma tarikat yurtlarında kalan çocuklarına çok daha önceden sahip çıksaydı. Ahşap yurtlarda kalan, yangın merdiveninin kapısı bile açılmayan, böylece göz göre göre ölüme terk edilen o masum çocuklar için çok daha önce güvenli yurtlar açsaydı. 21. yüzyılda birbirine sarılarak bir umutla yangın merdivenine koşup sonrada cayır cayır yanarak ölen kızlarına- oğullarına- evlatlarına çok daha önce sahip çıkabilseydi…

Keşke yetkililer, kaçış yollarının, yangın merdiveninin, döşemelerin, elektrik, su gaz tesisatının, alarm sisteminin mevzuata uygun dayanıklı malzemeden yapılıp yapılmadığını kontrol ettirseydi! Yüzlerce sayfalık yönetmeliği dikkatle okusaydı. O zaman Sn. Bakan çatının ahşap, döşemelerin halı, merdiven kapısının kapalı, malzemelerin plastik ağırlıklı olduğunu görecek, ancak sıkıntı var diyebilecek miydi? (hani gereken ders çıkarılacak diyor da) Bunca can gittikten sonra mı?

17- 6- 12 bunlar kayıtlara sayı olarak geçecek, bazıları kader deyip geçiştirecek, belki anne ve babalar şikâyetçi bile olmayacak ama o çocuklar umutlarını, hayallerini, hayatlarını yaşamadan göçüp gittikleri için hiç unutulmayacak.

İnsanın aklına geliyor doğrusu! Bu yangın da dış mihrakların işi- tezgâhı olmasın sakın! Hani 15 Temmuz’da yazılan destanı, dış güçlerin yoğun saldırısına rağmen kanatlanıp uçan ülkemizi, içte ve dışta yakaladığımız başarıyı, her alandaki atılımlarımızı kıskanan ABD ve Avrupa’nın işi olmasın sakın! Yine doları yukarı çekerek ekonomimizi sıkıştıran finans lobilerinin bizi alt edemeyeceğini anlayınca(!) bu kez içimizi yakmak adına başımıza açtığı yeni bir tezgâh olmasın sakın! Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim! “Yurdu ateşe dış güçler mi verdi?” diye sorun yüzde 50 evet çıkmazsa!
Kısaca yalın ve gerçek olan hüznüm yersiz ve temelsiz değil…