TÜRKİYE 12 YILDA “KÜRESEL AKTÖR” OLABİLİR mi?

Dış politikadaki yalnızlık, kuşatılmışlık, U dönüşleri; AB, Rusya, Suriye, Irak ve İran’la yaşanan farklı dozlardaki gerilim, ülkemizin gerçekleriyle ülkemizi yönetenlerin niyetleri arasındaki uçurumu bir kez daha gösterdi.

Devlet kapasitesi, ekolojik hakimiyeti, hegemonya kabiliyeti sınırlı; orta büyüklükteki bir bölgesel güç, eğer bütün hesabını ABD’nin mutlaka ve her zaman kazanacağı üzerine yapar, bütün oyun planını Suriye’de Esad’ın, Baas rejiminin kısa sürede yenileceği üzerine kurarsa, bu son kaçınılmazdır.

2002’de dış borcu 130 milyar dolarken, 2016’da 421 milyar doları bulan; kişi başına milli geliri 9 bin 300 dolar olan, yani orta gelir tuzağında bocalayan; ekonomik büyüklüğü 800 milyar doları biraz geçen Türkiye’nin, siyasi, diplomatik, askeri kapasitesinin de sınırını, bu rakamlar çizer. Ekonomi konuşurken sadece rant, repo, faiz, borsa, döviz konuşan; üretim, ihracat, yatırım, bütüncül kalkınma, istihdam, sanayileşme, ar- ge, ileri teknoloji, dışsallık, tarım, tarıma dayalı sanayi, vergi adaleti, gelir dağılımı eşitliği gibi kavramları ağzına almayan; tüketim ve ithalat odaklı büyüyen, büyüdüğü dönemde bile istihdam yaratamayan, borçlanmaya, dış kaynağa, yabancı sermayeye bağımlı bir ekonominin, siyasette ve diplomaside eli çok güçlü değildir. Manevra sahası sınırlıdır. Hele de yaşadığımız coğrafyada…

EN GÜÇLÜ OLDUĞUNUZ KONULARDA BİLE ETKİNİZ AŞINIR

Diplomasiye, tarihe, iktisada, siyasete meraklı olanlar bilir; jeopolitik önemlidir. Ancak ondan yararlanmak için akıl gerekir. Bilgi gerekir. Tarih bilinci gerekir. Diplomasi; gerektiğinde, kadife eldivenler içinde muştayla adam dövme sanatıdır. Yüksek sesle konuşarak yapılmaz. Zekâ, deneyim gerektirir. Müttefikler de, hasımlar da, rakipler de sizin gücünüze, hedeflerinize, yol haritanıza, stratejinize, kapasitenize, tehdit algılarınızın ne olduğuna bakarlar çünkü. İnandırıcılık, tutarlılık, güvenilirlik, öngörülebilirlik önemlidir dış politikada. Aksi halde sözlerinizin değeri azalır. İtibarınız, inandırıcılığınız, caydırıcılığınız zayıflar. En haklı, en meşru, en güçlü olduğunuz konularda bile etkiniz aşınır. Türkiye’nin durumu bunun somut örneğidir. Ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik, bilimsel, teknolojik olarak kısa sürede ölçek büyütmesi, kapasite artırması kolay olmayan, böyle bir hazırlığı, stratejisi, toplumsal uzlaşması bulunmayan bir ülke, 3 – 5 yıl içinde bölgesel güç, 8 – 9 yıl içinde küresel aktör adayı, 10 – 12 yıl içinde de küresel aktör olamaz. Yaşadıklarımız bunun kanıtıdır.  

“YENİ TÜRKİYE” ADINI KİMDEN ÖĞRENDİLER?

Ünlü CIA ajanı Graham Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabının adından esinlenip, Türkiye’yi “Yeni Türkiye” diye tanımlayan akıl, “Stratejik Derinlik” kitabını dış politika rehberi yapmanın bedelini, tüm ülkeye ödetti. “Komşularla sıfır sorun” siyasetinin hayatta karşılığının olmadığı, hiçbir maddi temelinin bulunmadığı, komşularda, muhataplarda, üçüncü taraflarda ciddiye alınmadığı, acı derslerle görüldü. ABD emperyalizminin hiç yenilmeyeceğini düşünerek, onun öncülük ettiği küresel sisteme, bölgede alt sistemler kurarak katkı vermek, yani taşeronluk yapmak, stratejik akıl, stratejik derinlik, stratejik deha değildir. Stratejik körlüktür. Bu aklın sahibine “Türkiye’nin Henry Kissinger’ı” denmez. Bu benzetmeyi yapanlar, köşe yazarı yapılır, TV programcısı yapılır, profesör yapılır, danışman yapılır. Ama ciddiye alınmaz. Örnekleri çoktur.      

Türkiye’nin tutarlı bir AB politikası yoktur. Orta Asya, Kafkasya, Balkan, Avrasya, Afrika, Türk dünyası, Latin Amerika, İslam alemi politikası da yoktur. İktidarı besleyen ve iktidardan beslenen sermaye çevrelerinin, egemen sınıfların, pazar ve hammadde arayışlarına koşut olarak, Türk Hava Yolları’nın yeni uçuş noktalarına uçması, dış politikanın yönelimine ilişkin önemli bir ipucudur. Ama dış politika bundan ibaret değildir. Dışişleri bakanları uçuş mili biriktirmezler. Türkiye gibi, coğrafi konumu nedeniyle de, Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi olması sebebiyle de, çok yönlü, çok taraflı, çok kimlikli bir mutfak kültürüne, musiki çeşitliliğine sahip olan bir ülkenin, bu zenginliğini, çeşitliliğini diplomasisine de yansıtması gerekir. Ortadoğu’yu, Balkanları, Kafkasya’yı, Ege’yi, Akdeniz’i, Karadeniz’i buna uygun bir devlet aklı, millet kültürü, diplomatik öngörü, ekonomik strateji çerçevesinde kavraması, planlaması beklenir. Salt din, onun da özelinde sadece mezhep eksenli bir siyasal söylem, amacına ulaşmaz. Hatta ters teper. Yaşadıklarımız bunun kanıtıdır. 

TARİH BİLMEMENİN AĞIR MALİYETİ

Tarihimizi de, Atatürk’ün değerini de iyi bilelim. 1683 Viyana Bozgunu’ndan sonra Türkler ancak 1921’de Sakarya Savaşı ile taarruza geçerek zafer kazandılar. Şimdi o ordunun başkomutanına sövmek moda. Sonuç hazindir. 2 bin 225 yıllık geleneği olan, milletin gözbebeği Türk Ordusu, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında ve izleyen süreçte gücünden, itibarından, caydırıcılığından çok şey yitirmiştir. Komuta yapısı bozulmuş, kuvvet bütünlüğü ortadan kalkmış, okulları – hastaneleri kapatılmıştır. Türkiye güç unsurları arasında (siyasi, iktisadi, askeri, yumuşak güç) en çok övündüğü unsurdan, büyük ölçüde mahrum kalmıştır artık. Yaşadığımız coğrafyada bedeli ağırdır bunun.

Şunu görelim: ABD, Türkiye’yi, bağımsız bir güç olarak görmek istemez. Denetleyeceği, yönlendireceği bir “Koçbaşı”, “Truva Atı”, “Lejyoner Birliği”, “Taşeron” olarak elinin altında tutmak ister. Bu amaçla Türkiye’nin sırtını sıvazlar, ağzına bir parmak bal çalar. ABD başkanlarının, Soğuk Savaş bittiğinde, “21. Yüzyıl bir Türk yüzyılı olacaktır” şeklindeki sözleri bunun kanıtıdır. Bu durum Avrupa için de geçerlidir. Nitekim Gümrük Birliği ile ekonomik olarak Türkiye’nin dış ticaret rejimi, gümrük rejimi, iç pazarı üzerinde denetim kurmuştur. Afrika, Asya, Ortadoğu konuşulurken, bu bölgelerin eski sömürgeleri olmaları nedeniyle, İngiltere ve Fransa, kendilerinin söz hakkı olduğunu belirtirler. Ama Türkiye’nin komşularıyla yakın bağlar kurmasını istemezler. Avrupa’nın birleşmesini, Türkiye’nin ise bölünmesini isterler. Kıbrıs’ın iki tarafını birleştirmeye, Türkiye’yi parçalamaya çalışırlar.

KOLAY FORMÜLLER YOKTUR

Hiçbir ülke için hazır modeller, kolay formüller yoktur. Her ülkenin tarihsel, siyasal, toplumsal, ekonomik, coğrafi, kültürel gerçekleri, özellikleri, koşulları, birikimi, deneyimi, geleneği farklıdır. Ne ABD başkalarına demokrasi ihraç edebilir, ne de biz Avrupa’dan özgürlük ithal edebiliriz. Demokrasi ithal edilebilen bir muz değildir, özgürlük de öyle. Türkiye, ne başkalarının Truva Atı olmalıdır, ne de başkaları adına Orta Asya’ya, Ortadoğu’ya, Türk Cumhuriyetlerine, İslam dünyasına model ihraç etmeye kalkışmalıdır. Kaldı ki, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, bölgeye ılımlı İslam demokrasisi ihraç etmeye kalkan Türkiye’nin, böyle bir gücünün olmadığı da görülmüştür.   

Sözün özü: Borca bağımlı ekonomiyi üretim ekonomisi yapmadan, sadakat ve biat kültürü yerine Cumhuriyet’in fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür yurttaş kültürünü koymadan, yönetimde ehliyeti ve liyakati öne çıkarmadan, eğitimde aklı ve bilimi egemen kılmadan Türkiye hak ettiği konuma ulaşamaz.