ACAİP YAZILAR
Bu mutsuzluğumuzu kime borçluyuz?
Gallup Amerika’nın en büyük araştırma şirketlerinden biri.
Bu şirket 116 ülkede 160 bin kişinin katıldığı bir anket yapmış.
Bu ülkelerde yaşayan insanların mutlu, güler yüzlü olup olmadıklarını araştırmış ve stres derecelerini ölçmüş.
Aslında bu araştırma yaz ortasında yapılmış, buna karşı medyamızda fazla yer almamış.
Bazı internet sitelerinde kendine yer bulmuş.
Gerçi Türkiye’de insanların mutlu, güler yüzlü olup olmadıklarını anlamak için araştırmaya gerek yok, sokağa çık anlıyorsun her şeyi ama olsun biz yine de bilimsel verilere kulak verelim.
Ankette önce, öfke duygusunun en çok yaşayan ülkeler sıralaması yapılmış.
Burada birinciliği Irak almış.
Türkiye ise hemen arkasından ikinci geliyor.
Bu kategoride “top 5” şöyle;
Irak, Türkiye, Lübnan, Tunus ve Mısır.
Tabii bir de tersi var.
Öfke duygusunu en az hisseden ülkeler.
Onların ilk beş sıralaması da şu şekilde:
Finlandiya, İzlanda, Uruguay, Portekiz ve Estonya.
Sonra “stresli” ülkeler belirlenmiş.
Bu kategoride biraz geriye düşmüşüz. Dördüncü sıradayız.
Sıralama şöyle;
Peru, Lübnan, Ekvador, Türkiye, Yunanistan.
En az stresli ülkeler ise Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Mauritius ve Rusya olarak sıralanmış.
Gelelim “Hayattan keyif alma duygusu” kategorisine.
“Hiç keyif almayan” ülkeler şöyle arka arkaya gelmiş;
Lübnan, Türkiye, Malta, Benin, Namibya.
Buna karşı Danimarka, İzlanda, Yeni Zelanda, Paraguay ve Norveç ise hayattan çok keyif alan ülkelerin “top 5’i” olmuş.
Sıra “gülümseme” kategorisinde.
“Bir gün önce herhangi bir şeye gülümsediniz veya kahkaha attınız mı?” sorusuna en çok ‘hayır’ yanıtı Türkiye’den çıkmış.
Yani bu alanda dünya birinciliğine oturmuşuz.
“En az gülümseyenler‘ kategorisinde şu ülkeler birbirini takip ediyor:
Türkiye, Bangladeş, Nepal, Lübnan, Sırbistan.
Bakalım “En çok gülümseyenler” sıralaması nasıl oluşmuş?;
Senegal, Paraguay, Sri Lanka, İzlanda, Güney Afrika.
Gallup anketinde katılımcılara, “Dün ilginç bir şey öğrendiniz mi veya yaptınız mı?” sorusu da yöneltilmiş. Katılımcıların bir gün evvel ilginç bir şey öğrendiğini veya yaptığını en çok söylediği ülkeler Danimarka, İzlanda, Yeni Zelanda, Paraguay ve Norveç olarak sıralanmış.
Türkiye ise gün içinde ilginç bir şey öğrendiğini en az belirten ikinci ülke olmuş.
Şimdi söyleyin bakalım.
Bizi kim bu kadar mutsuz, asık suratlı, stresli hale getirmiş olabilir.
Yüksek sesle söylemeyin, başınız derde girmesin sonra!
ÇOK GÜLDÜM
İkisi “casus”lu üç fıkramız var
İktidarın adamları “İsrailli casus yakaladık” diye pek sevindiler ama sonra o ülkeden bir telefon gelip de “ne oluyoruz” denince hemen çark ettiler biliyorsunuz.
Tıpkı Rahip Brunson ve Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel olayında olduğu gibi bu iki İsrailli de apar topar hapisten çıkarılıp ülkelerine gönderildi.
Tabii İsrail kendi vatandaşlarına sahip çıktığı için bir de özel uçak göndermişti tıpkı Amerika ve Almanya gibi
Yıldırım Tuna da “Hazır gündemdeyken iki de casus fıkrası göndereyim” demiş.
Birlikte okuyalım;
Casus Sam
Bir ülkeye gizlice yerleştirdikleri casustan, önemli bir bilgiyi iz bırakmadan yüz yüze alabilmeleri için bir ajanı onun yaşadığı kasabaya göndermişler, “Onu tanıyabilmen için onu görünce ‘Yarın hava yağmurlu olacak, gelincikler ıslanmasa’ diyeceksin, o da sana ‘Evet, hava piknik için uygun değil..’ diye cevap verecek..! Birbirinizi öyle tanıyacaksınız.. Dikkatli olun..!” diye de sıkı sıkı tembihlemişler..
Ajan, verilen kasabaya gittiğinde otobüsten inince kendisini bir evin önünde bulmuş, bahçe kapısında duran adama
“Selam.. Ben Sam denilen birini arıyorum.. Tanıyor musunuz?” diye sormuş..
“Şanslısınız..!” diye cevap vermiş adam, “Şu ilerideki kasabımızın adı Sam, yandaki pastacınınki de Sam, aslında tesadüf bu ya, benim de adım Sam..”
Ajan “Ne?.. Oh.. O zaman aradığım belki siz de olabilirsiniz..” diye heyecanlanmış, bir an sustuktan sonra gözlerini kısıp adama bakarak “Yarın hava yağmurlu olacak.. Gelincikler ıslanmasa” demiş..
“Haa!” demiş çiftçi, “Siz bizim ‘Casus Sam’ı arıyorsunuz, o bir arka sokakta bakkal..!”
CIA Moskova’da
CIA ajanını Rusya’nın son ekonomik durumunu öğrenmesi için Moskova’ya göndermişler, ajan bakkala gitmiş, raflara şöyle bir göz attıktan sonra gizlice cep defterini çıkarmış ve hemen not almış
“Yiyecekleri yok” diye.
Arkasından bir mağazaya dalmış, reyonlara şöyle bir girip çıkmış, cep defterini açmış anında yazmış “Ayakkabıları yok..” diye..
Mağazadan çıkar çıkmaz bir bakmış ki karşısında KGB ajanları…
“ ahu böyle casusluk mu olur? Çok komiksin” demişler, “Ama yaptığın da suç.. 10 yıl önce olsaydı, bu şey için seni şuracıkta vururduk.”
CIA ajanı, defterini çıkarmış ve yazmış, “Bunların mermileri de yok..!”
İhtiyarın niyeti belli
Yaşlı adam çiftliğini kontrol ederken arazisinin içinde bulunan gölün kenarında bırakılmış bisikletler, çıkarılmış çamaşırlar, giysiler görmüş, göle doğru da bakınca genç kızların çırılçıplak soyunup gölde yüzmekte olduklarını fark etmiş..
Kızlar onları görüp şaşıran yaşlı adamı görünce çenelerinin hizasına kadar suyun içinde çömelmişler, aralarından biri “Çabuk ama çabuk burayı terk edin.. Siz gidene kadar bu şekilde duracağız, hiçbir şey göremezsiniz.. Gidin..!” diye bağırmış..
“Kızlar, niyetim asla sizi gözetlemek değil” demiş yaşlı adam heyecanlanarak, “Ben sadece gölde bir sürü imsah var, onları beslemeye gelmiştim..!”
ÖNERİ
Hayattaki amaçlarınız rakamsal olmalı
Önce rakamlarımızı yazalım;
9 8 7 6 5 4 3 2 1 0
Şimdi yapılması gerekenlere geçelim;
9: Günde 9 bardak su
8: 8 saat iyi uyku
7: Dünyanın 7 harikasını görmek için seyahat et
6: Haftanın 6 günü çalış
5: 5 haneli gelirin olsun
4: 4 tekerleğin olsun
3: 3 odalı düz ayak bir evin olsun
2: 2 sevimli çocuğun olsun
1: 1 sevdiğin olsun
0: 0 gerilim.
(Alıntıdır)
BUNU YAZMAK GEREK
Yıldırım Tuna’dan ekonomik değerlendirme
Her hafta fıkralarının tiryakisi olduğunuz Yıldırım Tuna, pek çok Afrika ülkesine ihracat da yapan imalat sektörünün içindeki bir isim, bir mühendis.
Son günlerde yaşanan ekonomik gelişmeler üzerine “Birkaç satırla kendi durumumuzu özetlemek istiyorum” diyerek bir not göndermiş Yıldırım Tuna.
Değerlendirmesi şöyle;
Bir imalatçı- ihracatçı olarak doların artması ihracatı “imal edilen ürün, emek yoğun bir ürünse” cazip kılıyor..
Şayet o ürünü imal ederken piyasadan hammadde satın alıyorsanız , dolar artışlarında ürünü meydana getiren malzemeler artışın çok üzerinde ve peşin olarak sizden talep ediliyor..
Yakında o malzemeler de döviz sıkıntısından ( servo motorlar, elektronik ithal malzemeler ) piyasada da bulunamayacak..
Artmayan sadece işçi ücretleri.. İşçi ücretleri de maliyetinizde çok yer tutuyorsa, yüksek dolar kurunun ihracatçıyı memnun ettiği iddiası doğru değildir.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İktidarımız tarihe pek meraklı maşallah
Dolar aldı başını gidiyor.
Bu yazı yazıldığı sırada 11 küsur liraydı, siz okurken ne olur bilemem.
Dünkü Sözcü’nün manşeti ne güzeldi öyle.
“Bir lirayı havaya atıyorum, yere düşene kadar 90 kuruş oluyor.”
Bundan sonra daha nereye kadar gideceğini bilemiyoruz.
İktidarımız “tarihe” pek meraklı.
Önemli tarihler üzerinde durmayı ve bunları kendi lehine çevirmeyi de çok seviyor.
O halde gelin doların artışını, tarihimizdeki önemli günlerle eşleştirelim.
10.40’ı gördü, Dandanakan Savaşı
1071’e de geldi; Malazgirt Savaşı
12.99’u görmesi çok zor değil; Osmanlı’nın kuruluşu
14.53 mutlaka gelecektir bu gidişle; İstanbul’un fethi
19.20’ye de uğrar; Meclis’in açılışı
19.23 Cumhuriyet’in kuruluşunu unutmak olmaz
19.46 da unutulmamalı; çok partili hayata geçiş
20.02 mutlaka olacaktır; AKP’nin iktidara gelişi
2023 olmazsa olmaz; Cumhuriyet’in yüzüncü yılı
https://twitter.com/can_atakli_