CİĞERİNDEN HANÇERLENEN TÜRKİYE!..
Herkes ne kadar da dalmış memleket meselelerine!!!
"Memleket meselesi" derken herkesin huzurunu kaçıran ve toplumun neredeyse yüzde 90'ının gelecek belirsizliği ile ilgili kaygılarını arttıran "siyaset" tuzağından söz ediyoruz...
Televizyonlarda siyaset haberleri insanları bunaltıyor;
Gece yarılarına kadar süren ve bir sürü cahil cühelanın ahkam kestiği açık oturumların amacı kitleleri olabildiğince oyalamak, yanıltmak...
Yandaşların zırvaladığı, birkaç etkisiz muhalifin de vitrin malzemesi (!) diye bir uçta oturtulduğu ve sürekli iktidarın pohpohlandığı "tartışma programı" adı altındaki yalakalığın amacı belli;
17 yıldır uyutulan kitleleri biraz daha afyonlamak, biraz daha etkisiz- duyarsız hale getirmek...
Oysa "siyaset", dünyanın her tarafında ülkeleri yönetmek için bir araç olarak kullanılırken, ne yazık ki Türkiye'de toplumun en sıradan insanının bile gündeminden çıkmaması için her şey yapılıyor...
Söyler misiniz; hangi ülkede sabah akşam- gece yarılarına kadar siyaset konuşulur, politikacıların zırvaları tartışılır, yandaşların hırsızlıklarından- yavrusunu yiyen kedilerin (!) akrabalara koltuk bahşetmesinden söz edilir ve ağzından "mastürbasyon"u (!) düşürmeyen medya maymunlarının teraneleri dinlenir?..
Soruyu daha da genişletelim; en büyük darbeyi siyasetten yiyenlerin gündeminde siyaset neden hep baş köşede?..
Heyhat!.. Siyasetin asıl amacının topluma yanıltmak-oyalamak olduğu anlaşılmış olsaydı, çarpık yönetimden en büyük darbeyi yiyenler acaba kendilerini uyutan bir iktidara daha aylar önce yapılan seçimde yüzde 51'in üzerinde oy verirler miydi?..
Daha geçen haftalarda 12 milyonu aşkın emekliye yüzde 5 zam yapan iktidarın, elektrikten sonra daha iki gün önce doğalgaza yüzde 15 zam yapabilmesine yönelik tepkisizliğin asıl gerekçesi de uyutma sanatının etkisi değil mi?..
Seyit Onbaşı'nın kemikleri!..
Evet; yandaşların- candaşların 3-5 ayrı yerden maaş verilerek kollandığı bir ülkede, fakir fukaraya verilen yüzde beşlik emekli zammını dozer kepçesi ile geri alan bir iktidarın yarattığı aldatıcı "algı"nın tek malzemesi takiyeci "siyaset"tir...
Şu sinsi tezgaha bakar mısınız; memleketi sürekli siyasi tartışmalarla oyala ve ülke gerçeklerinden uzaklaştırabildiğin kadar uzaklaştır...
Ülkedeki bütün sorunların- açmazların- çıkmazların ve insanları köşeye sıkıştıran cenderelerin en büyük nedeni iki yüzlü siyaset anlayışı olmasına rağmen, bu topraklarda yaşayanların dörtte üçünün gerçeklerden bihaber olması ne kadar da acı değil mi?..
Oysa ülke elden gidiyor ve taşıyla- toprağıyla- altınıyla- kömürüyle- ormanıyla, havasıyla- suyuyla her yer yağmalanıyor...
Baksanıza; sırtında mermi taşıyanların düşmandan kurtardığı Çanakkale bölgesinde; Kaz Dağları'nda altın çıkartmaya çalışanlar memleketin taşını toprağını Çanakkale Zaferi'nin torunlarına taşıtıyorlar ve bunları bir övgü malzemesi gibi televizyonlarda açıklamaktan geri durmuyorlar...
Seyit Onbaşıların torunları memleketin doğal kaynaklarının yağmalanmasında taş hamalı olarak kullanılırken, işte toplumun tepkisizliğinin kökeninde de siyasetin 24 saat dayattığı "uyu"tma stratejisi var!!!
Neymiş efendim, "memleketin tek çakıl taşını" vermezlermiş!!!
İyi de; memleket yağmalanırken, "Türkler madende iyi taş taşıyorlar" diyen altın yağmacıları bu pervasızlık sırasında hangi siyasileri ve yandaşları nemalandırdılar acaba?..
Uyanınnnnnn!!!
Maden çıkartmak için "altın"ı üstüne getirmedikleri orman, deniz kıyısı, dağ- bayır, ova -vadi kaldı mı bizim topraklarda?..
Karadeniz'de hidroelektrik santral için kurutulmadık dere bırakılmadı...
Anadolu'nun birçok bölgesinde otoban- köprü- fabrika ve plaza yapmak uğruna kesilmedik orman, katledilmedik doğa parçası kalmadı...
İşte CHP İzmir Milletvekili Sevda Erden Kılıç, "İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı Şirince ve Belevi köyleri arasında kalan tarım arazileri üzerindeki zeytin ve meyve ağaçları kesilerek mermer ocağı açılacağı iddialarını" Meclis gündemine taşımış...
İşte, Türkiye'nin cennet köşelerinden Burdur'daki Salda Gölü de iktidarın park yapma iddiasıyla katliama açılıyor...
Peki; Türkiye'de neredeyse tüm uzmanların "yapılmasın" diye binlerce kez uyarı yaptığı İstanbul'daki yeni havaalanında bitmeyen rezaletlere-skandallara ne demeli?..
Salonlarını su basarken yolları çöken, insanların ulaşmakta zorluk çektiği, kullanım açısından randıman vermeyen o ucube havaalanı için çevrede milyonlarca ağaç kesilmedi mi, doğa katledilmedi mi, tarım alanları elden çıkarılmadı mı, bölge gecekondulaşmaya- yapılaşmaya- imar vurguncularının erozyonuna açılmadı mı?..
Sanki bin yıldır "kuşların göç yolu" olduğu bilinmiyormuş gibi, orada hava trafiğindeki tehlikenin bir felakete yol açması mı bekleniyor?..
Evet; Türkiye'de, çevrenin-doğanın katledildiğini gösteren binlerce örneği burada sıralamaya gerek yok...
Zaten her gün yaşanan yeni katliamlar eskilerinin anımsatılmasına izin bile vermiyor...
Peki toplum, yani 365 gün-24 saat boyunca "siyaset"le uyutulan, yandaş medyanın takiyeci yayınlarıyla kahredici bir "algı"nın kurbanı olan insanlar memleketin tek sorununun "siyaset" olmadığını ne zaman anlayacak?..
Söyler misiniz; suyu- toprağı kirletilen, denizleri plastik cehennemine dönüşen, ormanları katledilen, tarım alanları kaderine terk edilen bir ülke, yarınlarda yaşanmaz hale gelirse siyaset zırvası mı kurtaracak milleti?..
Uyanın artık, memleketin her köşesinde doğayı vuran zorbalıklara izin vermeyin...
Kitle örgütlerine destek verin, çevre kuruluşlarını yalnız bırakmayın ve muhalefeti ısrarla harekete geçirin...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac