PUSUDAKİ "CEMAAT" (4) – TEHDİDİN KARANLIĞINDA GAFLET...

Cübbeli Ahmet'in, "silahlanıyorlar, Diyanet'e sızdılar, büyük bir tehdit" dediği "Selefiler'in askerî ve örgütsel yapılanmasına zemin ve destek sağlayan en büyük etkinin, sığınmacı işgalinden kaynaklandığına" dikkat çekmiştik ya, işte Türkiye'yi son 10 yılda yeni bir radikal dinci terör dalgasının kıskacına atan gaflet de devletin akıllara durgunluk veren Suriye politikasının eseri...

30 yıl önce suikastların merkezinde olan İslami Hareket örgütünün ortadan kaybolması, bir dönem Doğu ve Güneydoğu'da etkili olmaya çalışan İBDA-C'nin silinmesi ve kitapevlerindeki küçük cemaatlerden 20 bin kişilik tetikçi gücüne ulaşan Hizbullah'ın siyasallaşmasından sonra, Türkiye'nin radikal dinci terörün önlenmesi açısından ciddi mesafeler aldığı düşünülmüştü...

Oysa Afgan-Rus Savaşı'nda palazlanan Suudi iş adamı Usama Bin Ladin'in 11 Eylül 2001'de, Amerika'daki İkiz Kuleler'e yönelik saldırıyla açtığı "terör şemsiyesi"nin altına Türk militanların da girdiği yıllar sonra anlaşılmıştı...

Çünkü 2003 yılında İstanbul'da, HSBC Bank Genel Müdürlüğü, İngiltere konsolosluğu ve iki sinagoga yönelik saldırıda 60 kişiyi öldüren eski Hizbullahçılar, El-Kaide saflarına sığınarak yeni bir terör dalgası başlatmıştı...

Unutulmasın ki; Türkiye'de radikal dinci terör 1984'ten itibaren laikliğe, demokrasi güçlerine, cumhuriyetçilere ve rejime darbeler vurmak için de çok kanlı eylemler yapmıştı...

Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Turan Dursun cinayetlerinin arkasında da, ucu sınır ötesine dayanan radikal dinci grupların göz ardı edilen örgütlenmeleri vardı...

İşte bu örgütlenmeler sırasında devlet PKK ile uğraşırken, 1980 sonrası solu ezmek iddiasıyla başıboş bırakılan, hatta Amerika'nın "Yeşil Kuşak" projesi kapsamında iyice göz ardı edilen radikal dinci gruplar üç koldan terör dalgası dayatırken, devlet susmuş, tarikatlar, cemaatler ve diğer dini gruplar da başlarını kuma gömmüştü...

Hatta 1990'larda örgütün diğer fraksiyonu olan Menzilciler'e savaş açarak bölgede "tek hâkim güç" olmaya çalışan Hizbullah'ın "İlim Grubu" da, Güneydoğu'da cinayetler işlerken "PKK ile mücadele ediyor" diye göz ardı edilmişti...

Bu sırada Hizbullah "hicret" adı altında İstanbul'a gelerek onlarca kişinin kaçırılması eylemleri ile dikkat çekince, örgütün lideri Hüseyin Velioğlu, 17 Ocak 2000'de Beykoz'daki bir operasyonda öldürülmüş, hücreleri de büyük oranda dağıtılmıştı...

Radikal dinciler ve suskunluk!..

Hizbullah'ın saldırıları Türkiye'de sadece PKK'lıları, sol grupları ve laik çevreleri ürkütmemiş, örgütün eylemlerine göz yuman, sessiz kalan dini cemaat ve tarikatların da ağzına adeta fermuar çekmişti...

Hizbullah'ın etkisi nedeniyle bölgede istedikleri gibi örgütlenemeyen Fethullahçılar ise 2000'li yıllarda, özellikle istihbarat ve terörle mücadele birimleri içerisindeki müritleri üzerinden örgütü baskı altında tutmaya çalışırken, Hizbullah'a yönelik büyük operasyonlar da yapılmıştı...

Ancak herkes farkındaydı ki, Fethullahçıların amacı dinci terörle uğraşarak laik rejimi korumak değil, cemaatin Doğu ve Güneydoğu'da rahatça örgütlenmesini sağlamak (yani Hizbullah'ın doldurduğu boşluğu) ele geçirmekti...

Başta Fethullahçılar olmak üzere Süleymancılar, Nakşiler, Nurcular ve diğer tarikat ve cemaatlerin; solcular, Atatürkçü aydınlar, "PKK'lı" iddiasıyla Güneydoğu'da gençler, (Hatta Menzilci Hizbullahçılar bile katledilirken) başlarını kuma gömmesi, laik kesimlerin sindirildiği düşüncesiyle bir gaflet stratejisiydi...

Bu sırada Hizbullah, Urfa'nın Birecik ilçesinde, Diyarbakır ve çevresinde polisleri hedef almaya başlamış, sonunda silahları tamamen devlete doğrultarak Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polis memurunu şehit etmekten kaçınmamıştı...

Evet; buraya kadar sıraladığımız saptamaların asıl nedeni, Türkiye'de ilk kez bir cemaatin (İsmailağa) içinden radikal dinci gruplara dikkat çekilmesi ve gidişatın "büyük bir tehdit olduğunun" açıklanması...

İşte bu kapsamda, Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün son iki yıl içinde iki kez televizyonların canlı yayınlarında "Selefi" örgütlenmelere, (silaha sarılmış ve büyük katliamlar yapmış IŞİD tehdidine vurgu yapması) radikal dinci grupların geçmişte yaptıklarından ders alınması ve ileriki dönemde yaşanacak tehditler açısından olabildiğince yaşamsal...

Türkiye'de sol gruplar ve laik kesimler içinden Selefi yapılanmalara, radikal dinci terör (özellikle El-Kaide ve IŞİD'e dikkat çekilmesine) ne kadar boş verilmişse, bu tehdide İsmailağa cemaati içinden adeta bir isyan bayrağının açılmasına göz yummanın ne kadar büyük bir gaflet olacağı, geçmişte yaşanan sıkıntılardan anlaşılıyor olmalı...

Ne demişti peki Cübbeli Ahmet?.. Ve devlet korkunç iddiaları karşısında ne yapmıştı?.. İşte asıl mesele...

Cübbeli, tehdit ve ısrar!!!

Cübbeli Ahmet iki yıl önce CNN Türk'te Selefilere, silahlanmaya ve "iç savaş" endişelerine dikkat çekerken, IŞİD'in onlarca hücresi Türkiye'nin çeşitli kentlerinde cirit atıyordu...

Bakınız Cübbeli Ahmet, 9 Eylül 2020'de CNN Türk'te neler demişti;

"Bu Selefi yapılanmayla ilgili ben 3-4 kez konuşma yaptım. 2 bin dernek var. Bu dernekler silahlanıyor. Şahıslar pompalı mompalı. Silahlanmayı engelleyin. İç savaşa hazırlanıyor. Özellikle Batman-Adıyaman tarafında... Oradaki Selefi akımla, Batman tarafında Şii tarafın çatışması hazırlanıyor... Barut gibi... Pompalı alımlarıyla, izinli, internetten bile satılır şekilde bu silah yayılıyor. Yarın bu işin önüne varamayız..."

Bu iddiaların ardından soruşturma başlatılırken, Cübbeli Ahmet'in üç saat boyunca ifadesi alınmıştı...

Ancak Cübbeli'nin bu açıklamaları yapmasından önce de, sonra da, aslında IŞİD'e yönelik operasyonlar devam ediyordu...

Çünkü 2017'nin yılbaşı gecesi Reina eğlence merkezini basarak 39 kişiyi öldüren IŞİD, Urfa, Ankara, Diyarbakır, Bursa, İstanbul, Konya gibi kentlerde kuşatma altına alınmaya çalışılmıştı...

Cübbeli'nin 2020 yılında yaptığı açıklamalarına rağmen hem sığınmacı adı altında (adeta terör göçü de sürünce) ve IŞİD operasyonlarında yüzlerce kişi yakalanınca, tehdidin devam ettiği anlaşılmıştı...

İşte Cübbeli Ahmet belki de bu yüzden geçen hafta Fatih Altaylı'nın karşısında Selefilere dikkat çekerek şöyle demişti;

"Türkler'de şu an Selefilik yüzde 3.6 ve ilerliyor... Bunların gizli yerlerde silahları var... Kendi basılacakları hücre evinde bulundurmuyorlar. Şu anda Türkiye'deki radikal Selefi gruplar son derece tehlikelidir..."

Evet; İçişleri Bakanlığı'nın son bir haftada, İzmir, İstanbul ve Adana'daki operasyonlarda 17 IŞİD üyesini yakalaması, Selefilerin örgütlenmekten vazgeçmediğinin en yeni kanıtı...

IŞİD, Selefilik üzerinden "cemaat"leşiyor mu, yoksa yeniden pusuda mı soruları elbette aydınlatılmalıdır...

Ancak Cübbeli Ahmet'in iddialarından yola çıkarak dört gündür bu köşede dikkat çektiğimiz Selefi yapılanmaları ve IŞİD tehdidine ilk kez bir cemaatin (İsmailağa grubunun içerisinden) dikkat çekilmesi ısrarla izlenmezse, radikal dinci terörün "darbe"ye kadar ulaşan tehdidinin başka versiyonları kaçınılmaz olacak!!!

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac