PUSUDAKİ "CEMAAT" (1) - SELEFİLER, TERÖR ve TEHDİT!..

"Cübbeli Ahmet" olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün, "Bunların gizli yerlerde silahları var... Kendi basılacakları hücre evinde bulundurmuyorlar. Kimlere ne zaman dağıtıldıkları belli. Şu anda Türkiye'deki radikal Selefi gruplar son derece tehlikeli" diyerek ikinci kez ürkütücü uyarılarda bulunduğu "Selefiler" belli ki Türkiye'nin gündeminden hiç düşmeyecek...

İşte bir tarikat şeyhinin televizyonların canlı yayınlarında dikkat çektiği ve iddiaları ile ilgili savcılıklara ifade de verdiği "Selefi" yapılanmasındaki tehdidin perde gerisini aralamak için 21 yıl öncesine gitmek gerekiyor;

Tüm dünya El-Kaide'nin adını 11 Eylül 2001'de Amerika'daki İkiz Kuleler'e yönelik saldırıyla duymuştu...

Rus- Afgan Savaşı'nın ardından palazlanan Suudi iş adamı Usame Bin Ladin'in adeta "terörün şemsiyesi"ni açarak dünya genelinde 100'den fazla ülkede sempatizan topladığı El Kaide'nin, kaçırılan uçaklarla gerçekleştirdiği saldırılarda 3 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, Amerikan ekonomisinin kalbine vurulan darbe El Kaide ile birlikte Vahhabi- Selefi çizgisinden beslenen radikal dinci terörün nasıl büyük bir tehdit olduğunu da tüm dünyaya duyurmuştu...

Amerika'nın önce Irak'a sonra Libya ve Suriye'ye müdahalesine de gerekçe yaptığı "Selefi terörü"nün ardından El Kaide tüm dünyada terör örgütü ilan edilirken, örgütün neredeyse tüm liderlerinin başına büyük ödüller konuldu, son 10 yılda yapılan operasyonlarda ise hücrelerin çoğu etkisiz hale getirildi...

Ancak Selefi cihadçılığın sadece Amerika için değil, ileride Orta Doğu, Türkiye, hatta tüm dünya için çok büyük bir tehdit olacağı kısa sürede anlaşılacaktı...

İSTANBUL'u SARSAN EYLEMLER!..

Suudi Arabistan'ın resmi mezhebi Vahhabiliği ve onun beslendiği İslam'ın ilk çıkış noktasındaki en bağnaz yapı olan Selefiliği de dünya gündemine getiren El Kaide, 11 Eylül saldırılarından itibaren gündemden hiç düşmedi...

2001'deki saldırıdan 2 yıl sonra 15-20 Kasım 2003'te, İstanbul'da HSBC Bank Genel Müdürlüğü, İngiltere konsolosluğu ve 2 sinagoga yönelik saldırılar ise Usema Bin Ladin'in adamlarının artık Türkiye'de olduğunu duyurmuştu...

PKK'nın köylerde yüzlerce sivili katlettiği, Hizbullah'ın Güneydoğu'yu kan gölüne çevirdiği eylemlerden bile daha dehşet uyandırıcı olan bu dört saldırı, kamyonlara yüklenen tonlarca patlayıcı ile gerçekleştirilmişti...

60'dan fazla kişinin öldüğü, binden fazla masum yurttaşın yaralandığı bu saldırılar sadece beş gün arayla yapılabildiği için değil, günlerce sürdürülen operasyonlarda çıkan ayrıntılarla da, devletin güvenlik birimlerini şaşkınlığa uğratmıştı...

Çünkü Selefi çizgisindeki dinci terör dört kanlı eylemle Türkiye'de faaliyete geçtiğini duyururken, saldırıları gerçekleştiren militanların neredeyse tamamının 1984- 2000 yılları arasında Güneydoğu'yu kan gölüne çeviren radikal dinci Hizbullah örgütünün eski üyeleri ve sempatizanları olduğu belirlenmişti...

Peki; eski Hizbullahçılar Selefi cihadçılığı benimsemek için Türkiye'den nasıl çıkmıştı, Afganistan'a nasıl gitmişti, devletin istihbarat birimleri bu hücreyi nasıl tespit edememişti, militanlar Türkiye'ye ellerini kollarını sallayarak nasıl gelmişti ve dünyayı sarsacak boyuttaki dört eylemi nasıl planlamıştı?.. İşte bu soruların yanıtları hiçbir zaman bulunamadı!!!

KILIK DEĞİŞTİREN ŞİDDET!!!

Bin Ladin'le kahvaltı sofrasına oturabilecek kadar yakınlık kuran Türk militanları eylemi nasıl devlete hissettirmeden sessizce ve sinsice yapmışlarsa, ölen 4 militanın dışındaki diğer örgüt üyeleri de gizemli biçimde Suriye ve Irak'a kaçmış, bir bölümü ABD'nin hava saldırılarında (ya da kendilerinin ABD hedeflerine yönelik intihar eylemlerinde) ölmüş, bir bölümü de izlerini kaybettirmişti...

El Kaide'nin dört intihar saldırısı radikal dinci terörün Türkiye'de 1980 sonrası başlattığı şiddet eylemlerini unutturacak kadar dehşet vericiydi...

Ancak o saldırıları gerçekleştiren militanların Türkiye'ye nasıl sızdıkları, bomba üretmek için deterjan fabrikası, haberleşmek için ise telefon bayisi açabilecek kadar nasıl pervasız davranabildikleri büyük kuşku yaratsa da, El-Kaide'nin Türkiye'deki eylemleri hiç durmadı...

Militanlar bazen intihar saldırılarına giriştiler, bazen de 10 yıl önce Antep'te olduğu gibi polisle 12 saat çatışabilecek donanıma bile eriştiler...

Sadece El Kaide'yi değil, bu örgütün ideolojik olarak beslendiği Selefi- Vahhabi çizgisini de Türkiye gündemine getiren dinci terör, yapılan operasyonlarla önemli ölçüde engellense de, El-Kaide'nin Irak ve Libya'daki yapılanmaları, hatta bu ülkelerin neredeyse yarısını ele geçirebilmesi, Türkiye üzerindeki tehdidi ileriki yıllarda daha da büyüttü...

Aynı zamanda El Kaide'nin tüm dünyada terör örgütü ilan edilmesiyle büyük operasyonlara uğraması ve son olarak Usama Bin Ladin'in Pakistan'da Amerikan askerlerince öldürülmesi Selefi- Vahhabi çizgisindeki dinci terörü gündemden hiç düşürmedi...

Çünkü Irak'tan sonra Suriye'nin de işgal edilme çabaları, açılımı "Irak- Şam İslam Devleti" olan Selefi çizgisindeki, çoğu paralı askerlerden oluşan tarihin en acımasız terör örgütü IŞİD'i piyasaya sürdü...

Benzeri görülmemiş şiddet hücreleşmesinin yanı sıra, en kanlı terör eylemlerini de gerçekleştiren örgüt, sadece Orta Doğu'nun değil, Avrupa'yla birlikte en çok da Türkiye'nin başına bela oldu...

CÜBBELİ NE DEMEK İSTEDİ?..

El Kaide nasıl 15-20 Kasım 2003'teki dört büyük saldırıyla Türkiye'yi şoke etmişse, bu örgütün devamı olan IŞİD de 2011'den üç yıl sonra ülkemizde kanlı yüzünü göstermeye başladı...

Çünkü sınırların delik deşik olmasına yol açan sığınmacı göçü sırasında sadece başıboş gruplar değil, operasyonlardan kaçan binlerce IŞİD militanı ve sempatizanı da Türkiye'ye sızınca, Anadolu'nun birçok kentinde radikal dinci Selefi hücreler oluşmaya başladı...

İşte bu başı boşluk 2014'ten itibaren IŞİD'in eylemlere girişmesine yol açtı..

20 Mart 2014'te, iki güvenlik görevlisinin şehit olduğu ve bir yurttaşın yaşamını yitirdiği Niğde'deki saldırıdan sonra IŞİD'in kanlı eylemleri durmadı...

Haziran 2014'te, Musul konsolosluğunu basarak, konsolos ile birlikte 49 çalışanı üç ay boyunca rehin tutan militanlar, Sultanahmet'te, HDP'nin Diyarbakır mitinginde, Kilis'te, Ankara Garı'nda, İstiklal Caddesi'nde, Suruç'ta, Antep Emniyeti önünde ve Atatürk Havalimanı'ndaki eylemlerde yüzlerce masum yurttaşı katlettiler, onlarca güvenlik görevlisi şehit oldu...

Sadece 2014-2016 arasındaki 13 saldırıda 211 kişinin ölümüne yol açan IŞİD, ne yazık ki sonraki yıllarda da durmadı...

Ve Türkiye; tarikatlarından cemaatlerine, Diyanet'inden güvenlik güçlerine, iktidarından muhalefetine kadar Selefi tehdidinin nasıl büyük boyutlara ulaşacağını ön göremedi...

Peki; Antep'te 26 Mayıs 2016'da bir karakola yönelik saldırıda ilk kez devleti hedef alan,

2017 yılbaşı gecesi İstanbul'daki bir gece kulübüne yönelik saldırıda ise 39 kişiyi öldüren örgütün büyük bir tehdit olduğu yeterince anlaşıldı mı?..

Cübbeli Ahmet'in ikinci kez dikkat çektiği "Selefi tehdidi" ve perde gerisindeki şiddetin boyutlarını yarın anlatmaya devam edeceğiz.

YARIN: Dışarıda, içeride Selefiler...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac