ANALİZ
Demokrasiye geçilecekse eğer genel başkanlar aday olmamalı
Son günlerde CHP’de en çok konuşulan konu nedir?
Kim aday olacak?
CHP kitlesi ortak adayın kesinlikle kendisinden olacağına inanıyor.
İsimler de ortada.
Bir kesim “Mansur Yavaş olmalı, başkasıyla kazanamayız” görüşünde.
Bir diğer kesim ise “Hayır ancak ve ancak Ekrem İmamoğlu ile kazanabiliriz, gerisi hüsran olur” diyor.
Şimdi buna bir de Kemal Kılıçdaroğlu eklendi.
Gerçi Kılıçdaroğlu’nun ismi hep vardı da, CHP içinde pek çok kişi “O zaman kazanamayız” paniğine kapılıyor.
İşte “Kılıçdaroğlu aday olursa kazanmamız mümkün değil” görüşü son günlerde biraz erozyona uğramaya başladı.
Çünkü CHP içinde Genel Merkez’e daha yakın isimler “Adayımız Kılıçdaroğlu” demeye başladılar bile.
Kemal Kılıçdaroğlu ise henüz “Adayım” demedi ama yaptıkları sanki aday olmaya çok hazır olduğu izlenimi veriyor.
Özellikle saray medyası Kılıçdaroğlu’nun adaylığını şiddetle destekliyor ve hatta tahrik bile ediyor.
Sanıyorum Kılıçdaroğlu’nun aday olmasının kendi lehlerine olacağını düşünüyorlar.
Bana göre Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa kazanır.
Açıkçası sadece Kılıçdaoğlu değil, başka adayların da şansı Erdoğan’a karşı çok yüksek.
Buna karşı bu seçimde “ne yapılmak istendiği” önemli.
6’lı masadaki liderler ısrarla “demokrasiye dönüş” vaadinde bulunuyor.
Eğer demokrasiye dönülecek, hukuk sistemi yeniden oluşturulacak, insan hak ve özgülükleri yine en yüce değer kabul edilecekse cumhurbaşkanlığı seçiminde herhangi bir genel başkanın aday olmasının ne anlamı var?
Seçime genel başkan adaylığı ile girmek Erdoğan’ın getirdiği bu ucube sistemin devamını istemekle aynıdır.
Diyelim ki Kılıçdaroğlu seçildi.
Kısa bir süre için hükümeti kuracak ve yönetimi devralacaktır ama bir süre sonra demokrasiye geçildiğinde icra yetkisi elinden gidecek ve sembolik cumhurbaşkanı haline gelecektir.
İcranın yani hükümetin başında olmayan bir genel başkanın cumhurbaşkanı olmasının bir anlamı olur mu?
Olmaz elbette.
Ayrıca genel başkanın hem icranın hem partinin başından ayrılması parti içi sorunlara da neden olacaktır.
Seçilecek cumhurbaşkanı elbette “herkesten oy alabilecek” kişi olmalıdır ama asla Erdoğan’ın yerine düşünülmemelidir.
Cumhurbaşkanı adayı vizyon sahibi, herkesi kucaklayabilecek nitelikleri olan, üzerine aldığı sorumluluğu taşıyabilecek, kendi başına davranmaya kalkmayacak, uyumlu çalışabilecek ve demokrasiye geçildiğinde yetkilerini hiçbir sorun çıkarmadan devredecek biri olmalıdır.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Abdülhamit’ten sonraki isimler önemli değil
Saray medyasına göre Adana, cumartesi “tarihi bir gün” yaşadı.
Erdoğan, gençlerle bir stadyum mitingi yaptı biliyorsunuz.
Türkiye’nin her tarafından gençler devlet gücü kullanılarak Adana’ya taşındı.
Maalesef üç çocuğumuzu bu mitingden dönüşteki bir kazada yitirdik.
Her taraftan taşınan o kalabalık gerçekten yürekten gelen gençlerle mi dolduruldu yoksa gençlerin çoğu zaten ne için getirildiklerini bile bilmiyorlardı?
Erdoğan için bu tür kalabalıklar hep emirle toplanıyor, onu biliyorum.
AKP genel başkanının toplanan gençlere yaptığı konuşmanın küçücük bir bölümünü sunmak istiyorum:
“Siz mankurtların karşısında milletin mayasını muhafaza edecek, hedef bekleyen akranlarının karşısında kızıl elmanın istikametini gösterecek gençliksiniz. Gençler siz, Medine’nin, Mekke’nin, Kudüs’ün, Diyarbakır’ın, İstanbul’un, Bosna’nın, semalarında ezan sesleri yankılanan tüm diyarların beklediği gençliksiniz. Siz, Sultan Alparslan’dan Osman Gazi’ye, Fatih’ten Yavuz’a, Abdülhamit’ten bugüne ecdadın tüm öncülerinin temsilcisi olan gençliksiniz.”
Neymiş “Abdülhamit’ten sonrası” için anmaya değer bir isim söylemeye gerek yokmuş.
YENİ ÖĞRENDİM
Halkın Kurtuluş Partisi’nden “Atatürk Havalimanı” için de suç duyurusu geldi
İktidarın yanlış, kötü, hukuka aykırı veya topluma zararlı her türlü işlemine karşı anında yargıya başvuran ve suç duyurusu olarak bunları kayda geçiren Halkın Kurtuluş Partisi, Atatürk Havalimanı’nın pistlerinin kırılması konusunu da yargıya taşıdı. HKP avukatları; AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ve Atatürk Havalimanı ile ilgili yapılan ihalelere katılan şirketlerin yöneticileri hakkında, “Görevi Kötüye Kullanma”, “İrtikâp”, “İhaleye Fesat Karıştırma” suçlarını işlediklerini belirterek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Parti avukatları tarafından Başsavcılığa verilen dilekçede, Erdoğan ile Murat Kurum hakkında soruşturma ve akabinde kamu davası açılması ile ihaleye katılan şirket yetkilileri hakkında yakalama karar çıkarılması talep edildi.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Taksim’in ortasına bunlar hiç yakışmıyor
Türkiye’nin en önemli meydanı, İstanbul Taksim Meydanı’dır kuşkusuz.
Türkiye’de herhalde Taksim Meydanı’nı bilmeyen yoktur.
Hem bu meydanda yaşanmış olanlar hem de İstanbul’un kalbi niteliğini taşıması bu meydanı önemli hale getiriyor.
Ancak ne yazık ki bu meydan eski güzel haline bir türlü kavuşamıyor.
Her gelen güya iyi bir iş yaptığını sanarak Taksim’i daha da beton yığını haline getirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Taksim için yaptığı proje de nedense bir türlü hayata geçmiyor.
Geçmediği gibi Taksim Meydanı her geçen gün daha da kötü bir görünüme kavuşuyor.
Örneğin meydanın tam ortasına konan banka ATM’leri neyin nesidir?
Tamam, sonuçta ciddi bir ihtiyacı karşılasa bile kenarda durması gereken bu makinalar neden meydanın ortasında bir çirkinlik abidesi gibi duruyor anlamak mümkün değil.
Kirası ne kadar cazip olursa olsun bu kötü görüntünün oradan kalkması gerek.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Suriyelilerin dönüşü de kriz yaratacak
Bu iktidarın yanlış dış politikası nedeniyle Suriye iç savaşının tarafı olmasaydık bugün yaşadığımız başta ekonomi olmak üzere krizlerin çoğunu yaşamayacaktık.
Ancak ne yazık ki saray 10 yılı aşkın süredir yapılan fahiş hatadan dönmek yerine hala ateşin üzerine benzin dökmeye devam ediyor.
Şu anda ülkemizde olan milyonlarca Suriye’nin ezici bir çoğunluğu “katil Esad’dan” kaçtığı için gelmedi.
Erdoğan’a bu konuda akıl verenler yanlış planlar ve hesaplar yaparak Türkiye’nin her yanını Suriyelilerle doldurdular.
Bu insanlar kendilerine “daha iyi bir hayat” vaat edildiği için koşa koşa geldiler.
Yoksa hiçbiri kendi ülkelerindeki rejimle sorunu yok.
Zaten olsa, şu anda Türkiye’de ciddi bir Suriye rejim muhalefeti hareketi oluşurdu.
Dikkat edin, Suriyeliler arasında rejim muhalifi yok, ülkelerine dönerek Esad’ı yıkacağını söyleyen yok, Suriye’de iktidara gelmeyi düşünen yok.
Erdoğan kontrolsüz biçimde çoğalan Suriyelileri kendi iktidarının geleceği için kullanmak istiyor.
Buna karşı kendi partisinde bile bu konuda tepki var.
Her ne kadar Erdoğan tepkilere rağmen Suriyelilere sahip çıksa da bir yandan da “gönüllü gidiş” adı altında bir geri gönderme planı yapıyor.
Ama bu plan da çatlayacak, çünkü bu kez de Suriye rejiminin direnişi söz konusu.
Suriye “gönüllü geri dönüş” planının aslında “sınırda bir güvenli bölge oluşturmaya yönelik” olduğunu düşünüyor ve “Bu koşullarda bir geri dönüşe izin vermeyeceğiz” diyor.
Suriye yönetimi bu gönüllü göç olayını “Suriye’ye ve Suriye halkı ile topraklarının bütünlüğüne karşı saldırgan oyun ve bir sömürgecilik” anlayışı olduğunu ileri sürüyor.
Kısacası Suriyelilerin gelişi de gidişi de kriz.
Bunu yaratanlara ne diyeyim.
Erdoğan’ın baskın seçime hazırlandığını ya da seçimi erteleme planı yaptığını anlattım dün. İzlemediyseniz öneririm. Bugün tabi ki Kılıçdaroğlu’nun dün gece yaptığı açıklamalarla ilgili yorumlarımı izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/channel/UCT2Bh5Xd5NLMnO69_QW2UKg
https://twitter.com/can_atakli_