ANALİZ
Dört milyon üç yüz bin saniyeden bir saniye bile düşmemiş, insaf!
Başlıktaki “dört milyon üç yüz bin saniye neyin nesidir?” diye merak etmişsinizdir.
Söyleyeyim.
AKP iktidarına bağlı kamu kuruluşlarının bu yılın ilk 9 ayında televizyonlara verdiği reklamların toplam süresi.
Saat hesabıyla söylersek de şu çıkıyor ortaya.
Kamu kurumları, sarayın talimatını uygulayarak 71 saat televizyon reklamı yayınlatmış.
Bu reklamların tamamı, saray medyasına gitmiş.
Muhalif olduğu bilinen kanallara ise bu “dört milyon üç yüz bin saniye”den bir saniyesi bile gitmemiş.
Bunu biliyoruz aslında.
Ama toplam rakam olarak önümüze gelince insan daha bir tuhaf oluyor.
Hiç izlenmeyen kanallara milyonlarca lira adeta “avanta” olarak aktarılırken, her biri reyting rekoru kıran televizyonlara hiç reklam verilmemesi en azından ticari olarak akıl karı değil.
CHP Eskişehir Milletvekili meslektaşımız Utku Çakırözer yapmış bu araştırmayı.
Verdiği bilgileri sizlerle aynen paylaşayım;
“Türkiye’de tasarruf genelgesinin yürürlükte olduğu bu yılın ilk dokuz ayında 83 milyonun vergilerinden kamu kaynakları nasıl harcanmış onu göstereceğim. Aralarında Turkcell, TELEKOM, ÇAYKUR, THY, Emlak Konut, TOKİ ve kamu bankalarının olduğu onlarca kamu kurumu bu yıl televizyonlara dört milyon üç yüz bin saniye reklam vermişler. Aslan payı 3 kuruluşa gitmiş, yüzde 15 almış her biri, Akit TV beş yüz seksen bin saniye, 24 TV altı yüz elli bin saniye, A Haber altı yüz yetmiş bin saniye, TGRT yüz yetmiş bin, TVNET üç yüz elli bin, Ülke TV üç yüz elli bin yine A Haber’e bağlı A Para üç yüz bin, İngilizce A News ise yüz kırk bin saniye reklam satmış kamu kurumlarına. En az alanlar CNN Türk, NTV, Habertürk. Peki ya Halk TV? Sıfır. FOX? Sıfır. KRT? Sıfır. TELE1? Sıfır. TV5? Sıfır. İşte bu tabloyu sorgulamalıyız.”
Ne kadar ilginç değil mi?
Reyting listelerine bile giremeyen Akit TV, Kanal24, TVnet, Ülke TV, TGRT dünyanın reklamını almış.
Buna karşı haber kanalları arasında ilk üç sıraya paylaşan Halk TV, Tele1 ve KRT’ye bir saniyelik bile reklam gitmemiş.
Elbette bir saniyelik reklam olmaz da, lafın gelişi işte.
Ancak bu tablo gösteriyor ki saray iktidarı devleti devlet gibi değil kendi çiftliği hatta çadırı gibi yönetiyor.
Çünkü reklam kamuoyuna ulaşmak, daha çok satmak, daha çok kazanmak ve daha büyük yatırımlara kaynak yaratabilmek için verilir.
Oysa burada sarayın komutasındaki kamu kuruluşları faydacılığı, kazancı ve yatırımı değil, saraya destek olanlara adeta ulufe dağıtmayı tercih ediyor.
ÖNERİ
CHP işe buradan başlasa çok dosya biriktirir
Kemal Kılıçdaroğlu, bürokratları uyarmıştı geçen hafta.
18 Ekim’i de hedef göstermiş ve “Artık size verilen kanunsuz emirleri yerine getirmeyin, gelin yolsuzlukları bize anlatın” mesajı vermişti.
CHP’li yetkililerin söylediğine göre yurdun dört bir yanından bu tür ihbarlar ve dosyalar yağıyormuş.
Bakalım CHP bunu iyi değerlendirebilecek mi?
Utku Çakırözer’in kamu kaynaklarını saray medyasına nasıl peşkeş çekildiğini anlatan bilgileri başlı başına bir olaydır.
CHP’nin belge bilgi beklemesine bile gerek yok.
Çünkü bu kamu kurumlarının başında olanlar çok açık biçimde suç işlemekte ve bunu yaparken de hiçbir kaygı duymamaktadırlar.
O halde bütün bu kamu kurumlarının yöneticilerine hemen suç duyurusunda bulunulmalı ve ardı ardına davalar açılmalıdır.
Devletin çadır devleti gibi yönetilmesine aktif biçimde karşı çıkılmazsa bırakılacak hasarın altından kalkmak çok zor olacaktır.
KOMİK
Zenginleşen İslamcılar güdük kalanların öfkesini topluyor
İktidar 20 yılda ciddi bir kitlesini “zengin” etti.
Tabii bunun çok daha fazlası ise eskisine oranla daha yoksullaştı, geliri düştü, hatta muhtaç hale geldi.
İlk başlarda zenginleşenlere yönelik fazla tepki yoktu çünkü herkes “Bir gün kısmet bana da gelecek” havasındaydı.
Ancak artık zenginleşen zenginleşti, geri yine kaderine mahkum.
Bunun farkına varanlar zenginleşenlere öfke duyuyor.
Örneğin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşliyen, bir konferansta yaptığı konuşmada, “insanlarda servet biriktirme çılgınlığının başladığını” söylemiş.
Bu kişinin hedefinde son zamanlarda iyice zenginleşen dinci kesim içinde çok yaygınlaşan “baby shower” adeti var.
İşleyen, “Dindar insanlar bir araya geliyor, bu baby shower dedikleri organizasyonların giriş bileti 2 bin 500 lira, asgari ücret ise 2 bin 744 lira civarında. 2 saatlik bir programa gideceksin, oynayacaksın, zıplayacaksın ya da güya mevlit dinleyince helal oluyor ya rahatlıkla girip çıkabilirsin” demiş.
Bu rahatsızlık giderek yayılıyor dinci kesimin henüz zenginleşemeyen kesiminde, haber vermiş olayım.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Eyvah bu hiperenflasyonun habercisidir
Haberi CHP Milletvekili Özkan Yalım’ın çalışmasından öğrendim ben de.
Bozuk para basımında kullanılan bakır, nikel ve çinkodan oluşan karışımın maliyeti döviz fiyatlarının yükselmesiyle hayli artmış.
Bu durumda piyasada en çok kullanılan 50 kuruş için ise 66 kuruşluk maden alaşımı kullanılıyormuş.
Bunu okuyunca içimden “Eyvah ki ne eyvah” dedim.
Çünkü bu hiperenflasyonun habercisi aynı zamanda.
Benzer bir gerçeği 90’lı yılların başında yaşamıştık.
O zaman da hurdacılar piyasadan bozuk para toplamaya hatta örneğin yüz liralık bozuk paraya 110-120 lira vermeye başlamıştı.
Çünkü maden değeri paranın üzerindeki değeri geçmişti.
Sonra ne oldu?
Bozuk paralar tamamen ortadan kalktı.
Yerine daha büyük kupürlü kağıt paralar geldi.
Kağıt paralar üzerindeki rakamlar da hızla yükselmeye başladı.
Öyle ki üzerinde “milyon” yazan paralarımız oldu.
İnsan bunları yaşamış olunca şimdiki durumdan hayli endişe ediyor.
Bİ SORALIM BAKALIM
O 21 bin asker hangi dönemde orduya katılmıştı?
Üzerinden biraz zaman geçti konuşmanın ama soruyu sormanın zamanı olmaz.
Erdoğan yok edilen askeri okullar yerine kurulan Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu diploma töreninde, FETÖ ile irtibatı olan 21 bin subay astsubayın orduyla ilişkisinin kesildiğini söylemişti.
Konuyu tabii ki 15 Temmuz’a bağlayarak “15 Temmuz darbe girişimi ülkemiz için pek çok hayırlı gelişmenin kapısını aralamıştır. Artık İHA’larımız semalarımızda uçuyor. SİHA ve TİHA’larımız semalarımızda uçuyor. Artık bunları biz yapıyoruz. Ülkemizi daha güçlü, daha kararlı ve özgüvenli hale getirerek, şehitlerimizin kanlarının, gazilerimizin fedakarlıklarının boşa gitmemesini sağladık” demişti.
Ordudan atılanları biliyoruz da sayısı 21 bin olmuş.
Peki, bu 21 bin subay astsubay acaba hangi yıllarda orduya katıldı.
Bunların çoğunun son 20 yılda orduya girdikleri çok açık.
Çünkü rütbelerine baktığımızda albay ve üstü rütbede çok fazla kişi yok.
Yani açıkçası, orduya geçmişte sızan cemaatçiler de, şimdi egemen olmaya çalışan tarikatçılar da bu iktidarın sağladığı olanaklardan yararlanarak yapabiliyorlar bunu.
Sonra hâlâ “FETÖ’nün siyasi ayağı nerede?” diye sorup “Bulamıyoruz” diyerek kandıralım kendimizi.
https://twitter.com/can_atakli_