DUYMAYAN KALMASIN!
2019’u uğurlarken rakamlara şöyle bir bakarsak! Resmi verilere göre; ülkemizde genç işsizlik oranı yüzde 30’a dayanmış. 3 milyon gencimiz işsiz. Her 4 gençten 1’i iş arıyor, her 7 kişiden 1’i iş bulamıyor. 2018 yılında 140 bin kişi yurtdışına göç etmiş. Göçenlerin yaşı 20-24, 25- 29, 30-34 arasında imiş. Beyin gücü, beyin göçüne dönmüş. Nitelikli insan gücü kaybı ve iş insanı göçü gibi nedenlerle ülkemizin kaybı 220 milyar doların üzerinde imiş…
Duymayan kalmasın! Bu cumhuriyet tarihinin rekorudur ve hal böyle iken yönetim umursamasa da telaşa mahal vardır!
Gençler; “geleceği göremiyor, gülemiyor, hayal bile kuramıyoruz” diyorlarsa! İBB’ye alınacak 420 kişilik kadroya ülkenin her yanından akın akın gelen 25 bin kişi başvuruyorsa! Yönetim Kanal İstanbul aşkını, çılgın sükse sevdasını her şeyin üstünde ve önünde tutuyorsa! Telaşa mahal vardır!
Romantik, cömert ve rahat bir ülke olmak!
CB’nin deyimiyle malum zat tarafından kurulan “Gelecek Partisi’nin” genel başkanı; “Ülkeyi yönetenlerin iktidarda kalmak dışında bir dertleri yok” diye açıklama yaparken insanın aklına şu soru geliyor! A. Davutoğlu bunca sorunu olan ülkede yine; “1071 ruhuyla, Selâhaddin Eyyubi ruhuyla, Mezopotamya ruhuyla” mı geleceği inşa edecek? Eğer halâ öyle düşünüyorsa biz ne kadar romantik bir ülkeyiz!
Ülkemizde her 2 saatte bir şirket konkordato ilan edip, günde 12 şirket batarken, 11 ayda 11 bin şirket iflas etmişken, içimizde fırtınalar koparken, sorunlar değişmez sorular yanıtsız kalırken, çözümler kapımızdan bile geçmezken kalkıp Sudan, Libya, Suriye, Katar’a karşı ne jestler yapıyoruz. Biz ne kadar cömert bir ülkeyiz!
69 bin okul müdürü, 1 milyon öğretmen, 18 milyon öğrencinin bulunduğu erkek egemen yönetim yapısının her kademede hâkim olduğu, MEB’de; 1299 üst düzey yöneticiden 1274’ü erkekse, 15 genel müdürden 14’ü erkekse, 100 okul müdürünün 93’ü erkekse, 917 ilçe müdürünün 910’u erkekse! Ders kitaplarında; “Kızlar mutfağa, erkekler kahramanlığa gönderiliyorsa! Biz ne kadar rahat bir milletiz!
Gelelim ilgi ve bilgi alanımız olan kadın konusunun görmezden gelinmesine!
Unutulmasın ki; Kadın canından can yaratandır, yaşama incelik katandır, dantelden örgüye, yemekten resme, nakıştan boyaya, halıdan dikişe, takıdan yemeğe, yoktan var eden, 10 parmağında 110 hüner taşıyandır. Dolayısıyla krizin en çok kaybedeni kadınlar ve gençlerdir, ruh, akıl, beden sağlığı bozulan, moral değerleri çöken onlardır. Hal böyle iken İzmir Çiğli’de bir ortaokulda; “Seccadem beni özler mi?” konulu konferans düzenleyenler; keşke “annem beni özler mi?” başlıklı konuşmalar düzenleyerek bazı gerçekleri masaya yatırsalar daha iyi olmaz mı?
Gerçeklerin dilini sıralarsak!
Birinci gerçek! Ülkemizde tırnak içinde değil açık ve seçik söylemek gerekirse; kupon araziler gitti gidiyorken, vurdumduymazlık, adamsendecilik, çıkarcılık, bana necilik, yağma tahribatı, kavga ortamı, silahlı bıçaklı vurup kırmalar dibe vurmanın tanımı sayılır mı? Bu koşullarda telaşa mahal var mı? Bayağı var demeli mi? Yoksa bu haftada bom boş konuşarak geçti. Boş konuşanlara, boş gözlerle boş boş bakarken masum değiliz hiçbirimiz diye düşünmeli mi?
İkinci gerçek: Kuşku duymak, tartışmak, karşı çıkmak, yakınmak suçlanma nedeni sayılırken, soran, sorgulayan, düşünen, eleştiren, sorumluluk duyan, bilinçli davranan suçlu kabul edilirken! Bana ne demeli mi?
Üçüncü gerçek: Artan işsizlik, dizginlenemeyen enflasyon, liyakatsiz kişilere özel uygulamalar, ekonomik ve sosyal eşitsizlik, temel hak ve özgürlüklerin ihlali, gelecek endişesi, Suriye ve şimdilerde de Libya sorunu tavan yapmışken! Ben bilmem büyüklerim bilir deyip, kolayı seçerek işin içinden sıyrılmalı mı?
Dördüncü gerçek: TOBB Konfeksiyon ve Hazır giyim sanayi Meclis Başkanı’nın;” “Atölyeler BM gibi. Suriyeli, Iraklı, Afgan işçiler atölyelere doldurdu, denetlemek zor” sözleri önemsenmeli mi? Yoksa minareyi çalan kılıfını hazırlar deyip köşeye çekilmeli mi?
Beşinci gerçek: Suriye politikamızın yarattığı, yaşattığı ve yaşatacağı sorunlar ortada apaçık dururken! Suriyeli kadınların doğum hızı 5.3, Türklerin doğum hızı 2.3 iken, bu oran “20 yıl sonra Türkiye’de 10.5 milyon Suriyeli demekken! Şu anda Gazi Antep’te nüfusun yüzde 50’si, Kilis’te yüzde 70’i Suriyeli iken bu tahmini oranı önemsemeli mi?
Altıncı gerçek: Rakamlara, açıklamalara bakınca kaynak kaybının, beyin göçünün, diplomalı göçmenlerin, artan cinayetlerin, önlenemeyen intiharların bize çok şey anlattığı belli iken aman sende bana ne demeli mi?
Yoksa Ey BATI ve bazıları! Siz ne düşünürseniz düşünün! Şahsım ve kendim böyle düşünüyorum! Diyenlere bakarak dalıp gitmeli mi?