MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Elektrik ve doğalgaz faturalarında millete fena bir kazık mı atılacak?
Korona nedeniyle milyonlarca insan evinden dışarı çıkmıyor.
Herkes “özgür olacağı” günlerin hayali içinde.
Bu süreçte milyonlarca insan işinden olmasa bile belli bir süre para kazanamayacak.
Şu sıralar en avantajlı olanlar aslında devlet memurları ve memur/işçi/Bağ-Kur emeklileri.
Çünkü hiç olmazsa onların maaşlarının kesilme ya da aşağı düşürülme tehlikesi yok.
Buna karşı özel sektörde çalışan sayısız vatandaş böyle bir tehdit ve tehlike ile karşı karşıya.
Böyle bir ortamda pek çok kişi, “Bari bu süreçte fırsattan yararlananlar tarafından kazıklanmayalım, istismara uğramayalım” diye düşünüyor.
Ama ne oluyor?
Bir kere gıdasından temizliğine, sağlık gereçlerinden hizmet sektörüne kadar birçok alanda “durumdan yararlanmak isteyen” kimi reziller ortaya çıkıyor ve halkı kandırmaya çalışıyor.
Bunların çoğu yakayı ele veriyor, ‘Buna da şükür’ diyorum ve bu konuda çalışanları da kutluyorum.
Ama bir de “devlet eliyle veya devletin gözetiminde” yapılabilecek kazıklama ihtimalleri var.
Örneğin, şu sıralar milyonlarca kişi elektrik ve doğalgaz faturalarının anormal şişirilmesinden endişeli.
Haydi “anormal” demeyeyim de “faturaların kullanım miktarlarının çok üzerine çıkarılacağından” endişe eden sayısız insan var.
Niye mi?
EPDK yani Enerji Piyasaları Denetleme Kurulu, hafta sonunda şöyle bir açıklama yaptı;
“Koronavirüs salgını nedeni ile 3 ay boyunca elektrik ve doğalgaz sayaç okuma işlemine ara verilecektir. Konutlarda ve iş yerlerinde artık elektrik ve doğalgaz faturaları hesaplaması için sayaç okunmayacaktır. Mevsimsellik de dikkate alınarak, tüketicinin son iki yılın ilgili ayına ait tüketim ortalamaları üzerinden, tüketicinin geçmiş tüketimi olmaması halinde ise emsal tüketim veya tüketici beyanına göre kıyasen faturalandırma yapılacaktır.”
Korona tedbirleri kapsamında böyle bir uygulama yapılabilir mi?
Elbette.
Ancak gelin de bunu vatandaşa anlatın.
EPDK diyor ki “Sayaç okunmayacak, faturalandırma son iki yılın ilgili ayına göre ortalamalar üzerinden yapılacak.”
Yanisi şu: Elektrik ve doğalgaz şirketleri, bir faturayı önlerine alacaklar, iki yıl önce aynı ayda ne ödenmiş ona bakacaklar ve ortalamasını fatura olarak düzenleyip tüketiciden isteyecekler.
Aslında sistem yanlış değil.
Normal demokratik bir ülkede istismara da açık değil.
Ama Türkiye öyle mi?
Vatandaşın canı bugüne kadar öylesine yanmış ki, içinde büyük şüphe var.
Şu ana kadar bana ulaşan sayısız mesaj var bu konuda.
Çünkü anladığım kadarıyla öncelikle “Son iki yılın aynı aylara denk gelen” ifadesi anlaşılmamış.
Millet, “Bunlar en çok tüketim olan kış aylarını esas alırlar” kuşkusu içinde.
Niye?
İşte hayli zamandır iktidar için söylediğim şey burada da kendini gösterdi.
AKP’ye oy verenler dahil, milyonlarca insan bu iktidar döneminde birtakım hileli hurdalı işlerin yapıldığına inanıyor. Oyunu verse bile AKP’lilere pek güven duymadığını da açıkça söylüyor.
Kim bilir kaç kere yazdım, söyledim; “Bu iktidarın en büyük açmazı, kendinden olanların bile bu tür olumsuz algılara sahip olmasıdır. AKP iktidarı, ağzıyla kuş tutsa bu algıdan kurtulamayacaktır.”
AKP yönetimi hâlâ yüksek oy alıyor olmasına asla güvenmesin, çünkü bu durum bir anda tepetaklak olabilir.
Nitekim şu sıralar bu noktaya doğru geliyor iktidar.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Şu rezalete bakar mısınız?
Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Barçınlı ve Kirazlı köylerine giriş çıkış yasak.
Tabii aklınıza ilk gelen şey “Bu köylerin korona nedeniyle karantina altına alınmış olmasıdır” değil mi?
Hayır öyle değil işte.
Bu köyler, bölgede maden arayan şirketlerin daha kolay çalışması için adeta karantina altında tutuluyor.
İşin daha da beteri, bölgeye giden yurttaşlar, köylerin çevresine sokulmadığı gibi, milletvekilleri bile polis/jandarma barikatını aşamıyor.
Bu milletvekillerinden CHP’li Orhan Sarıbal, yolları kesilen noktalardan sosyal medya aracılığı ile canlı yayın yaptı.
Sarıbal, paylaştığı videonun altına “Bursa Yenişehir ilçesi, Barçınlı ve Kirazlıyayla köylerinin yolları, emniyet görevlileri tarafından kesilmiş durumda. Ama bu önlemler koronavirüs önlemleri değil. Bir maden şirketinin rahat çalışması için alınmış önlemler. AKP iktidarı için rant her şeyden önemli” notunu düştü.
CHP milletvekili videoda şunları söylüyor;
“18 yıldır bu ülkenin dağını, toprağını, taşını satıp yandaşlarını zengin eden zihniyet; bugün ölümcül bir hastalıkla bütün dünya uğraşırken, daha birkaç gün önce İstanbul’da Kanal İstanbul projesi ve bugün burada Barçınlı ve Kirazlıyayla’da Meyra denen bir şirketin, ‘Bakır, çinko çıkaracağım, zengin olacağım’ diye; yağma ve talan ettiği ağaçlarımızın, topraklarımızın ve köylülerimizin korumasını yapmaya gittiğimiz yerde, bizim yolumuz kesiliyor. Halka, ‘Madenciler istediğini yapar’ diyor. İktidar bir kez daha benim için koronavirüs önemli değil, benim için kâr, rant, maden önemli” diyor.
Sarıbal’ın bu paylaşımlarına rağmen hiçbir gelişme olmadı.
Benim canımı sıkan, bir milletvekilinin polis zoruyla ülkemizin bir noktasına gitmesinin engellenmesine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de sessiz kalması.
Atatürk düşmanlarının cenazesine koşmayı bir görev sayan TBMM Başkanı’nın, başkanı olduğu Meclis’in üyelerinin uğradığı muameleye tepkisiz kalmasını aklım almıyor.
Başkan’ın yanı sıra Meclis’in diğer üyelerinin de kendilerine uygulanan bu aşağılayıcı muameleye sessiz kalması da sanıyorum ibretlik bir durum.
ŞAŞIRDIM
Tek kişilik parti devleti olduğumuzun resmi açıklamasıdır bu
Geçtiğimiz hafta İtalya ve İspanya’ya gönderilen tıbbi yardımlar, medyanın da ilgi alanındaydı.
Yandaş yalaka medya, bu ülkelere yardım edilmesini “İşte süper Türkiye’nin gücü” diye sunmaya çalıştı, iktidarın, halktan para istediğini unutarak veya görmezden gelerek.
Muhalefet ise gönderilen yardımların önemli olduğunu vurgularken, yardım paketlerinin üzerinde neden Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun olduğunu sordu.
Yardımlar, Türk vatandaşlarının vergileri sayesinde yapılıyor.
Buna karşı sanki bu yardımlar Türkiye’nin değil de, Cumhurbaşkanlığı’nın yardımı gibi gösterilmesine tepki oluştu ister istemez.
Bu iddiaya “Ne fark eder, sonuçta İtalya da İspanya da yardımın Türkiye’den geldiğini biliyor, Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun kullanılmasını niye dilinize doluyorsunuz?” cevabı verilebilir iktidar kanadından belki.
Doğru değildir elbette böyle bir savunma ama bu iktidarın bugüne kadar gösterdiği kibirli davranışına bakınca, bunun da olmasını yadırgamayız.
Nitekim cevap da böyle geldi zaten.
Açıklama şöyleydi; “Bütün bu yardımlar milletimiz ve devletimiz adına yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, milletimizi ve devletimizi temsil etmektedir. Bu hem insanlığın mücadelesine katkıdır, hem de bizim ulusal mücadelemizin tamamlayıcısıdır. Yardım kolilerinin üzerinde Cumhurbaşkanlığı Forsu ile beraber olan bayrağımızı görmemekte ısrar etmek, maalesef siyasi hastalık üretmeye bugünlerde bile ara vermemenin bir neticesidir. Dünya çapında tehdit oluşturan #koronavirüs salgınıyla mücadele ederken en önemli cevaplar, tedbirlere uymakla ve dayanışma yoluyla verilir. Ülkelerin kendi içindeki dayanışması kadar dünya çapında bir dayanışma da çok önemlidir.”
Peki bu açıklamayı kim yaptı?
Cumhurbaşkanlığı mı, ilgili bakanlıklardan biri mi?
Hayır, bu açıklamayı yapan kişi AKP Sözcüsü Ömer Çelik.
Niye açıklama resmi kurumlar tarafından değil de parti sözcüsü tarafından yapılır ki?
Bu açıklama ile AKP, bir parti devleti olduğunu resmen tescillemiş olmuyor mu?
BUNU YAZMAK GEREK
Sansüre karşı YouTube yayınlarım başladı
RTÜK, Tele1’de her sabah yayınlanan Gün Başlıyor programında söylediğim bir cümle nedeniyle 5 günlük ekran karartma ve 100 bin liranın üzerinde para cezası verdi.
Hiçbir hukuka ve vicdana sığmayan bu sansür uygulaması dün itibarıyla başladı.
RTÜK, bu akıl almaz cezanın yanı sıra bir de hukuk gaspına imza attı.
Cuma günü akşam saatlerinde tebligat yapıldığı için itiraz olanağı Tele1’in elinden alındı ve hukuki prosedür yerine getirilemeden sansür fiilen başlatılmış oldu.
Daha önce sizlere belirttiğim gibi, sansür günleri için her gün kendi YouTube kanalımda sohbet programını paylaşıyorum.
RTÜK, “buna da bir bahane bulur” endişesiyle programı aynı formatta ve stüdyoda hazırlamıyorum.
Ama yine bazı gazetelerin haberlerinden yola çıkarak izleyici ile sohbet ortamında bir program videosu çekiyorum.
Bunu da öğle saatlerinde yayına sokuyorum. Her sabah Tele1’deki programımı izlemeyi sevenlere buradan da duyurmak isterim.
OKURDAN MESAJ
Amerika’da işler öyle değil
Ekranlara çıkartılan Amerika’da yaşayan bir profesör var.
Konuşmalarında yaptığı tek şey iktidara övgüler düzmek.
Amerika’da yaşayan ve yine tıp alanında önemli bir görev üstlenen okurlarımdan birinden mesaj aldım.
Okurum, iktidar hayranı bu profesörün gerçekleri bilerek çarpıttığını ifade ediyor.
Okurumun kimliğini saklı tutarak yazdığı mesajı sizlerle de paylaşıyorum;
Sevgili Can Ataklı Bey;
Koronavirüs ile ilgili olarak, Amerika’dan TV programına katılan profesör, konuşmasında olayları bilerek çarpıtmıştır.
ABD’de her hastanenin girişinde vatandaşı bilgilendirmek için yazılmış bir ilan vardır. Bu bilgide, “…hastanelerden herhangi bir bölüm veya doktor, ırk, dil, din, cinsiyet, yaş, maddi durum yetersizliği vs. gibi, hiçbir sebeple muayene ve tedavi etmeyi reddedemezler, Aksi halde, ilgili numaranın aranması gerektiği…” yazılıdır. Her hastanenin girişinde bu bilgilendirme vardır.
Ayrıca, ABD geliri 19 bin 500 doların altında olan herkese ‘MEDICARE ve MEDICAID’ isimli devlet fonlarından yardım yapar. Hiç kimsenin cebinden bir dolar muayene ve tedavi parası çıkmaz. Hastane ve doktorun fatura ettiği rakamın çok küçük kısmını bu fonlar ilgili kuruma öder. Onlar da kabul etmek zorundadır. Amerikalı doktorun bunları bilmemesi mümkün değildir. Mehmet Çilingiroğlu adlı prof. olayı çarpıtmıştır..
Bilmenizi istedim.”
Tabii burada konu Amerika’nın sağlık sisteminin iyi çalışıp çalışmadığı değil.
Amerika’da en çok tartışılan konuların başında sağlık sistemi ve sosyal anlayış geliyor.
Buradaki sorun Amerika’da yaşayan bir profesörün sırf Türkiye’de popüler olmak için iktidar yalakalığına soyunması.
https://twitter.com/can_atakli_