ANALİZ

ERDOĞAN ŞU ANDA HEM TÜRKİYE'NİN EN GÜÇLÜSÜ HEM DE EN GÜÇSÜZÜ!

Fethullah Gülen cemaatine mensup dinci faşist çetelerin kalkıştığı başarısız darbe girişimi kuşkusuz Erdoğan'ı çok güçlendirdi.
Cumhurbaşkanı 15 Temmuz akşamı bir saat içinde mevcut gücünü en az üçe katladı.
Artık tartışmasız Türkiye'nin tek adamıdır.
Ne hükümet, ne devlet bürokrasisi ne de toplumun diğer unsurları artık Tayyip Erdoğan'ın rızası dışında hiçbir şey yapamaz.
Ayrıca Erdoğan'ın arkasında inkâr edilemeyecek büyük bir halk gücü de var.
Darbe akşamı ve sonraki akşamlar sokaklara dökülenlerin ezici bir çoğunluğunun aklında “demokrasi, özgürlükler” yoktu, tek düşünülen şey Erdoğan'ın kahramanca çıkışıydı ve tankların önüne yatanların asıl amacı Erdoğan'ı korumaktı.
Aksini söyleyenlere meydanlara gitmelerini tavsiye ederim.
Bakın bakalım oralarda demokrasi, özgürlükler insan hakları mı konuşuluyor?
Oralarda konuşulan tek şey Erdoğan'dır.
Kimsenin ne hükümetle, ne yargıyla ne milletvekilleriyle bir ilgisi yok.
Örneğin o meydanlardaki kimse Binali Yıldırım'ı konuşmuyor. Ama damat olduğu için Berat Albayrak'ı konuşuyor, çünkü o bütün olaylar sırasında Erdoğan'ın yanındaydı.
Demokrasi tarihimizde hiçbir siyasi lider halk tarafından bu kadar desteklenmedi bu kadar güçlendirilmedi.
Ancak bu Erdoğan için tehlikeli.
Manevi olarak Erdoğan'ı çok tatmin edebilir bu durum ama siyasi olarak bakarsak Erdoğan'ın ömrünün çok fazla olmayacağını söylemek kimseye şaşırtıcı gelmesin.
Çünkü Erdoğan o bütün gücüne rağmen giderek yalnızlaşıyor.
Kısa bir süre sonra Erdoğan sarayda tek başına kalacaktır.
Artık o mutlak hakimdir.
İstemese de kadrosu ona diktatör muamelesi yapacaktır.
Hepsi sadece ve sadece ondan gelecek emirleri yerine getirecek başka bir işe kalkışmayacak, hiçbir sorumluluk almayacaktır.
Her konuda kararı Erdoğan vermek zorunda kalacak, bir süre sonra yaşanacak olumsuzlukların sorumluluğunu da taşımak durumunda kalacaktır.
Erdoğan ne yaptığının farkına bile varmadan büyülenmiş gibi kendisini destekleyen halkın gözünde elbette çok çabuk yıpranmayacaktır ama dünya önünde kısa bir süre sonra zora düşeceğini söylemek yanlış olmaz.
Erdoğan Türkiye'nin dış ilişkilerinde de yalnız kalacak ve her kararı tek başına vermek durumunda olacaktır.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin, en ileri metodlarla ve karar alma mekanizmalarını binlerce fikrin süzgeçlerden geçmesinden sonra çalıştıran liderleri karşısında tek başına kalmış bir Erdoğan aklının başa çıkması mümkün değildir.
Erdoğan eğer içine düştüğü durumdan akıllıca çözümler üreterek çıkamaz ve tek adamlığı çok severek güç hastalığına kapılırsa, kendisine diktatör muamelesi yapan kendi siyasi kadroları ve devlet bürokrasisinin çarkları arasında çok çabuk eriyip gitmeye mahkum olacaktır.
Hem de herkesi şaşırtan biçimde, bu yıl tamamlanmadan….

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

YA ASKER TERÖR OPERASYONU İÇİN ÇIKMAYA KALKARSA

Herhalde tarihimizin hiçbir döneminde halkın askere olan nefreti bu kadar yükselmemişti.
Öyle bir algı operasyonu ve beyin yıkama çabası var ki, halk çılgın gibi.
Asker sözünü duyduğunda pek çok kişinin tüyleri diken diken oluyor.
Bütün kışlaların, üslerin, askeri binaların ve lojmanların önlerinde dev kamyonlar, itfaiye araçları, çöp taşıyıcılar, tankerler, iş makineleri var.
Artık ne kadar sürer bilemem ama üzerinde üniforma olan hiçbir asker, rütbesi ne olursa olsun sokağa çıkamaz. Çıktığı an lümpen demokratların saldırısına uğrayacağı kesindir.
Ülkeyi yöneten zihniyetin tetikçileri sürekli alarmda.
Herhangi bir kışlada, askeri tesiste iki askeri aracın farları mı yandı, motorlarının sesi mi duyuldu, sosyal medya hemen harekete geçiyor ve “falanca kışlada kalkışma hazırlığı var, ey ahali koşun oraya” çağrıları yapılıyor.
Üç beş dakika içinde ne kadar lümpen demokrat varsa kışlanın kapısının önünde toplanıyor.
Benzer tepkiler Güneydoğu'ya da aynen yansıyor. Bütün askeri tesislerin önleri kapalı.
Peki, yarın bir terör saldırısı olsa ve asker dışarı çıkmak zorunda kalsa ne olacak?
Ya da bir ildeki bir terör eylemine karşı valilik askeri birliklerden yardım isterse asker dışarı çıkabilecek mi?
Operasyona gitmeye çalışan askerin önü yine “darbeyi önlediğini sananlar” tarafından kesilmeyecek mi?
Vatandaşı kendi askerine bu kadar düşman haline getiren alçak dinci faşist Fethullahçı cemaate de, bundan yararlanıp milleti birbirine düşüren iktidar zihniyetine de, ordumuzu kâğıttan bile dayanaksız hale getiren askeri komuta konseyine öfkelenmeyelim de ne yapalım?

BUNU YAZMAK GEREK

SORUMLULUKTAN KURTULMAK İÇİN 1980'LERE GİDİYORLAR

Ortalık biraz sakinleştikçe gerçekleri daha net görmeye ve daha rahat tartışmaya başlıyoruz.
Gerçi şu anda faşist bir baskı altında “cemaate küfredeceksin, iktidarı alkışlayacaksın, aksini yapanın canına okuruz” dayatması hakim ama yine de sisler dağıldıkça ortalığın netleşmesine engel değil bu.
Sis dağıldıkça da Fethullahçı dinci faşist çetelerin devlet içinde nasıl palazlandığı bugünkü iktidarın bu güruha nasıl yol verdiği daha da ortaya çıkıyor.
Tabii bu iktidarda panik de yaratıyor çünkü kendi kepazeliklerini saklamaları giderek güçleniyor.
Bu nedenle cemaatin devlet içindeki yayılmasını 1980'lere kadar götürüp geçmiş bütün iktidarları sorumluluk alalına sokup kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar.
Doğrudur, bu dinci çeteler 1980'lerden beri devlete ve orduya sızmaya çalışıyor.
Ancak ordu iyi kötü her yıl 150-200 kadar dinci çeteciyi tasfiye etmeyi başarırdı.
Ne zaman ki AKP iktidara geldi işte o andan itibaren başlatılan “demokrasi savaşı!” ile dinci çeteciler dokunulmazlık kazandılar.
Üstelik bu iktidar döneminde Harp Okulları'na üniversitelerden geçiş de yaptırılarak dinci çeteci sayısının katlanması sağlandı.
2004'ten itibaren bu yapılanmadan bir kişi bile ordudan atılmadığı gibi eskiden atılanların bir bölümü geri döndürüldü.
Böylelikle cemaatçilerin ordu içinde yığılması sağlandı.
Şimdi kalkıp da geçmiş hükümetleri suçlamaya kalkmak, sorumluluğu başkalarına da yükleyip işin içinden sıyrılmaya kalkmak sadece bu halkı kandırmaktır.
Bu ülkenin aklı selim sahibi insanları gerçeği bilmektedir ve iktidarın bu konuda hesap vereceği de kesindir.

SOSYAL MEDYA

KENDİ TWİTTER KAMPANYAM BAŞARILI GİDİYOR

Alçak darbe girişiminden önce Twitter'daki kirlenmeye karşı “bloklama” kampanyası açtığımı yazmış ve herkesi buna davet etmişim.
En hızlı ve pratik haberleşme araçlarından biri olan Twitter'ı hakaret, karalama ve tehdit amaçlı kullananların bloklanmasını önererek “Bu troller bizim twitlerimizi kullanarak yaygınlaşıyor. Eğer onları bloklarsak bir süre sonra sadece kendi içlerinde yazışır hale düşecekler” demiştim.
O günden bu yana yüzlerce kişiyi blokladım.
Kimleri blokluyorum; her yazılana hakaretle cevap yetiştireni, tehdit edeni, şantaj yapanı, söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi yaymaya çalışanı.
Eleştiren, öfkesini bildiren, içinde biraz hakaret olsa bile anlık kızgınlık duyanları yani paralı trol olmayanları anlıyor ve elbette bloklamıyorum.
Çünkü her ortamda benim gibi düşünmeyen kişilerin görüş ve fikirlerine de ihtiyacım var. Yeter ki doğru düzgün aktarılsın.

KOMİK

AMAN CEBİNİZDE SADECE 1 DOLAR OLMASIN

Fethullah Gülen 1 dolarları okumuş üflemiş sonra darbe yapacak müritlerine göndermiş.
Hepsi de bu 1 doları alıp ceplerine koymuşlar. Kimi bu sayede başarıya ulaşacağını
düşünmüş kimi de bu hocanın okuyup üflediği dolarla ölürse direkt cennete gideceğini düşünmüş.
Bu tabii belli ki aynı zamanda bir tür şifre. Darbe sırasında cebinden bu doları çıkaran karşısındakine kendisinden olduğunu belirtmiş oluyor herhalde.
Bu saçmalığı bilemem ama ülkenin içinde bulunduğu genel hava içinde “aman” diyorum “cebinizde sadece bir dolarla gezmeyin.”
Cebinizde dolar olabilir ama sakın 1 dolar olmasın. Beş tane bir dolar olabilir, 1 tane olursa sorun. Çünkü her an Fethullahçı sanılarak hapsi boylayabilirsiniz.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

ÜNİVERSİTELERİMİZİN HALİNE BAKAR MISINIZ?

Marmara Üniversitesi Rektörlüğü Habertürk televizyonunda konuşması kesilen ve dışarı çıkarılan Profesör Nurşen Mazıcı'yı kınamış ve hakkında soruşturma açılacağını açıklamış.
Mazıcı Habertürk'te bir akademisyen olarak görüşlerini açıklarken, iki saray tetikçisinin ırkçı faşist saldırısına maruz kaldı.
Üniversite rektörlüğü iki tetikçinin ırkçı faşist çıkışını belli ki dönemin hakim ideolojisi olarak kabul etmiş ve yıllarını eğitime vermiş bir bilim adamını elbirliği ile yok etmeye karar vermiş.
Bazen gerçekten çok şaşıyorum. Üniversite rektörleri profesörlerden seçilir. Yani okuyup yazmış olduğu kesin gibidir. Ancak bu adamları kim bulmuş bu üniversitelerin başına getirmiş? Bu kişiler nasıl profesör olmuşlar? Nasıl bir hayat yaşamışlar, bilgiden, görgüden yana nasıl olmuş da hiç nasiplenmemişler?
Niye böyle söylüyorum?
Aksi takdirde bilime ve kültüre bu kadar karşı eylem içinde olabilirler mi?
Yoksa kendini tüm halkın yerine koyup bir bilim adamına had bildirmeye kalkan tetikçi cehaletinin yanında yer alabilirler mi?


https://twitter.com/can_atakli_