ANALİZ

Garo Paylan, sarayın HDP ile gizli pazarlık yaptığının kanıtı sanki!

Bu köşenin okurları ve izleyicilerim sarayın HDP ile gizliden gizliye görüşmeler yaptığını ve el altından bazı tavizler vermeye hazır olduğunu söylediğimi bilirler.

Çünkü Erdoğan da kurmayları da çok iyi biliyor ki, önümüzdeki ilk seçimlerde HDP oyları cumhurbaşkanlığı seçiminde çok belirleyici olacak.

Erdoğan için artık milletvekili seçiminin çok büyük bir önemi yok.

Çünkü yapılan anketlerdeki en kötü sonuçta bile AKP’nin oyları yüzde 30’u buluyor ve bu oran partinin en az 201 milletvekili ile Meclis’e gireceğini gösteriyor.

Bugünkü ucube sistem için artık Meclis çoğunluğunun önemi yok.

Elbette en az 300 milletvekilinin desteği sarayı rahatlatır ama Meclis’te 201 yandaş milletvekilinin bulunması da yeterli olabilir.

Çünkü Meclis’teki aritmetik denge ne olursa olsun cumhurbaşkanı seçilen kişiye soru sormak, onu denetlemek, suçlamak ve yargılamak neredeyse olanaksız.

Bunun için en az 400 milletvekilinin bir araya gelmesi gerekiyor.

Bu durumda 201 milletvekilinin desteği ile cumhurbaşkanı neredeyse tamamen dokunulmaz hale geliyor.

Ancak bunun için mutlaka seçilmek gerekiyor.

İşte Erdoğan’ın açmazı burada.

AKP genel başkanı ister ilk tur ister ikinci tur yüzde 50+1’i bulmak zorunda. Bunun için de HDP oylarına ihtiyacı var.

İşte bu nedenle uzunca bir süredir HDP ile alttan görüşmeler yapıldığı biliniyor.

Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınmasından Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasına, bölgesel özerklikten Kürtçenin bazı illerde resmi dil olmasına kadar bir dizi teklifin, kurulan gizli pazarlık masalarında konuşulduğu ileri sürülüyor.

HDP bunları açıktan yalanlamadı bugüne kadar.

Ancak çeşitli açıklamalarda elbette iktidar eleştirisi yapılıyor ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde partinin tavrının “demokrasiden yana olacağı” belirtilerek bu lastikli ifade ile aslında saray için de bir açık kapı bırakılıyor. Saray ise bir yandan bu gizli görüşmeleri sürdürürken diğer yandan HDP’yi terörün destekçisi olarak ilan ediyor hem de muhalefetin 6’lı masasındaki 7’inci ortak olduğu vurgusunu yapıyor.

İşte tam bu sırada HDP milletvekillerinden biri kalkıyor ve üstelik tam da 23 Nisan günü “Ermeni soykırımının tanınması için” “Meclis’e bir önerge” veriyor.

Akıl ve mantık dışı bir girişimdir bu. Muhalefeti hançerlemek, Erdoğan aleyhine oluşan havayı bir anda tersine çevirecek çok stratejik bir hamledir yapılan.

Garo Paylan’ın bu inanılmaz girişimi HDP konusunda her türlü tahriklere rağmen sakin durmayı başaran muhalefet partilerini çok zora sokacaktır.

Başta 6’lı masayı paylaşan partiler olmak üzere Garo Paylan’ın bu akıl almaz girişimini en sert biçimde kınamaması mümkün olabilir mi?

Yine her türlü tahrike rağmen HDP ile ilgili olumsuz bir tavır almayı düşünmeyen muhalefetteki vatandaşların da buna tepkisiz kalması düşünülemez.

Sonuçta saray ve soytarılarının aylardır çabaladığı HDP ile muhalefetin arasının iyiden iyiye açılması operasyonu başarısızlıkla sonuçlanacağı bir sırada Garo Paylan, sarayın imdadına koşmuş ve muhalefeti ağır bir travmaya sokmuştur.

HDP bu girişimin masum bir talep olduğunu kanıtlayamaz.

Muhtemelen “Partimizin görüşünü yansıtmamaktadır” açıklaması yapabilirler.

Bunun da kimseyi ikna edeceğini sanmıyorum.

Belki bir tek çok hızlı biçimde ihracı tepkileri dindirebilir.

Garo Paylan giderek güçlenen demokrasiye de bir hançer sokmuştur ne yazık ki.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Erbakan ikinci turda Erdoğan’ı destekleyecekmiş, ilk turun nesi varmış?

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan da cumhurbaşkanlığı seçiminde ne yapacağını açıklamış.

Millet İttifakı’na hiç sıcak bakmadığını defalarca tekrarlayan Erbakan buna karşı cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi destekleyeceğini bugüne kadar açıklamamıştı.

Oysa siyaseti biraz bilenler Fatih Erbakan’ın saray ile sürekli dirsek temasında olduğunu ve Cumhur İttifakı’nda kendine bir yer kapmaya çalıştığını söylüyorlardı.

Sonunda Fatih Erbakan da safını belli etti. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı ilk turda kendi adaylarına oy vereceklerini söylemiş.

Ancak seçimin ikinci tura kalması ve kendilerinin ilk iki içinde yer almaması halinde tercihlerinin Erdoğan olacağını ilan etmiş.

Merak ediyorum Fatih Erbakan neden daha ilk turdan itibaren Erdoğan’ı desteklemiyor. Milletvekili seçiminde elbette kendi partilerine oy verecekler ama Cumhurbaşkanlığı seçimine aday çıkarmak da ne oluyor acaba? Siyasi cinlik aslında bu. Açık destek vermek yerine “İkinci turda bir adayı desteklemeye mecburuz, eğer bu adaylardan biri Erdoğan olursa onu destekleriz” diyorlar.

Sonuçta Fatih Erbakan, AKP genel başkanı ile arasına sanki mesafe koymuş gibi oluyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Erdoğan’ın milli bayramlarda Anıtkabir’e çıkmama hakkı yok

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm yurtta çok büyük bir coşkuyla kutlanırken AKP genel başkanı Erdoğan bu yıl da Anıtkabir’deki törenlere katılmadı.

Tabii kamuoyunda yine eleştirisi sesleri yükseldi.

Ama bunu saraya ve AKP’lilere anlatmak mümkün mü?

Hemen ayağa kalktılar.

Meclis’te bu eleştirilere karşı ateşli konuşmalarla karşı çıkan AKP’liler “Bunlar fitnedir” diye bağırıştılar.

Neymiş, bugüne kadar defalarca açıklama yapılmış, her bayram ilgili kişisinin önderliğinde kutlanıyormuş Ata’nın huzurunda.

23 Nisan Meclis’in kuruluşu olduğu için meclis başkanının önderliğinde Anıtkabir’e gidiliyormuş.

19 Mayıs’ta Gençlik ve Spor Bakanı, 30 Ağustos’ta Milli Savunma Bakanı önderlik yaparmış.

Cumhurbaşkanı ise Cumhuriyet’in kuruluşu olan 29 Ekim’de Anıtkabir’e çıkarmış.

Palavra tabii.

Bayramlar böyle paylaşılmış olabilir.

Ancak Erdoğan, milli bayramların hepsinde Anıtkabir’e çıkmak zorundadır.

Çünkü icranın başıdır.

Yani eskinin başbakanıdır.

Başbakanlar hangi milli bayram olursa olsun Anıtkabir’deki törene mutlaka katılırlardı.

Ancak bu törenden sonra yapılan diğer törenlerde ilgili bakanlar ev sahipliği görevini üstlenirdi.

Her şeyin ötesinde Erdoğan AKP’nin genel başkanıdır ve milli bayramlarda en büyük partinin genel başkanları da mutlaka Anıtkabir’de hazır bulunmak zorundadır.

ŞAŞIRDIM

Zincir marketin kasaplara et satması etik değildir

Kırklareli’deki bir okurumdan aldığım mesajı şaşkınlıkla okudum.

Okurum çok ünlü bir zincir markette (Adı bende, hukuki sorun olmaması için şimdilik yazmıyorum) tanık olduğu bir olayı anlattığı yetkili kişilerle yaptığı konuşmaları ve şikayet mesajını da aktarmış.

Şikayet dilekçesine “Bugün (O günün tarihi 12 Nisan) saat 19.20 sularında mağazanızdaki kasada sıra beklerken; önümdeki şahsın, gişe yetkilisine 2 bin liranın üzerinde para teslim ettiğini ve kesilen fişe imza atılarak şahsa teslim edildiğini gördüm” diye başlayan okurum bu kişinin kıyafetinden kasap olduğunu anladığını belirtmiş.

Okurum, kasiyere “Kasaplara et mi satıyorsunuz?” diye sorduğunu ancak cevap alamayınca et reyonuna giderek aynı soruyu burada sorduğunu anlatmış.

Kasapların “evet” cevabı üzerine mağaza müdürü ile konuşan okurum “Bana et satışının şirket politikası olduğunu söyledi” diyor.

Şimdi gelelim konunun hassas noktasına.

Bu zincir markette kıyma 96 lira. Oysa aynı kentte kıymanın kilosu kasaplarda 140 liraya satılıyor.

Okurum bu zincir marketin müdürlüğüne yazdığı şikayet dilekçesinde haklı olarak “Siz vatandaşın kazıklanmasına aracılık ederek zaten bu sıkıntılı dönemde ateşten gömlek giymiş dar gelirli insanların boğazından geçecek bir lokma eti kasaplara satarak kasapların haksız kazanç sağlamasına yol açıyorsunuz” ifadesine yer veriyor.

YENİ ÖĞRENDİM

Rock müzik söylüyor diye meslekten atılan imam, çareyi AİHM’e gitmekte buldu

Türkiye O’nu “Rockçı imam” olarak tanıdı.

Adı Ahmet Muhsin Tüzer.

2013 yılında Kaş’ın Pınarbaşı Mahallesi’ndeki bir camide imamlık yaparken gitarist Doğan Sakin ile “Firock” isimli bir gurup kurdu.

Önce ilçede bir konser veren İmam Tüzer bölge halkının olduğu kadar yabancıların da büyük ilgisi çekti ve beğeni kazandı.

Adı Rockçı İmam’a çıkan Ahmet Muhsin Tüzer daha sonra Antalya, İstanbul, Kaş ve Finike’de de konserler verdikten sonra Amerika’da iki, Portekiz’de üç kere konser verdi.

Ancak Diyanet bir imamın rock müzik yapmasına tahammül edemedi.

Tüzer, imamlıktan alınıp memur olarak Balıkesir’e atandı. Mahkeme kararıyla görevine geri dönen Tüzer 2018’de meslekten çıkarıldı. Tüzer, meslekten ihraç kararının yürütmesinin durdurulması talebiyle Antalya 4’üncü İdare Mahkemesi’nde dava açtı ancak talep reddedildi.

Tüzer daha sonra başvurduğu Danıştay’dan da ret cevabı aldı.

Ancak bu baskılardan yılmayan Tüzer, bu kez Anayasa Mahkemesi’ne gitti.

Anayasa Mahkemesi ise başvuru süresi için gerekli olan 30 günün aşıldığı gerekçesiyle bu talebin kabul edilemez olduğunu açıkladı.

Rockçı imam artık Türkiye’deki bütün yasal yollar kapanınca hakkını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde aramaya karar verdi ve başvuruda bulundu.

Tahminim bu haksız ve hukuksuz görevden alma ve memuriyetten de atma kararı AİHM’den dönecektir.

Tabii bu karar Türkiye’de uygulanır mı, orası bilinmiyor.

Gerçi ben rahatlıkla “biliniyor” diyebilirim, AİHM hak ihlali kararı verse bile Diyanet tıpkı AKP’nin genel başkanı gibi “Onlar mı bizim kararımıza karışacak” diyecek ve hak ihlali kararını uygulamayacaktır.

https://twitter.com/can_atakli_