SONBAHAR RÜZGARLARI

Sonbahar rüzgarları esmeye başladı. Havalar soğudu. Şapka giyme zamanımız geldi.

25 Kasım 1925’de “Bu serpuşun adına şapka derler’’diyerek “Şapka Devrimi’ni gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşlarına saygıyla diyerek, tarih sayfalarını çevirelim.

Şapka Kanunu, 1982 Anayasası’nın 174. maddesine göre "İnkılap kanunları-Anayasaya aykırılığı iddia edilip iptal edilemeyecek kanun- arasındadır.  25 Kasım 1925’de çıkan Şapka İktisası Hakkında Kanunla TBMM üyeleriyle memurlarına şapka giyilmesi zorunluluğu getirilir.

Şapka Kanunu’nu çıkmadan önce ülkede bazı meslekî kıyafetlerde değişiklikler görülmeye başlanmıştır. 1925 yılından itibaren Ankara’daki Cumhuriyet Birlikleri ardından jandarma ve deniz birlikleri “Güneşlikli Başlık”ları; devlet daireleri çalışanları da yeni başlık ve kasketleri takmaya başlarlar. Yeniliğe ilk uyanlar İstanbul Galata Bekçileridir.

21 Şubat 1925’te İstanbul’da açılan Kızılay Özel Hemşire Okulu’nda Hemşire Esma Deniz’in çabalarıyla hemşire öğrencileri başlarındaki peçeleri, şapkayla değiştirirler.

Farklı dinlerden yurttaşların değişik başlık ve kıyafetler giyerek oluşturdukları Dini kaynaklı giyim farklılıklarını ortadan kaldırmak isteyen Mustafa Kemal Paşa; başında geniş kenarlı beyaz şapkasıyla 1925 yazında İnebolu ve Kastamonu yöresine yaptığı gezide şapka giyilmesi konusunu gündeme getirir. Şapkayı ilk defa Kastamonu'da giymesinin sebebini diğer illerde üniformalı ya da fesli tanındığından Kastamonu’ya ilk gidişinde şapkalı görünmek ister.

2 Ağustos’tan itibaren adliye ve mahkemelerde hakimler, mübaşirler, zabıt katipleri yeni kıyafet ve şapkaları giymeye başlarlar. Ancak halk, dini değer yüklediği fese bağlılığını sürdürmektedir. Bu konudaki reform hareketi, Şapka Kanunu’nun meclisten geçmesiyle başlar.

Mustafa Kemal Paşa, tarihi “Şapka Nutku”nu İnebolu’da yapar. 27 Ağustos 1925’de Türk Ocağı'nda halka hitaben “Bu serpuşun adına şapka derler” diyerek başladığı nutkunda “Redingot gibi, bonjur, smokin gibi, işte şapkanız! Buna caiz değil, diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak isterim: "Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsûsası olan cübbeyi ne vakit ne için ve nasıl giydiler?" Der.

Bir bakalım, 87 yıl önce gerçekleştirilen Şapka Devrimi hakkıyla yerine getiriliyor mu?

Sonbahar rüzgarları sert esmeye başladı.

Öğretmenler, Atatürk’ün eğitim ordusu işbaşında.

Öğretmenlerimiz değeri biçilemez bir iş yapıyorlar. İnsan yetiştiriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini oluşturuyorlar. 24 Kasım’da Öğretmenler Günü’nü kutladık. Hep yazdım, söyledim, tekrarlıyorum. Bu günler sadece kutlamayla geçiştirilemez. En değerli varlıklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin yaşam standartlarını yükseltmeli, onlara gereken değeri vermeli, saygılı davranmalıyız.

Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşlarını rahmetle anıyor, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde olduğu gibi öğretmenlerimize verilen değerin günümüzde de devam etmesini diliyorum.

Sonbahar rüzgarları esmeye devam ediyor, bu kez ısırıyor.

Dünyada her bir saatte bir kadının öldürülüyor olması içimizi donduruyor. BM Kadın Ofisi ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi “25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Günü’’ için ortaklaşa hazırladıkları raporu yayınladılar. Geçen yıl 81 bin 100 kadın veya kızın kasıtlı öldürüldüğü, son 10 yılda kadın cinayetlerinde gerileme kaydedilmediği ve kadın veya kız çocuklarına yönelik cinayetlerin büyük kısmının cinsiyet kaynaklı olduğu belirtildi.

Ne vahim ki her 60 dakikada 5'ten fazla kadın yakınları tarafından öldürülüyor.

Geçen yıl dünyada tahmini 45 bin kadın veya kızın, eşleri, erkek arkadaşları ya da aile üyelerinin biri tarafından öldürüldüğüne dikkat çekildi. Rapora göre bu şekilde işlenen 45 bin kadın cinayetinden 17 bin 800'ü Asya'da, 17 bin 200'ü de Afrika'da kaydedildi.

Avrupa'da 2010-2021 yıllarında eşleri, erkek arkadaşları ya da aile üyeleri tarafından işlenen kadın cinayetlerinde yüzde 19'luk düşüş olduğu ancak Amerika kıtasında aynı dönemde %6'lık bir artış yaşandığı aktarıldı. Raporda, cinayete kurban giden erkeklerin yalnızca yüzde 11'nin eşleri ya da aile üyeleri tarafından öldürüldüğü, kadınlarda bu oranın ise yüzde 56 olduğuna dikkat çekildi.

Sonbahar rüzgarları sert esiyor.       

Kadınlar yaşamdan koparılıyor. Sevgi, aşk, namus adı altında cinayetlere kurban gidiyorlar.

Ülkemizde “İstanbul Sözleşmesi’’n den çıkışın kadın cinayetlerini ve kadına şiddeti arttırdığı bir gerçektir. İnsanca yaşamanın tek anahtarı çağdaş eğitimdir.

Dedim ya, Sonbahar Rüzgarları sert esiyor.