ÜZÜLDÜM
Gerçek askerleri de kanlı çuvala attılar
Cumartesi günü benim için çok özel bir gündü. Özel olduğu kadar hüzünlü bir gün de oldu.
İçim burkuldu, daraldım, karşımdaki insanlara ne diyeceğimi bilemedim.
Cumartesi öğleden sonrasını, 15 Temmuz darbe girişimi davalarında ağır cezalara çarptırılan bir grup askerin eşleri ve yakınları ile geçirdim.
Hepsinin ortak söylemi şuydu; “Bizim askerimiz suçsuz, ne cemaatle ne FETÖ’cülükle hiçbir ilgileri yok ama görünmeyen bir el onları da aynı çuvalın içine attı, hakka ve adalete aykırı biçimde çok ağır cezalar verdi.”
Yazının başlığındaki “Kanlı çuval” sözü bana ait değil.
15 Temmuz’dan bu yana haksızlığa karşı mücadele eden, seslerini duyurmaya çalışan insanlara el uzatan nadir insanlardan biri olan, kendisi de kumpas mağduru Mustafa Önsel’in bulduğu bir tanım bu.
“Kanlı çuval”
Müthiş bir tanımlama bana göre.
Mazlum iken zalim, vatansever iken hain durumuna sokulanlar, ülkeyi ele geçirmek için gözleri dönmüş biçimde insanları öldürmekten çekinmeyen katillerle aynı çuvalın içine konuyor ve aynı onlar gibi yargılanıp çok ağır cezalara çarptırılıyorlar.
Eşi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan konuklarımdan biri, “Bu ülke için ben de kocamla birlikte gece gündüz çalıştım, iki yılda bir ülkenin bir yerinden öte tarafına tayinimiz çıkarken, her karış toprağın vatan olduğunu hiç unutmadan koştuk.
Çocuklarımızın eğitimi için nice fedakarlıklara katlandık. Şimdi devleti ortadan kaldırmak isteyenlerle aynı yerde yargılanmak, aynı suçlamalara maruz kalmak acımızı daha da artırıyor” derken gözleri dolu dolu oldu. Şurası bir gerçek ki cemaat, ordu içinde yapılanırken kendini saklamayı iyi becermişti.
Bu uğurda Atatürkçü gibi görünen, eşinin başı açık olan, içki bile içen cemaatçiler kendilerini darbe gününe hazırlamıştı.
Bu nedenle yargılamalar sırasında “Biz cemaatçi, FETÖ’cü değiliz” diyenlere ister istemez kuşku içinde bakıldı hep.
15 Temmuz sonrası söylenen “Fırsattan yararlanarak Atatürkçü, Cumhuriyetçi gerçek askerleri de tasfiye ediyorlar” iddialarına da şüphe ile bakanlar oldu.
Ancak cumartesi günü için şunu söyleyeyim.
Bana gelenlerin çok samimi olduklarına, cemaatle, FETÖ ile uzaktan yakından ilgileri olmadığına neredeyse bir yılı bulan çalışmalarımdan sonra ikna oldum.
Gerçi 15 Temmuz’dan bu yana duyduklarım, gördüklerim pek çok gerçek Atatürkçü, Cumhuriyetçi, devletine milletine bağlı askerlerin de bu yolla tasfiye edildiği yönünde çok ikna edici kanıtlar sunuyordu.
Bu süreçte farklı zamanlarda kuşkularımı, endişelerimi dile getirdim.
Yakından tanıdığım bazı isimlerin uğradığı haksızlığı da yazmaya, anlatmaya çalıştım.
Bu kez hayli kapsamlı bir bilgilenme oldu benim için.
Bu nedenle öğrendiğim her şeyi sizlerle de paylaşmak istedim.
ÜÇ SAAT KONUŞTUK:
Mağdur askerlerin eş ve yakınlarıyla Beylerbeyi’ndeki Semt Kahvesi’nde buluştuk. Üç saat süren sohbette yurdun dört bir yanında kimi süren, kimi sona eren davalarla ilgili çok şaşırtıcı bilgiler aldım. Anlatılanların ne kadarını hangi etkide yansıtabildiğimi bilemiyorum. Ama bana göre önemli olan bu zor günlerde adaletin
yerine gelmesi için yükselen bir çığlığın herkes tarafından duyulması.
SORDUM ÖĞRENDİM
Hangi davalarda, kimler mağdur edilmiş?
Darbe davaları nedeniyle cemaatçilerle aynı çuvala atılan askerlerin yakınlarını üç saati aşkın süre dinledim.
En azından bana ulaşanların hangi davalar nedeniyle mağdur olduklarını öğrendim.
Bunları sizlere de sunmak istiyorum.
Umarım bu ses hedefine ulaşır.
Eğer durum bana da anlatıldığı gibiyse adaletin yerine gelmesi için herkesin el birliği yapması gerekir.
Bugünkü yazılarımın hepsi bu sesi duyurmak ve ilgilileri uyarmak için yazılmıştır.
LÜLEBURGAZ 65. MEKANİZE PİYADE TUGAYI DAVASI
Kırklareli’nde görülen dava sonunda Yarbay Şener Balıkçıoğlu darbeye yardım etmekten 14 yıl 2 ay hapis cezası alıyor.
Topçu Tabur Komutanı Yarbay Mehmet Daloğlu ve komutan vekili Barış Vardar ise müebbet hapis alıyor.
Kararlar halen Yargıtay aşamasında.
Üçünün de FETÖ ile ilgisi yok. Tam tersine kendi kışlalarında herhangi bir kalkışmaya izin vermiyorlar.
GAZİANTEP İSLAHİYE 106’INCI TOPÇU ALAYI DAVASI
Olay günü emekli olmak için kışlada veda partisi veren Yarbay Hakan Aydemir’e ağırlaştırılmış müebbet cezası veriliyor ama karar Yargıtay’da “Darbeye katılmamış, yardımcı olmuştur” denilerek bozuluyor.
Yarbay İnanç Asım Anıl ağırlaştırılmış müebbet cezası alıyor. Annesi ve babası da subay olan Anıl’ın kardeşi de İzmir Casusluk Davası kumpası mağdurlarından bir tuğgeneral.
İslahiye’de kayda değer hiçbir olay olmamasına rağmen bu subaylar “Kışlada güvenlik önlemi aldıktan sonra sabaha karşı bu önlemleri kaldırdıkları” gerekçesiyle yargılanıyorlar.
SAKARYA 1 PİYADE TUGAY KOMUTANLIĞI TAŞKISIĞI KIŞLASI DAVASI
Cemaatle uzaktan yakından ilgisi olmayan Binbaşı Ali Şahin darbeye yardımcı olmaktan 13 yıl 4 ay ceza aldı. İstinaf mahkemesince onanan karar halen Yargıtay’da.
Ali Şahin’in eşi o gece yaşadıklarını anlatırken adeta dehşeti yaşıyordu. Çünkü gözü dönmüş bir kabalalık sadece kadın ve çocukların bulunduğu lojmanlara taşlarla saldırıp ağır küfürler yağdırırken ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Bu davada beraat eden bir uzman çavuş, göreve iade edilmediği gibi, eşinin yeşil kartı da iki yıl verilmediği için muhtaç olduğu ilaçları alamamış ve vefat etmiş.
MANİSA 1. PİYADE TUGAYI DAVASI
Yine sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sadık isimlerden Albay Murat Yılmaz önce ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı ama istinaf mahkemesinde karar bozuldu ve ceza 15 yıl 2 aya indi. Dava şu an Yargıtay aşamasında.
10 sanıklı davada Albay Murat Yılmaz darbe ile ilgili hiçbir emir vermediği ve önlem almadığı halde yargılanıp cezalandırılıyor.
ANKARA ÖZEL HAVA ALAY KOMUTANLIĞI DAVASI
Kara Pilot Üsteğmen Emre Demir, müebbet ceza alıyor, Yargıtay da onaylıyor.
Emre Üsteğmen’in o gece çağrılması üzerine kışlaya gitmesinden başka bir suçu yok.
Tam tersine ortadaki tuhaf durumun bir tür darbe kalkışması olduğunu öğrenince kışlayı terk ediyor.
İZMİR MENTEŞ KAMPI DAVASI
Kara Harp Okulu Bölük Komutanı Üsteğmen Yavuz Uğur, müebbet hapse mahkum ediliyor.
Harp Okulu öğrencileriyle birlikte Menteş Kampı’nda olan üsteğmen, “Ankara’ya dönülecek” talimatı ile harekete geçiyor. Havaalanına giderken yolda önleri kesiliyor ve tutuklanıyor.
Yavuz Uğur öğrencilik yıllarında cemaatçilerin mobingine uğradığı için okulu bırakmak istemiş son anda vazgeçmiş.
İSTANBUL KARTAL DAVASI
Uzman Onbaşı Hasan Hüseyin Küçükkurt da müebbet mahkumu. O gece birkaç subayla birlikte Kartal köprüsüne götürülüyor. Başlarındaki yarbay olayı fark edince herkesi toplayıp kışlaya geri götürüyor. Daha sonra tutuklanan o yarbay iftiraya uğradığı için intihar ediyor.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Metin İyidil olayı haksızlığa uğrayanları zora sokuyor
15 Temmuz’dan bu yana güya FETÖ ile mücadele edilirken paralı cemaatçilerin bu işten sıyırabildiğine tanık oluyoruz.
Bizzat AKP’lilerin söylediği bir FETÖ borsasının varlığı söz konusu.
Parayı bastıran cemaatçi kurtuluyor.
Son günlerde ilginç bazı örnekler de yaşadık.
EDOK Komutanı Metin İyidil hakkındaki müebbet hapis cezası İstinaf mahkemesinde bozuldu, İyidil’e beraat verildi ve tahliye kararı alındı.
Ancak bu karara itiraz edildi. İyidil, bir üst mahkeme tarafından tekrar tutuklandı, beraat kararı veren mahkemenin üyeleri ise dağıtıldı.
Gerçekten mağdur asker aileleri ile konuşurken bu konu da gündeme geldi.
Doğal olarak herkes bu gelişmelerden çok rahatsız.
Çünkü bu kötü örnekler gerçekten haksız yere mahkum edilenlerin seslerini çıkarmalarını da engelliyor.
Kamuoyu bu kötü örneklerden yola çıkarak “Kurtulmak isteyen kendini Cumhuriyetçi, Atatürkçü, gerçek Türk subayı olarak tanıtıyor, hepsi kripto aslında” algısı yaratılıyor ki bunu aşmak da çok zor. Böyle bir ortamda açıkçası mağdurların sesini duyurmak da zorlaşıyor.
BUNU YAZMAK GEREK
EMASYA’yı kaldırmış gibi yaptılar, KOKTOD getirdiler
Mağdur askerlerin eş ve yakınları ile konuşurken sıklıkla “KOKTOD” diye bir şey duydum.
Açık yazılışı şöyleymiş: Kolluk Kuvvetlerinin Toplumsal Olaylarda Desteklenmesi
KOKTOD adı neden çok sık geçti.
Çünkü haksızlığa uğrayan subayların çoğu hakkındaki iddianamede KOKTOD’u devreye sokmaları suç olarak tanımlanmış.
Oysa KOKTOD, “Demokrasiye geçiyoruz, askeri vesayeti yok ediyoruz” denilerek uygulamadan kaldırılan EMASYA’’nın farklı adla devam ettirilmesi.
Asker yakınları 15 Temmuz öncesinde terör ihbarları nedeniyle zaten kışlalarda sık sık KOKTOD protokolünün uygulandığını, bu işin adeta rutin haline geldiğini belirterek “15 Temmuz akşamı da birçok kışla yine bir terör saldırısı ihtimali nedeniyle KOKTOD’a geçmişti” dediler.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bölük pörçük darbe davası olur mu?
Darbe denilen 15 Temmuz’dan sonra ilan edilen OHAL sayesinde iktidar “kimi istemiyorsa” ona yönelik operasyonlar yapma şansı buldu.
Nitekim bu süreçte 150 bini aşkın kamu görevlisi kapı önüne kondu, on binlerce kişi tutuklandı, yargılandı pek çoğu da ağır hapis cezalarına çarptırıldı.
Bu davalarda elbette iktidarla paylaşım savaşına giren ve bunu kanlı bir hesaplaşmaya kadar götüren cemaatçiler, hak ettikleri cezaları aldılar ancak fırsattan istifade cemaatle hiç ilgisi olmayan Cumhuriyetçi, Atatürkçü askerler de mağdur edildi.
Davalar başladığı günlerden bu yana yazdığım bir konu var.
Hep şunu soruyorum “Darbe bir bütün değil midir, neden ülkenin her tarafında ayrı ayrı davalar açılıyor?”
Ankara’da Cumhurbaşkanlığı’na, Meclis’e ateş açanlar ayrı, İstanbul’da köprüyü işgal edenler ayrı, Konya’da, Muğla’da, Adana’da; Gaziantep’te, Edirne’de aslında darbeye katılanlar ayrı neden yargılanır?
Üstelik yerel mahkemeler çeşitli faktörlerin etkisi altında birbirlerinden çok farklı kararlar verebilirler.
Bunun örnekleri çok.
Lüleburgaz’da aynı gerekçelerle bir subay müebbet hapse mahkum edilirken, Erzurum’da, Erzincan’da, Denizli’de, Kars’ta ve pek çok başka yerde beraat kararları verilmiş.
Oysa darbe bir bütündür, genel komutası vardır.
Böyle yargılamalarla adalet yerini bulmaz.
Ne olacaktı yani, Ankara başarılı olmadığı halde İslahiye’deki subaylar ülke yönetimini ele mi geçirecekti?
Sanıyorum önümüzdeki dönemde, yargı bağımsız hale geldiğinde, demokratik hukuk düzenine geçildiğinde “darbe yargılamaları” adı altında yapılan bu tuhaflık düzeltileceğini ümit ediyorum.
https://twitter.com/can_atakli_