GİDENLER ve GELENLER…
CB 19 yıldan beri şaha kaldırdığı ülke için; “Çalışanların refah seviyesi kat be kat yükseldi, asgari ücret 16 kata yakın arttı, aynı fevkalade yükselişi emekli maaşlarında da görmek mümkün, öyle ki 27 kat artan emekli maaşı var. Allah’ın izniyle büyük ve güçlü Türkiye silueti ufukta gözükmüştür.” Diyor…
Hal böyle olunca da itibardan asla tasarruf edilmeden New York’ta yapılan BM toplantısı ve Türkevi’nin açılışına Türkiye’den özel olarak getirilen makam aracı ve 300 kişilik koruma ordusuyla gidiliyor. Açılış için 30 limuzin tutuluyor, açılış akşamı New York’un ünlü ve pahalı lokantalarından olan Cipriani’de tek bir ABD yetkilisi, ya da gazetecinin katılmadığı biz bize muhteşem bir ziyafet veriliyor...
Biraz ABD yorgunluğunu atmak, biraz kabinenin kalibresini ölçmek adına külliyedeki basket sahasında cumhurbaşkanı ve bazı bakanların katıldığı basket maçında karşılaşmayı Erdoğan’ın ekibi 50-24 kazanıyor! Pardon aksi mümkün müydü? Hele bi kaybetmesinler! Hele bi kazansınlar! Ertesi gün ne bakanlık kalır, ne makam, ne sözcülük, ne de iletişim başkanlığı! Nokta…
Bu arada Türk çiftçisi durmadan artan gübre, tohum, mazot fiyatlarıyla baş etmeye çalışıyormuş, ithal ineğinin karnını ithal samanla doyurmaya çalışıyormuş! Ne gam şanımız yürüsün kâfi…
Sırada önemsiz ve sıradan konular da var!
Yurt bulamadıkları için günlerdir parklarda yatan, CB ve İçişleri bakanına göre öğrenci olmayan(!) gençler için MEB susarken, açıklama Gençlik ve Spor Bakanından geldi. Bakan der ki; “Açık ara dünyanın en güçlü, hem hizmet kalitesi açısından hem de nicel anlamda, en güçlü alt yapısı bizde. Amacımız en iyiyi sunmak. Yurtlarımız artık bir marka! 65 bin çalışanımızla 81 ilimizde yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Öğrencilerin yüzde 70’i yerleşti, diğerlerinin öğrenci olmadığını tespit ettik. Partimizin politikası gençlere güven ve onlara her alanda destek olmaktır. Her birinin ihtiyacı bizim ihtiyacımızdır!”
Bakanın bu toz duman arasında umut veren, ayağı yerden kesen, helal olsun dedirten açıklamaları üzerine insan kendini Finlandiya’da hissetmez mi?
Bu arada Tunceli Munzur Üniversitesi öğrencilerinin; “Yiyecek ekmeğimiz, yatacak yerimiz yok, okulumuza olimpik yüzle havuzu yapılıyor!” şeklindeki sözleri yok hükmünde sayılmaz mı?
Yine YÖK verilerine göre 2019- 2020 yılları arasında ülkemize eğitim için gelen ve büyük çoğunluğunu Orta Doğu’lu gençlerin oluşturduğu sıralamada; Suriye, Azerbaycan, Irak, İran, Afganistan, Somali, Mısır, Yemen, Ürdün’ün başı çekiyor. (ABD’den, Fransa’dan, İngiltere’den öğrenci gelecek değil ya!) bu sıralama ülkemizin geldiği yer ve eğitimin içler acısı durumu hakkında fikir vermez mi?
Bizim gençlerimizin eğitim için başta İtalya olmak üzere, Avusturya, İspanya, Polonya’yı tercih etmeleri (kaçıyorlar mı demeliydim?) yarınlar adına umutları kırmaz mı?
Bu arada ekranlarda her konuda söz sahibi olan, yönetimin her icraatını ayakta alkışlayan, “ben ömrümü bu işlere verdim!” diye bas bas bağıran rektörler, ömürlerini biraz da eğitim öğretim, öğrenci sorunları için verseler! İyi olmaz mı?
Çok pahalı bir ucuzluğun sergilendiği, vasatlığın doruğa tırmandığı ülkemizde, siz hala bu ülkede kalite niye prim yapmıyor diye üzülenlerden misiniz? Üzülmeyin!