ANALİZ

GÜL'ün ADAY OLMASI DEĞİL PARTİ KURMASI KORKUTUYOR

Siyasette bir “Abdullah Gül muamması” yaşıyoruz. Adı hemen her gün medyada uzun zamandır. Hakkında söylenen en önemli iddia cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağı. Kendisinin ise ne böyle bir beyanı var ne de iması. Buna karşı yazılanlardan, söylenenlerden de hiç rahatsız olmuyor. Bir taraf belli ki açıkça tahrik ediyor. Abdullah Gül'ü Erdoğan'a karşı kışkırtmaya ve karşı çıkmaya davet ediyor üstü kapalı cümlelerle. Gül'ün bir twitinden ya da cuma namazı çıkışında söylediği kısacık bir cümleden yola çıkarak “derin siyasetler” oluşturuyorlar. İktidar kanadı ise Gül'ü karalama, itibarsızlaştırma çabasında. Ancak biraz çekindiği de görülüyor. AKP genel başkanının Gül'ü yerin dibine çeken konuşmalarından sonra gözlediğim kadarıyla AKP içinde çapı çok büyük olmayan ama tehlike arzeden bir rahatsızlık var. AKP'ye bunca hizmet etmiş üstelik 7 yıl Cumhurbaşkanlığı makamında oturmuş bir kişinin bir çırpıda harcanıvermesi ve ağır hakaretlere uğraması partililerin bir bölümünde “biz bu kadar vefasız mıyız” mırıldanmalarına neden oluyor. İşte bu nedenle sanıyorum Numan Kurtulmuş'a “konuş” denmiş. O da Abdullah Gül'ü rahatsız etmeyecek bir tonlama ile “Benim bildiğim Gül aday olmaz” açıklaması yaptı. Yandaş medyanın tamamı bu haberi yayınladı. Kim bilir belki AKP genel başkanının Gül'e son ihtarıdır bu. “Bak son kez uyarıyorum, adımını ona göre at” havası buldum Kurtulmuş'un yumuşak yaklaşımında. Tabii kamuoyunda da bir kesim Gül'ün aday olup olmayacağını tartışıyor da, merakım şu ki “Gül istese bile nereden aday olacaktır?” İktidar ve yandaşları Gül'ü “çatı aday” olarak sunmak istiyor. Yani muhalefetin ortak adayı olacak Gül, tıpkı Ekmeleddin İhsanoğlu gibi. Akla mantığa uygun değil bu. İktidarın amacı muhalefeti özellikle CHP'yi çok çaresiz göstermek, “kendi içinden aday bile çıkaramıyor” propagandasıyla aynı anda hem Gül'ü hem de CHP'yi saf dışı etmek. Muhalefetin bir “çatı aday” formülünde anlaşma olasılığı sıfıra yakındır, böyle bir durumda Gül'ün “çatı adaylığı” ise kesinlikle sıfırdır. Ne CHP ne İyi Parti böyle bir formüle asla sıcak bakmayacağı gibi Abdullah Gül'ün de böyle bir maceraya atılmayacağı ortadadır. Buna karşı Ankara'daki haber kaynaklarımdan aldığım bilgilere göre iktidarı asıl korkutan Gül'ün yeni bir parti kurması. Daha önce de yazdığım gibi Gül'ü bu konuda yüreklendiren bazı güçler de var. Basitçe şöyle düşünülüyor. “1- Erdoğan çok güçlendi ve tutulamaz hale geldi. 2- Erdoğan'ın bu tek adam tavrı Türkiye'yi ekonomik olarak derin bir sıkıntıya sokacaktır. 3- Aynı anda dış politikada da ağır başarısızlık olasılığı çok yüksektir. 4- Türkiye'nin bu girdaptan çıkarılması için muhalefet yetersizdir. 5- Kriz ancak yine AKP içinden çıkacak yeni bir oluşumla aşılabilir. 6- Bunu oluşturma potansiyeli şu anda Abdullah Gül'de vardır. 7- Bu kez iktidar tek parti de olmayabilir, geniş tabanlı bir uzlaşma hükümeti kurulabilir.” Düşünce bu. Bana göre ham hayal. Çünkü öncelikle Gül'de bu tür bir potansiyel yok. Bana göre Gül ancak bir fili durum sonrası görev almayı düşünmekte ve amaçlamaktadır. Sonuç; Gül'ün Cumhurbaşkanı adayı olması mümkün değildir. AKP'den ayrılacak bir grupla yeni bir parti denemeye kalkması ise az da olsa ihtimaldir.

ÖNERİ

NAZIM HİKMET'i BUGÜNKÜ YAZIİŞLERİ PROGRAMINDA BİR ŞÖLENLE ANIYORUZ

Nazım Hikmet 15 Ocak 1902'de Selanik'te doğmuştu. Yani bugün bu büyük şairin 116'ncı doğum günü. Nazım Hikmet için bugün pek çok yerde törenler yapılacak. Ben de Halk TV'deki Yazıişleri programında Nazım'ı anmak için iki konuk ağırlıyorum. Saat 11.00'de başlayacak olan programda ressam Serdar Samancıoğlu şairin en sevilen şiirlerini eşsiz yorumu ile ekran başındakiler için sunacak. Diğer konuğum Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanvekili Kıymet Coşkun da Nazım Hikmet'in hayat hikâyesinden pasajlar anlatacak. Nazım Hikmet'i sevenleri, bu büyük şairimizi daha yakından tanımak isteyen herkesi programı izlemeye davet ediyorum. Yazıişleri programı hafta içi her gün saat 11.00-13.00 arasında Halk TV'de.

ŞAŞIRDIM

YERLİ OTOMOBİLİ KİM YAPIYOR?

Hafta sonunda gazetelerden birinde gördüm. Bilim ve Sanayi Bakanı Fazıl Özlü kendisiyle yapılan röportajda “Yerli otomobilin çok iyi gittiğini” söyleyerek “Daha şimdiden binlerce teklif alıyoruz” demiş. Yerli otomobilin bir dünya markası olacağını söyleyen bakan talepte bulunanlardan kaparo alınmadığını ise söylememiş.  Burada anlamadığım ve bana şaşırtıcı gelen konu şu; Hesapta  ilk yerli otomobili “beş babayiğit” üretecek. Ama onlardan henüz bir ses seda çıkmadı. “Fabrikayı nerede kuracaklar, hangisi işin hangi tarafını halledecek ortaklık yapıları ne olacak ilk etapta yıllık araba üretimi ne kadar olacak?” sorularının cevabı henüz yok. Ama talepleri bakanlık toplamaya başlamış bile. İyi de bu arabayı kim yapacak ve satacak, beş babayiğit mi bakanlık mı?

ÜZÜLDÜM

SÖZCÜ AİLESİNE BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUM

Cumartesi günü yazılarımı bitirdiğimi haber vermek için Serdal Saraç'ı aradığımda sesini pek iyi bulmadım ve “Hayrola hiç keyfin yok” dedim. Serdar “Baki Avcı zor durumda. Ameliyata girdi bugün, ama doktorlar çok umutlu değil” dedi. Bir süre sonra SÖZCÜ'nün Haber Müdürü tam 40 yıllık gazeteci Baki Avcı'nın son nefesini verdiği haberini aldık. Mesleğe “harçlıklarından biriktirdiği” para ile aldığı fotoğraf makinesiyle başlayan sevgili Baki Avcı'nın ailesine, sevenlerine SÖZCÜ ailesine başsağlığı dilerim. Nurlar içinde yatsın…

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

CHP KONGRELERİ HEYECAN VERMİYOR

Şubat ayının başında Kurultay'a gidecek CHP'de il kongreleri de bitti. İstanbul kongresi dahil bu kongrelerin hiçbiri ilgimi çekmedi. Kamuoyunda da öyle olduğunu görüyorum. Sadece yandaş medya CHP'yi karalamak ve itibarsızlaştırmak için kongrelerde yaşanan tartışmaları sanki savaş çıkmış gibi yansıtmaya çalıştı ki o bile bir heyecan yaratmadı. İstanbul kongresinin sonucunu pazar günü öğle saatlerinde internete bakarken öğrendim. Eski il başkanının kaybettiğini ilk kez bir kadın adayın İstanbul'da kazanarak il başkanı olduğunu gördüm. Hayırlı olsun. CHP'de beni en çok şaşırtan şey ortaya hiç aday çıkmaması. Kimse mücadele etmek istemiyor. Herkes önceden anlaşmalı seçimlerden yana. Kongreler sanki “belediye başkan adayı olmak ya da adayı belirleyecek heyette bulunabilmek” için yapılmış gibi geliyor bana. Ortada iddialı aday olmayınca ne proje, ne yeni bir fikir ne de bir atılım coşkusu çıkmıyor. Yine de Kurultay öncesi önemli gelişmeler olabileceği beklentisini diri tutmak istiyorum.

BAŞIMDAN GEÇENLER

KAHVEDE İNDİRİLEN GÜL FOTOĞRAFI

Hafta içinde işler bitmiş akşamüzeri Beylerbeyi'ndeki Köy kahvesinde mahalle dostlarıyla sohbet ediyoruz. CHP Üsküdar Meclis üyesi Necdet Ay “Mazhar'ın yaptığını gördün mü?” diye sordu. Mazhar Köy kahvesinin her şeyi. “Ne yapmış?” diye sordum. Necdet Bey “Göster göster” diye zorladı. Köy kahvesinin duvarlarında ünlülerin bu mekânda çekilmiş fotoğrafları var. Bunlardan biri de Abdullah Gül'le Mazhar'ın fotoğrafı. Mazhar parmağı ile işaret etti, bir fotoğrafın yeri boş. Tabii orada kim olduğunu hatırlamıyordum ama Mazhar'ın “sıkı bir Reisçi” olduğunu bildiğimden “Bana bak yoksa orada Abdullah Gül'le olan fotoğrafın mı vardı?” diye yarı şaka yarı ciddi sesi yükselttim. “Yahu” dedi Mazhar “İki gündür fotoğrafı görenler, bunun şu sıralar sakıncalı olacağını söylüyorlar ben de ne yapacağım bilemedim, işte fotoğraf burada duruyor” diye devam etti. Duvardan çıkan fotoğrafı büfenin üzerine ters biçimde yatırmış. Ben yakalamışım ya Mazhar'ı “Yuuuh sana, sen korkacak adam mısın, ayrıca senin reisle araları iyiyken toz kondurmuyordun, sana yakışan fotoğrafı yerinde bırakmaktır” diyerek ayağa kalktım ve parmak salladım.
Mazhar da “Tabii ya” diyerek fotoğrafı yerine koydu.
“Zaten beni bilen biliyor” dedi. Bizim mahallemizin kahvesinde espri olarak yaşadığımız aslında şu anda Türkiye'nin birçok yerinde gerçekten yaşanıyor. Gül geçenlerde Kayseri'de bir cenazeye katıldı. O var diye devlet erkanından ve AKP teşkilatlarından bir kişi yanına yaklaşamadı hatta çoğu cenazeye bile gelmedi. Böyledir bizde siyaset işte.

 

https://twitter.com/can_atakli_