GÜNAYDIN ÜZERİNE KOPARTILAN FIRTINALAR!

Bazen ıkına sıkıla, istemeden, ayağınızı sürükleyerek, sanki sözcükler ve beyniniz grevdeymiş gibi zorlanarak yazmak için masaya oturursunuz ya! Saatler geçer, sözcükler bi türlü kâğıda dökülmez ya! Bazı zaman dilimlerinde yazmak tam da böyle bir şey…

Bazen yazı kendini yazdırır, sözcükler sular seller gibi akar, size de sadece sözcükleri dizmek kaldığından yazdıkça yazasınız gelir ya! Bazı zaman dilimlerinde yazının başına oturmak tam da böyle bir şey…

Gelelim bu yazıyı yazdıran nedenlere!

DİB’in bazen sufle ettiği, bazen kendi icadı olan açıklama ve yorumları insana girişte yazılan duyguları yaşatıyor…

Kendine ve makamına olduğu kadar, bazı konulara da müthiş önem atfedenlerin, kamu hizmeti yaparken kendine aktivist havası verenlerin bazı konulardaki açıklamalarına kayıtsız kalmak tabii ki mümkün değil. Unutulmamalıdır ki bazı makamlar yol gösterici olmalıdır, makul öneriler sunarak merakları tatmin edici olmalıdır. Öfkeyle değil, taraf tutarak, göze girme planları yaparak hiç değil, sevecenlikle yapılmalıdır…

Bir süre önce her sorunu çözmüşüz gibi “günaydın” uzun süre ülke gündemini meşgul etmişti! Bugün batıdan örneklerle konuyu sütuna yatıralım!

Üniversitede, aynı yurtta kalıp aynı odayı paylaştığım, ilişkimizin yıllara ve yollara rağmen hiç kopmadığı arkadaşım Oya yıllardır Cenevre’de yaşıyor. Ne zaman gelse saatlerce konuşur, dertleşiriz onunla. Oya’nın gözlemlerine göre Cenevre insanların sokakta yürürken, asansöre binerken, garsonla konuşurken, satıcıya bir şey sorarken, tanısın tanımasın, yaşlı olsun genç olsun, kadın olsun erkek olsun herkesin birbirinin ta gözünün içine bakarak gülümseyip günaydın  (bonjour!) dediği bir yer...

Uzun süredir, daha doğrusu DİB’in günaydın açıklaması üzerine yazmayı planladığım bu yazıyı Cumhuriyet Gazetesi Pazar Yazıları sayfasında Cenevre’den yollayan Aslıhan Dağıstanlı Aysev’in o akıcı kaleminden de okuyunca gün bugün deyip bilgisayarımın başına çöktüm! ( çökmek moda ya!) 

Meğer Cenevre’de yaşayan ve 180 milletten gelen insanlar selam vere vere, günaydın diye diye, gülümseye gülümseye bir arada yaşamayı kolaylaştırır, diyardan gitme yerine deveyi gütmeyi seçerlermiş!

Sosyal statüden ve cinsiyetten bağımsız olan ve bir arada özgürce yaşamanın simgesi ve anahtarı olan “günaydın!” sözcüğü güne iyi başlattığı gibi, insanın tanımasa da başka birine verebileceği en hoş hediye sayılırmış. Günaydın demek var oluşa yapılan selamın dışında en karanlık günleri bile aydınlatırmış. Hele yanına bir de tebessüm eklerseniz…

Günaydın demek adı üstünde aydın bir güne başlama çağrısı demekken; Nesi tartışılır bunun, niye tartışılır bu konu anlamak zor. O halde bize düşen, daha doğrusu yakışan DİB’in sözlerini kulak ardı edip tüm uygar ülkelerde olduğu gibi, özgüven ve güven içinde “günaydın!” diyebilme özgürlüğümüze sahip çıkmaktır.

O halde günaydın Türkiye! Günaydın ülkemizin güzel insanları! Günaydın Sevgili Gençlik! Günaydın Oya! Günaydın Sn. Erbaş!