GÜNDEMDEKİ SORULAR DEĞİŞMİYOR…
Bir zamanlar çocuklarımıza herkesten önce bayram hediye ettik. Dünya âlem bizi yazdı, örnek almaya çalıştı, TRT işi ele aldı, yurtdışından öğrenciler - gençler koşarak geldi, ağlayarak gitti, sıkı dostluklar kuruldu, oyunlar oynandı, armağanlar verildi…
Gün oldu devran döndü. TRT işlevini, görevini unuttu. Bayramlar yasaklandı, çocukların hayatı karartılmaya, gençlerin umutları söndürülmeye, ailelerin gelecekleri önemsenmemeye başlandı. Hukuk susarken, yargı sessiz kalırken, medya üç maymunu oynarken bir zamanların Gazi Meclisi, bu kez taciz ve tecavüzü aklamaya, gece yarıları yangından mal kaçırırcasına yasa çıkarmaya başladı!
Sonra ne mi oldu? Ekmek parasını yol parası yapan, polis dayağını, itilip kakılmayı göze alan kadınlar sokağa fırladı. Çocuğuna ve yarınlarına sahip çıktı, geri adım attırdı. Bekir Coşkun’un deyimiyle; “Yüreğinde alarm olan kadınlar” sokağa döküldü, yasa (şimdilik) rafa kaldırıldı…
Tamda burada konuya açıklık getirir diye devletin istatistik kurumunun açıkladığı resmi rakamlara bakalım!
2002’den bu yana 440 bin kız çocuğu anne olmuş.
16 bir çocuk cinsel istismar sonucu anne olmuş.
Çocuk istismarı davaları son 10 yılda üçe katlanmış.
483 bin çocuk evlendirilmiş.
TBMM bunları duymamış, görmemiş, işitmemiş gibi af getirmeyi düşünmüş!
Şimdi de birkaç yıl önce AKP Gençlik Kolları’nda Erdoğan tarafından yapılan konuşmaya bakalım; “Dindar gençlik yetiştireceğiz. Dininin, dilinin, ilminin, beyninin, kininin, ırzının, evinin davacısı olan bir gençlikten bahsediyorum.”
Son yıllarda; “mağduriyeti gidereceğiz” adı altında evrensel hukuk kurallarını zorlayan, tüyleri diken diken eden, akıllara zarar veren ve insanın sindirmekte zorlanacağı o kadar söz işitip, uygulama gördük ki insan geçmişi anımsamadan edemiyor. Ne değişti derseniz? Ya da nasıl olacak derseniz? Yanıtım şu olur!
İyi kötü aramızda konuştuk, uzun kısa köşelerimizde yazdık, açık net televizyonlarda dile getirdik. Sokaklara döküldük, pankartlar taşıdık, sonucu hep birlikte gördük. Bazen geri adım attırdık, bazen “şimdilik” dedirtip rafa kaldırttık! Bazen şimdi hangi öneriyle yeniden karşımıza çıkacaklarının kaygısıyla düşünüp durduk.
Yazımı havada asıl duran şu soruyla noktalarsam içimden geçenleri yansıtır mı? Bilmiyorum!
Bildiğim o ki; yanlış hayatlar mı yaşıyoruz? Hayatı mı yanlış anlıyoruz? Dayatılanları mı hak ediyoruz?
Yanıtını çok merak ettiğim bir sorudur bu…
Gündemden hiç düşmeyen ve değişmeyen sorulardan biridir bu…